GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
10 Nisan 2012 Salı

Tarihi davanın 'olası' siyasi sonuçları!

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve bürokratlarının CMK 250. madde kapsamında 'çete kurmak' iddiasıyla yargılandığı 'tarihi' davanın ilk duruşmasının sonuna geliniyor.

Adli açıdan davanın gidişatı Büyükşehir cephesini memnun etmeye yetiyor.
Savunmalarla birlikte iddianamenin karanlık sayfaları aydınlanıyor.
Mahkeme heyetinin sağlıklı yönetimi sayesinde tabi ki.
Tabi ki süreç devam ediyor. Herkes gibi titizlikle en küçük gelişmeleri bile takip ederek gazeteci/haberci refleksiyle kamuoyuna aktarma sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyoruz. Egedesonsoz.com ekibi olarak bu süreçteki görevimizi layıkıyla yaptığımıza inanıyoruz.
*
Kendi adıma tahliyeler hatta beraat beklentim (çete iddiasından) olsa da son sözü mahkeme heyeti 'oy birliği ile' verecek. Çünkü bu tür davalarda 'oy birliği' aranan kural. Benzer davalardan biliyoruz ki örgütlü suçlarda 'özel yetkili mahkemelerde' heyetin tamamının aynı oyu kullanması gerekiyor.
Yine de savunmalar umut verici.
Polisin, savcının 'delil' diye dosyaya iliştirdiği evraklarla ilgili 'sahte belge' iddiası, koskoca 'çete davasının' tek müştekisi (şikayetçisi) hakkında bizzat ita amiri tarafından söylenenler, dinleme kayıtlarının yanlış çözümlendiğine dair kanıtlar, kilit isimlerin şüpheye mahal bırakmayacak şekilde verdiği net ifadeler dikkate alındığında en azından tutukluların serbest bırakılacağına dair umutlar artıyor.
Ama bugün davanın detayları arasında kaybolmaya niyetli değilim. Bugün bu davanın olası sonuçları özellikle de siyasi üzerine kafa yormaya çalışacağım.
Tabi ki kentin siyasi iktidara 10 yıllık muhalif duruşu, iktidar partisinin yıllara dayanan İzmir'i alma arzusu önceki yıllarda başta 'Arsenik, KİK' gibi yaşanmış süreçler bu davanın olağan şüplelileri listesinin başına AK Parti'yi koymaya yetiyor.
Ama iddianamede Büyükşehir'e isnat edilen iddiaların altı ne kadar boşsa iktidar partisinin bu davanın destekçisi olduğu iddiası da bana göre o kadar boş...
En azından iktidar partisinin İzmir siyasetini dizayn eden yapının...
12 Haziran'dan itibaren Binali Yıldırım'ın dolayısıyla da Başbakan Erdoğan'ın kontrolüne geçen İzmir'deki operasyon iktidar partisinin bu kanadına ait değil. Ama iktidar partisini bir koalisyon partisi olarak tanımlayanlar için de bu sürecin faturasını kanatlardan birine kesmek zor değil.
Bu da Büyükşehir'e yönelik operasyonu aynı zamanda iktidar partisinin iç operasyonu yapmaya yetiyor.
12 Haziran'dan önce 35 proje açıklayarak kentin yıllara dayanan ihmal edilmişliğini gidermek üzere kolları sıvayan, AK Parti'nin İzmir politikasının dilini değiştiren bakanların yarattığı olumlu hava 22 Kasım'daki ikinci operasyondan sonra ortadan kalktı.
Projelerin temellerinin atıldığı, ihalelerinin yapıldığı süreçte yaratılan 'AK Parti 2014'te İzmir'i alabilir' algısı anında değişti.
İçi boş, altı boş iddialarla doldurulan iddianame, başka kentlere özellikle AK Partili belediyelere dokunulmuyor oluşunun yarattığı adaletsizlik duygusu, ardı arkası kesilmeyen müfettiş, denetmen, operasyonlarla birlikte oluşan bir nevi kuşatma psikolojisi oluştu.
Sadece büyükşehir de değil, 28 ilçe belediyesinin tüm birimlerinde kol gezen gözaltına alınma korkusu, binlerce çalışanın da katkısıyla kentin tamamına yayılarak, 'seçimle alamadıkları kenti operasyonlarla diz çöktürmeye çalışıyorlar' mantığıyla birleşti.
AK Parti İzmir'i alabilir hatta almalı' şeklinde homurdanarak 2009'da kentin tamamının anahtarını teslim ettikleri CHP'li belediyelere eleştiri getiren İzmirliler, genetiklerinde bulunan 'direniş', baskıya boyun eğmeme psikolojinin etkisine girerek, eski günlerde olduğu gibi 'ideolojik bir direnç' merkezi yarattı.
Kılıçdaroğlu ya da CHP'li belediyelere olan tepkilerini bir kenara koyan İzmirliler bana göre, 'baskıya, zulme karşı omuz omuza' sloganının altında toplanmaya başladı.
Her ne kadar, tarihi davanın ilk duruşmasında adliye önünde toplaşan kalabalık 20 bini geçmemişse de, kentin her noktasında, 'Melih'e, Kadir Topbaş'a, Kayseri'ye, Konya'ya dokunmayanlar okullara mandalina dağıtan İzmir Belediyesi'ne çullanıyor' şeklindeki konuşmalar, eleştiriler arttı.
Bu itibarla AK Parti İzmir Milletvekili Ali Aşlık'ın da altını çizdiği gibi...
Operasyonu sırf siyasi açıdan değerlendirirsek, asıl operasyonun AK Parti'ye yapıldığı net. İzmir'de yüzde 37'leri gören, yüzde 40-45 bandına çıkma sinyali veren AK Parti'ye...
Ceremesini CHP'li belediyeler çekse de bu sürecin 'CHP'ye artı yazdığı' ortada.
Şimdiye kadar İzmir seçmenini ideolojik olarak devşiren CHP için bu ortam bulunmaz bir nimet.
Kentin pek çok nedenle dağılan ideolojik zeminini yeniden oluşturmaya yetecek en azından..
CHP rozetini takan ilçe belediyelere yönelik tepkiler, örgütteki hesaplaşmaya dönük homurdanmalar, genel merkezin kentin ideolojik zeminiyle ters düşen politikaları ve de iktidar partisinin 'çılgın projeleri' ile dağılan ideolojik zemin 'baskı, kuşatma ve de mağdur' politikalarıyla yeniden şekillendiriliyor.
İl Başkanı Tacettin Bayır'ın 2 Mayıs'tan sonra ellerini ovuşturup 12 Haziran genel seçimlerini işaret ederek '2 vekil fazla çıkarırız artık' açıklamasının haklı bir temeli vardı aslında.
Sürecin doğal sonucu olan bu gerçeğin 'il başkanının demecine' dönüşmesiydi bir çuval inciri berbat eden.
Diyelim ki bu garip, anlamsız ve de içi boş operasyonu AK Parti yaptı ya da yaptırdı. (İnanmıyorum ama...) Ve diyelim ki İzmir'de yüzde 60'a yakın oy almış Aziz Kocaoğlu'nun 'Dürüst Başkan' imaijını bozmak, itibarsızlaştırmak ve de siyaseten façasını çizmekti amaç .
Ya da diyelim ki amaç 2014 öncesi CHP kalesinin burçlarında ağır bir gedik açmaktı.
Öyle bile olsa süreç çok kötü yönetildi.
AK Parti'nin İzmir politikasını yeniden yazanların siyasi zekasına yakışmadı bu operasyon.
(Zaten beni şüphelendiren de operasyonun bu kadar basit maddeler üzerine bina edilmesi oldu)
Çünkü, genel seçimin ardından yaz boyunca cephelere ayrılmış CHP'li belediyeler bir anda tek yumruk oldu. Örgüt içinde çatışan/hesaplaşan yapılar ortak tehdide, düşmana karşı ateşkes ilan etmekle kalmadı sadece. Büyük kısmı İzmir adliyesinde nöbet tutma noktasına geldi.
Partinin üzerinde gücü olduğu ve CHP'ye oy getirdiği yapılan her ankette ortaya çıkan Kocaoğlu'nun 'yeniden aday olmama' eğilimi ortadan kalktı.
Dava sürdüğü sürece aday olma mecburiyeti doğdu hatta.
Projeleriyle değil beceriksizlikleriyle konuşulan bazı CHP'li belediye başkanlarının bile oluşan atmosferde seçim kazanma ihtimalleri doğdu.
Kısacası böyle giderse İzmir, yeniden CHP'nin 'odun da koysa' seçtirebileceği bir kente dönüşmeye başladı. 2009 öncesinde olduğu gibi...
2014'teki cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık seçimi öncesi iktidar partisinin iç hesaplaşmasının bu süreçte rol oynamış olabileceğine ihtimal vermem de bu yüzden...
Çünkü İzmir'i almak iktidar partisini Türkiye'nin tamamında muktedir yapmaya yetebilirdi. Muhalefetin direnç noktasına dönüşen 'İzmir'i bile aldılar... ' algısı en azından Başbakan Erdoğan için çok önemliydi.
Ve biz genel seçimin ardından harika bir siyasi atmosfer yaşıyorduk.
Bir gün AK Parti proje açıklıyor ardından CHP topa giriyordu. Siyasi rekabet zevk veriyordu.
Seçmenin 'hizmet yarışıyla' ikna edilebileceği bir süreci izliyor, yazıyor, yorumluyorduk.
İzmir kazanıyordu bizler seviniyorduk.
Adeta 22 Kasım'daki ikinci operasyonla beraber seyir zevki veren siyaset maçı tatil edildi.
Büyükşehir Belediyesi tamamen kilitlenirken, AK Parti'nin 'proje temelli' söylemleri kentte istenilen etkiyi yapmamaya başladı. Yeniden içe kapanan, idelolojik kamplaşmanın, korkularının esiri olan kentin üzerindeki kara bulutların derhal dağıtılması gerekiyor bence.
Ve iklimi değiştirecek, normalleştirecek sağlıklı ve adil adımların atılması...
Bu adımlar bir an önce atılırsa kent yeniden normale dönebilir. Bugüne kadar operasyon süreci üzerinden siyaset yapmayan tam aksine sürece yönelik net eleştiriler getiren iktidar partisinin İzmir politikasını dizayn edenler de hak etmedikleri şekilde sandıkta yargılanmaktan kurtulur.

Not: Dünkü yazıda CHP Bayraklı kongresine ilişkin bir kaç satır bazılarını fena rahatsız etmiş. Daha çok aylarca muhalefet bayrağını sallayıp bir anda saf değiştirenleri... Neden taraf değiştirdiklerini anlattılar uzun uzun... Haklı oldukları noktalar vardı olmasına da yine de 180 derecelik dönüşleri için yeterli değildi açıklamaları...