GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
3 Nisan 2012 Salı

Ben umutluyum!

 

Bugün iyi uyandım. Umutla açtım gözlerini uzunca bir aradan sonra... Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın 'kılıçtan keskin' sözleri yazılı medyada geniş yer bulmuştu. 'Dün yargının siyaseti kuşatmasına izin vermediğimiz gibi bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz' diyor ve ekliyordu Kılıç: "Reformlar geçmişten intikam almayı amaçlamamalı"
Silivri'de bir yılı aşkın süredir tutulan ve devlet büyüklerine yazdığı tüm mektuplar, yakarışlar cevapsız kalan Gazeteci Müyesser Yıldız'a yazdığı 'insani' yanıtla gündeme gelen Kılıç, düne kadar AK Parti hükümetinin en iyi anlaştığı/uzlaştığı isimlerden biriydi kuşkusuz.
Hatta çeşitli çevreler tarafından 'hükümetin adamı' ilan edilen Kılıç'ın son açıklamaları benim gibi adalet ihtiyacının derinleştiğini düşünenlerin yüreği su serpti diyebilirim.
Başta Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç olmak üzere hükümet çevrelerinden de 'bağımsız ve tarafsız yargı' konusunda yüreklere su serpen açıklamalar yapıldı son dönemde. Ancak kamuoyunda başta bugün İzmir'de başlayan 'çete davası' olmak üzere Silivri'deki sürecin önemli bölümünde hükümetin yargıyı kuşattığı algısı fazlasıyla yerleşmişti.
İktidara muhalif yapıların özel yetkili mahkemeler marifetiyle tasfiye edildiği ve hatta susturulduğuna dair inanç her geçen gün derinleşirken Yüce Divan'ın Başkanı Kılıç'ın uyarıları yerinde ve de zamanındaydı.
Özetle 'Herkes sınırına çekilsin, görevini yapsın. Siyaset yargıya müdahil olmasın. Hükümet yargı reformu adı altında attığı adımlarla geçmişin intikamını almaya çalışmasın' diyen Haşim Kılıç'ı yürekten kutluyorum.
AK Parti'yi kapatılmaktan kurtaran ve Türkiye'nin iktidarına ikinci kez hayat veren isim olarak da tarihe geçen Kılıç, son sözleriyle hem dün hem de bugün samimi olduğunu ortaya koyuyordu.
İşte samimiyet budur! Doğruya doğru, eğriye eğri diyebilmektir.
Yanlışa yanlış diyebilme erdemi, cesareti ve yürekliliğidir.
Sabah saatlerinde başlayan İzmir'in Davası'na dönersek...
Kılıç'ın altını çizdiği 'siyasetin yargıyı kuşatması' iddiasının en somut örneklerinden biri İzmir'de yaşandı. Özel görevli savcılık, ilk kez bir Büyükşehir Belediyesi'ne daldı 2 Mayıs 2011 sabahı.
Onlarca bürokrat sabahın kör saatinde yaka paça adliyeye götürüldü.
Kimse uzun zaman ne olduğunu anlamadı. Operasyonu özel görevli savcılığın yapması davaya özel yetkili smahkemenin bakması, TCK 250. maddeye göre işlem yapılması kafaları karıştırdı.
Eski DGM'lerin devamı olan ÖYM'lerin daha çok 'terör ve mafya gibi' silahlı çete davalarına baktığını bilenler, Büyükşehir'in 30 yıllık devlet memurlarının ne türden bir pis işe bulaşmış olduğunu algılayamadı.
Yandaş medya üzerinden servis edilen Sayıştay raporları bile çare olmamış, kimse İzmir'deki büyük operasyonun arka planını görememişti.
İlk etapta fatura siyasi iktidara çıkarılmışsa da garip/anlamsız/zamansız davayı 'iktidar partisi bile' savunamamıştı. Savunamadığı gibi Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, İzmir Milletvekili Ali Aşlık gibi isimler üzerinden eleşmişti.
İl başkanlığı döneminde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na en çok eleştiri getiren isimlerden biri olan Milletvekili Aydın Şengül bile bir röportajında iddianame için 'Ufak tefek hatalar' diyor, 2009'da Kocaoğlu'nun rakibi olan Eski Vekil Taha Aksoy, o gün söylediği ve siyaseten kendisini zor durumda bırakan o sözü tekrarlayıp, 'bugün de cüzdanımı Kocaoğlu'na emanet ederim' deme yürekliliğini gösterebiliyordu.
Büyükşehir'in ikinci adamı Pervin Şenel Genç'in, Şirketler Koordinatörü Hilmi Özen'in, Genel Sekreter Yardımcısı Erhan Bey'in, İZELMAN Genel Müdürü Hüseyin Kırmızı'nın, İZENERJİ Genel Müdürü Ali Sabuktay'ın, Daire Başkanı Tülay Azeri'nin, Selçuk Savcı'nın, Halim Yazıcının ve de sair 30'a yakın bürokratın/memurun aylarca tutuklu yargılandığı davanın iddianamesi 10 ay sonra açıklanabildi.
340 sayfalık iddianame 100'e yakın ek klasör, teknik dinleme, izleme deşifresiyle ortaya çıkan davanın 1 nolu sanığı, 'çete reisi' suçlamasıyla 397 yıl hapsi istenen Aziz Kocaoğlu'ydu.
İzmir halkının 'Dürüst Başkan' diyerek ardına düştüğü ve 3 yıl önce yüzde 56,7 oy verdiği belediye başkanı Kocaoğlu...
İddianameyi iyi incelediğinizde Kocaoğlu'na yönelik suçlamaların hiçbirinde sebepsiz zenginleşme, hortum, zimmet, kamu malını eşe dosta-akrabaya peşkeş çekme gibi 'ağır' bir iddia yok.
Emniyetin hazırladığı fezleke, maliye bakanlığı bürokratlarının 'bilirkişi sıfatıyla kaleme aldığı' denetim raporları ve de henüz kesinleşmemiş sayıştay raporlarından 'kes-kopyala-yapıştır' tekniğiyle birleştirilmesinden oluştuğu gözlenen iddianamede Aziz Başkan için olmadığı gibi bürokratları için de yukarıda saydığım türden 'akçeli' iddia yok.
KİK operasyonundaki gibi yüzlerce milyon liralık hesap hareketleri, zimmet, rüşvet yok!
Bazı küçük ihalelere (organizasyon, konser ve sosyal belediyecilik uygulamaları) yönelik usülsüzlük iddialarıyla dolu iddianame.
Aziz Başkan'ın Büyükşehir ve şirketlerle birlikte kontrol ettiği bütçenin yıllık büyüklüğü eski parayla 5 katrilyonu buluyor. 8 yıllık görev süresinde bu rakam 40 katriyon (milyar TL) demektir. Savcının iddianamesindeki 'usülsüzlük-fesat' karıştırıldığı iddia edilen konuların toplam mali büyüklüğü 10 milyon bile değil.
Kaldı ki özel yetkili savcılığın Çankaya Otopark'ı, ESHOT Durak İhalesi gibi konularda haksız olduğunu söylemek için hukukçu bile gerek yok. ESHOT konusunda Danıştay kararı varken Çankaya otoparkında da ihalenin kamu şirketi olan İZELMAN'da kalması, kamunun her hangi bir kaybının olmadığının canlı delilili. İhaleyi özel şirkete vermediği için kamu zararı yaratmakla suçlanan Başkan, otoparkı belediye şirketine vermek gibi garip bir suçlamanın odağında.
Bunları 11 ay boyunca uzun uzun yazdık, anlattık. Okullara mandalina, süt dağıtarak yolsuzluk yapılamayacağını, öğrtemene şal/atkı verilerek çeke kurulamayacağını kalemimiz el verdiğince yazdık, çizdik. Ve büyük gün gelip, çattı. Tüm iddiaların muhatabı olan Başkan ve bürokratları ilk kez hakim karşısına çıkıp, tarafsız ve bağımsız yargı önünde kendilerini savunacaklar.
Savunmada öne çıkan iki temel nokta var.
1-Bu mahkeme bu davayı görmeye yetkili değildir. Çünkü, ortada 'çete-mete' yoktur. O nedenle 'çete suçlamasından beraat' talep edecekler.
2-İhaleye fesat ve usülsüzlük iddiaları yersizdir. Yapılan tüm ihaleler yürürlükte olan yasalara dayanmaktadır. En küçük organizasyon, tanıtım filmi gibi işlerde 'açık ihale yapmadın' diye suçlanan Büyükşehir, 'Açık ihale yapmadık çünkü bir mal ya da hizmet almanın en az 4 farklı yolu var. Hepsi de bu ülkenin yasalarıyla belirlenmiş yollar bunlar." diyecekler.
Mahkeme ne diyecek? Dosyanı açık tutan Savcı, yeni hamleler yapacak mı?
Tam 10 gün boyunca izleyip, göreceğiz. Egedesonsoz.com ekibi olarak hem mahkeme salonunda hem de adliyenin dışında olanları dakika dakika sizlere ulaştıracağız.
*
Son olarak adliyenin önüne değinelim.
CHP örgütünün olağanüstü bir duruş sergiliyor. CHP'li Büyükşehir'i olanca gücüyle, Genel Merkezi ve ilçe örgütleriyle savunuyor. 2 Mayıs ve 22 Kasım'daki operasyonlarda dağınık bir görüntü sergileyen eden CHP örgütü sonunda tek vücut olmayı başarmış görünüyor.
Sadece CHP'liler mi adliyenin önünde adalet bekleyenler?
Sendikalar, sivil toplum örgütleri, sanatçılar ve de farklı partiden siyasetçiler de orada.
Adliye önündekilerin tek bir talebi var. Sadece adalet!
Çete davasından beraat! İsnat edilen diğer suçlarla ilgili özel yetkili olmayan bir mahkemede yargılanma hakkı. Kendi adıma umutluyum. Tutukluların en az 4'te 3'ü tahliye olacak. Yeter ki adliye önündeki kalabalık talebini davayı mümkün mertebe siyasallaştırmadan dile getirebilsin. CHP örgütünün olası taşkınlığının faturasını 11 aydır tutuklu yargılanan bürokratlar çekmesin!
Herkes ama herkes yargılansın. Aklanan aklansın, usülsüzlük yapan varsa cezasını çeksin. 
Fakat, çete/örgüt gibi altı boş iddialarla, özel yetkili mahkemelerde değil.