GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
21 Mart 2012 Çarşamba

Hoş gelmedin bahar!

HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, İzmir’de bir üniversitede yaptığı konuşmada döktürmüş. “Bugüne kadar hep yargı bağımsızlığını konuştuk’ diye başlayan Okur, yargının bağımsızlıktan önce tarafsızlık gibi bir sorunu olduğuna vurgu yapmış.
”Tarafsız olmayan bağımsız bir yargı felaket getirir. Neden bunlar hiç konuşulmuyor? Bir hâkim, karar verirken tüm duygulardan ve etkilerden arınmış halde karar vermeli, her dosyanın bir hayat olduğunu unutmamalı” diyen Okur’u kutluyorum.
Tarafsız olmayan bağımsız yargı…
Önemli olan tarafsızlık…
Yargı bağımsızlığından kasıt ‘müdahale edilmeyen’dir çoğunlukla. Demokrasinin güçler ayrılığı ilkesinden hareketle iktidarın baskı kuramadığı yargı, bağımsızdır çoğumuza göre.
‘Lakin önemli olan yargıçların tarafsızlığıdır’ diyor HSYK Daire Başkanı Okur.  
Tarafsız olmayan yargıç istediği kadar bağımsız olsun, adalet dağıtamaz.
Ve adalet dağıtmayan yargıç, her şeyi dağıtır.
Düzeni, sistemi hatta devleti bile dağıtır.
HSYK Daire Başkanı Okur haklı.
Tarafsızlık tabi ki önce adalet dağıtan hakimler için şart.
Ama sadece onların ‘tarafsızlığı’ yeter mi bir ülkede nizam intizamı sağlamaya? 
Bir ülkenin siyasetçisi, bürokratı, medyası…
Dahası toplumun en küçük nüvesi kabul edilen aileden başlamaz mı adalet?
Çocuklarına adaleti öğretmeyen, adil davranmayan anne-babadan…
Bir ülke düşünün… Uzağa gitmeyin Türkiye’yi tahayyül edin…
Siyasetçisi taraf, bürokratı taraf, medyası taraf…
Polisi yanlı, savcısı taraf, asker taraf…
Gelinen noktada Köşk’ü, YÖK’ü hatta sivil toplumu taraf…
Böyle bir ülkeye adalet getirmek için kaç tarafsız hâkim lazım?
Kamuya personel alınacak mesela.
Niteliklimi, ehil mi diye sormadan ‘bizden mi onlardan mı’ diye başlarsak;
Bir makale, bir haber yazarken, ideolojik duruşunun esiri olup, at gözlüğüyle bakıp, karşı tarafa zarar vermeyi amaçlarsak;
Bardağın sürekli boş tarafını görüp, doğruları alkışlamayı ‘zül’ sayarsak…
Üniversiteye rektör atanacak;
Ne kadar oy almıştan önce siyasal yakınlığı ararsak;
Kamu hizmeti götüreceğimiz il-ilçeye hatta mahalleye/sokağa karar vermeden;
“Bize ne kadar oy vermiş” diye sorarsak,
Neredeyse adi suçluları bile ‘bizden-ondan’ diye ayırabiliyorsak hatta…
Rozetimizin, ideolojimizin, dünya görüşümüzün, tarikatımızın, cemaatimizin, etnik/mezhepsel kimliğimizin esiri olup;
Kişisel, siyasal rant peşinde koşarsak,  
Olmaz! Amiyane tabirle bizden adam olmaz.
Zaten olmuyor da.
Ne bizden adam oluyor ne de adalet yerini bulmuyor.
Belki de bizden adam olmadığı için adalet yerini bulmuyor.
Husumet dağıtıyoruz adalet yerine.
En büyük sorunumuz sevgisizlik.
Husumet! Düşmanlık, cepheleşme, kamplaşma…
Kaplaştıkça, kamplaşıyoruz.
Hoşgörü yok!
Tahammül sıfır…
80’li yıllarda sağcı-solcu…
90’lı yıllarda laik-dinci…
Arada bir Alevi-Sunni…
Ve de 30 yıldır Kürt-Türk!
Mehmet Akif’in deyişiyle ‘Bu Cennet Vatan’da’ yan yana yaşamayı beceremedik. Beceremiyoruz. Yarım asırlık kan davalarının izinde bizi yönetenler.
Geçmişin hıncı/intikamı öyle sert öyle acı alınıyor ki…  
Kabuk bağlamış yaralar kanatılıyor, kanayan yaralar pansuman edilemiyor.
Eldeki merhemler kökü derinlerde olan nasırlara sürülüyor.  
*
İşte size Nevruz!
Bahar Bayramı…
Neredeyse tüm dünyada kutlanıyor baharın gelişi… Ortadoğu’da, Orta Asya’da, Balkanlar’da, Afrika’da… İsimleri başka olsa da amaç aynıdır. Gelen baharı selamlamak… 
Önce cemre düşer; Havaya, toprağa ve suya…
Ardından bahar gelir…
Tüm ihtişamıyla. Yeniden doğuştur bahar. Diriliştir anlayana…
Çiçekler açar, yapraklar çıkar, güneş gülen yüzünü daha fazla göstermeye başlar.  
Binyıllardır herkesin bayram tadında karşıladığı baharı bile kutlayamaz olduk gelinen noktada.
Kimi Kürt Bayramı ilan etti, kimi Türk bayramı…
Kürtlere gelen bahar Türklere gelmiyormuş gibi.
Diyarbakır’da, Van’da açan çiçek İzmir’de, Trabzon’da açmıyormuş gibi…
Baharın gelişini en çok Vanlılar için istemiş en çok onlar için sevinmiştim oysaki…
Aylarca eski 10-20’lerde naylon çadırlarda hayata tutunmaya çalışan, afet sonrası hayatı zehir olan Vanlı kardeşlerime…
En çok onların hakkı bu yıl Nevruz’u kutlamak çünkü.
Ama sadece kutlamak! Kendini bilmez bir kaçının yaptığı gibi A4 patlayıcıları ölümcül çivilerle donatıp, ölüm pusuları kurmak değil…
Devletin polisini şehit edip, kuzusundan/yavrusundan ayırmak değil!
Kamu malına, esnafa zarar verip, bölücülük naraları atmak hiç değil!
Adam gibi, insan gibi kutlamak!
Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Kürdü, Türkü, Boşnak’ı, Arnavut’uyla…
Halayıyla, horonuyla, zeybeğiyle…
Sadece kutlamak!
Bu kadar mı zor?