GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
5 Mart 2012 Pazartesi

Fetih 2014!

Zamanında yapılması halinde yerel seçime bugün itibariyle 2 yıl 25 gün var. Ama İzmir’de 2014 rekabeti çoktan başladı. Başkan Kocaoğlu, geçtiğimiz günlerde milletvekillerine çağrıda bulunarak İzmir’in seçim sathına erken sokulmasının zararları konusunda uyardı.
Ama dinleyen, takan olmadı tabi ki.
En küçük meselenin bile siyasi krize dönüştüğü İzmir’de her krizin bir tarafına iliştirilen Büyükşehir Belediyesi hedefteki kurum olmanın zorluğunu yaşıyor.
Bitmek bilmeyen operasyonlar, ‘çete/örgüt davası’ yüzünden töhmet altında kalan onlarca bürokrat-memur, istim üstünde duran ilçe belediyeler, artan ve taciz boyutuna ulaşan denetimler, Sayıştay’ın, Danıştay’ın tartışmalı kararları nedeniyle adeta komaya sokulan İzmir, yerel seçim rekabetinin de erken başlaması yüzünden siyaseten de zor günler geçiriyor.
İnisiyatif alarak ‘kritik sorunları çözmek’ şöyle dursun, İzmir’in belediyeleri rutin işleri bile yürütemez oldu.  
Sayıştay’ın ‘olumsuz’ yorumuyla çıkmaza giren, dönüşen 60 yaş kartları bile siyasi rekabetin kurbanı oldu aslında.
Her ne kadar Büyükşehir Belediyesi, meclis kararıyla değiştirdiği ESHOT yönetmeliğini Sayıştay onayına göndermişse de Ankara’dan gelecek haberin 60 yaş kartı kullanıcılarını sevindirmeyeceği biliniyor.
Başkan Kocaoğlu, AK Parti’nin etkin muhalefeti nedeniyle köşeye sıkıştığı meseleyi Gökçek’in Ankara modeliyle çözmek için harekete geçmişse de bu adım bir anlamda ‘Ankara, İstanbul uyguluyor, İzmir neden uygulayamıyor’ diyen AK Partililere yanıt niteliğindeydi. Çünkü Ankara’nın da Sayıştay onayının olmadığı biliniyor bugün. Hatta Ankara yetkisini Sayıştay’a ‘test ettirme’ gereği duymamış bile.
Olabilir, Sayıştay Ankara’yı görmezden de gelebilir.
Ama söz konusu İzmir olunca devletin kurumları ne yazık ki aslan kesiliyor.
Egedesonsöz.com’un yayınladığı 2009 Sayıştay ilamının ‘ağır sonuçlarını’ görmüşsünüzdür. Sayıştay’ın savunma aldığı 81 dosyanın 70’inde belediye aklandı ancak 11 dosyada tam 7 milyon liralık zimmet suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.
Ve aklanılan 70 dosya arasında özel yetkili savcının iddianamesine giren Buca Toplu Konut soruşturması gibi önemli/ağır konular da var. Bu açıdan bakıldığında Büyükşehir iddianamesinin bir bölümü Sayıştay tarafından boşaltılmış oluyor. O ayrı.
Ancak iddianame dosyasının savcı tarafından açık tutulduğu, izleme, dinleme-teknik takip ve incelemenin sürdüğü dikkate alınırsa Sayıştay ilamındaki 11 konuda verilen 7 milyon TL’lik zimmet kararının iddianameye yeni dosyalar olarak eklenebileceği görülüyor.
Sayıştay’ın 2009 sorgusunda ‘zimmet çıkardığı’ dosyalara yakından baktığınızda da ilginç detaylarla karşılaşıyorsunuz. Zabıta operasyonlarına destek için emniyetten istenen çevik kuvvet ekiplerine öğle yemeği verilmiş mesela…
Sayıştay kararında aynen şöyle deniyor: ‘Devlet o polislere zaten maaş veriyor. Dolayısıyla öğlen yemeği de veriyor. Siz onlara öğle yemeği vererek kamuyu zarara uğrattınız’
Ve bir ilginç dosya daha… ‘2009’da Ramazan ayında 100 bin gıda paketi dağıttı Büyükşehir.  Gıda paketlerinde un, şeker, yağ, makarna vs. pek çok malzeme var. Gıda paketlerinin faturası toptan kesilmiş. KDV yüzde 18. Büyükşehir  pakete ‘toptan işlem’ yapsa da Sayıştay denetçileri yardım paketini açıp, her pakette muhtemelen 1 kg olan unun KDV’sini tek tek hesaplamak suretiyle, oluşan ‘kamu zararını’ tespit etmişler.
Çok ince bir çalışma…
Yok, İnciraltı’ndaki müze 1. derece resmi tesis değilmiş, yok Büyükşehir şirketlerine verdiği işlerdeki kar oranı KDV kaybına yol açmışmış. Aynı zamanda Büyükşehir Meclis Üyesi olan ilçe belediye başkanlarına ödenen ‘oturum’ payı ‘fazla’ ödenmişmiş.
Özetle her konuyu kılı kırk yararak inceleyen ve zimmet çıkaran Sayıştay, yine de 81 dosyanın ancak 11’inde bir şeyler bulabilmiş.  Tabi ki Sayıştay’ın yüzde yüz haklı olduğu konular da var. Ama yukarıdaki örnekler gibi ‘tartışmaya açık’ kararlar da.
Sonuçta, Sayıştay zimmetinden korkan Büyükşehir’in 60 yaş kartlarında neden ‘Ankara-İstanbul gibi cesur’ olamadığı anlaşılıyor. Çünkü karşısında kılı kırk yaran, en basit imzasız dilekçeler için bile müfettiş gönderen bir anlayış var. Bu açık ve net!
*
Tartışmalı kararlarına rağmen Sayıştay’ı tenzih etsem de İçişleri Bakanlığı’nın İzmir’e şaşı bakışının altını çizmeden geçemeyeceğim. Sadece Büyükşehir için değil ilçe belediyelerini de müfettiş yağmuruna tutan bakanlık, kentteki bürokrasiyi tamamen kilitlemiş durumda.
İstanbul, Ankara’da olduğu gibi ‘Sadece görevlendirildiği konuda sorgu yapmak yerine belediyelerde adeta terör estiren, ‘Şu evraktan 6 bin 500 adet fotokopi yaptırın’ gibi absürd talimatlar veren kimi müfettişler, bakanlığın da, müfettişlik mesleğinin de itibarını zedeliyor.
Ve ayrıca yeni HSYK sonrası Danıştay’ın da İzmir’e bakışı değişti. Son aylarda üst üste ilçe belediyelerinin basit imar planı yetkisini ‘ağır ceza mahkemelerine’ taşıyan Danıştay’ın kentte kriz yaratan son kararı itfaiye erleri sınavını iptal etmek…
Türkiye’de sorun olmayan bu karar İzmir’de yeni bir siyasal krizi beraberinde getirdi.
AK Partili kimi belediyeler, Danıştay kararına rağmen itfaiye erlerini istihdam ederken CHP’li İzmir Büyükşehir, mahkeme kararına uyarak itfaiyeci alımını dondurdu.
Sınavı kazanarak atanmaya hak kazanan itfaiyeciler, Danıştay’ın iptal kararıyla mağdur olurken, konu Sayıştay yorumuyla mağdur olan ‘60 yaş kartı kullanıcılarında’ olduğu gibi anında siyasallaştı. İzmir Büyükşehir, Danıştay kararına dava açan içişleri bakanlığının hukuksal hamlesinin sonucunu beklemeyi seçen, bu arada itfaiye eri olmaya hak kazananları da mağdur etmemek için de kendince bir çözüm üretti.
‘Sizi İZELMAN kadrosundan işçi sıfatıyla istihdam edelim. Hiç olmazsa adaptasyon eğitiminizi tamamlayın, maaşınızı alın. Bu arada mahkeme sonuçlansın, kadronuzu verelim’ dedi. Ama sorun çoktan siyasallaşmıştı. İtfaiye eri adayları, Danıştay’ın iptal kararının faturasını da Büyükşehir’e kesti. Belediye önünde eylem yapan grubun bir bölümü atama kararı almayan Büyükşehir’e idari mahkemede dava açtı.
*
Yakın geçmişte sadece KİK’le başı dertte olan Büyükşehir bugünlerde Müfettiş, Sayıştay, Danıştay, polis, operasyon, adliye, hapishane, iddianame gibi kavramlara alışmaya çalışıyor. Tüm bunların 2014 süreciyle bir ilgisi olabilir mi?
Fotoğrafın büyüğüne bakanlar için olabilir. Hatta bal gibi olur!
AK Parti’nin kazanmak için her yolu denediği İzmir’in fethine dönük adımlar belki de bunlar. Fetih 1453’ü izlemedim. Ama fethin mantığını bilirim. Önce kent muhasara edilir. Giriş-çıkışlar kontrol altına alınır. Yiyecek ve içecek dâhil her türlü insani ihtiyacını gideremeyen kentte bir süre sonra isyan baş gösterir. Başlardaki direnme kültüründen eser kalmaz. Hatta aylar süren muhasaranın ardından hücum borusu öttüğünde kent zaten fethe hazırdır. İzmir’de olan bitene daha geniş objektifle baktığınızda ‘Fetih 2014’e dönük’ hamleleri görüyorsunuz aslında. Siyasi iktidar tüm gücüyle muhasarada…  
Sadece o fethe mazhar olacak komutan belli değil.
Komutan yani Büyükşehir adayı…
Namzet çok ama…
İktidarla 10 yıldır çatışma halindeki kentin direnişi bu kez kırılabilecek mi? Yoksa yorgun düşen ve de kerameti kendinden menkul yöneticileri yüzünden yılgınlaşan İzmirli, kentin siyasi anahtarını 2014’te AK Parti’ye teslim mi edecek?
İzleyip, yaşayıp göreceğiz.