GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Cemil DİRİM
YAZARLAR
19 Aralık 2011 Pazartesi

Siyasi partiler ve demokrasi

Tanıyanlar bilir, eğer İzmir de miting ve benzeri bir etkinlik varsa ve müsaitsem mutlaka gidip izlemeye çalışırım. Aktif gazetecilik yaptığım yıllarda görev olarak takip ettiğim miting ve benzeri toplantıları gözlem yapmak için takip etmeye çalışırım. Mitingi düzenleyen parti ya da grubun kim olduğu önemli değildir. Alana gider konuşmanın bir bölümünü izler, kalabalığın arasında dolaşıp, katılımcıların nabzını tutmaya çalışırım. İnsanların coşkusunu, birey olmaktan çıkıp ortak amaç için bir araya gelmiş toplulukların davranışlarını izlemekten hep keyif almışımdır. İçinizden “başka işin mi yokta, bütün mitingleri takip ediyorsun?” diye düşünenler çıkabilir. Bu aynı zamanda yaptığımız işlerde bize katkı sağlayan bir alışkanlık. Çünkü yayıncılık işimizin yanında birde danışmanlık firmamız var. Basın ve halkla ilişkiler danışmanlığının yanında siyasi danışmanlık hizmeti de veriyoruz.
 
İlk olarak 1991 seçimlerinde DYP ile çalıştık ve ondan sonra her seçimde farklı parti ve adaylarla çalışmayı sürdürdük. Dolayısıyla bu tür etkinlikleri takip etmek partilerin söylemleri ve halkın siyasi eğilimlerini öğrenebilmek adına önemli. Seçim sonuçlarına ilişkin girdiğimiz bütün iddiaları kazanmamızı kolaylaştıran bir alışkanlık aynı zamanda bu(!). Bazı gazeteci arkadaşlar, son seçimde olduğu gibi Hem AK Parti’nin hem CHP’nin oy oranı, ayrıca Türkiye geneli ve İzmir seçimleri ile ilgili dört ayrı iddiaya girip kaybettikten sonra sözlerini tutmadı ama olsun iddiayı kazanmakta önemli.
 
Benim bu tür toplantıları izleme alışkanlığımı bilen AK Partili bir dostumun daveti üzerine geçtiğimiz Cumartesi günü Foça kongresini izlemek üzere onunla birlikte Foça’ya gittim. Bir süredir devam eden ilçe kongrelerinin hiçbirini izlememiştim. Bu kongreyi izlememi teşvik eden unsur ise iki adayın yarışacağı bir kongre olmasıydı. Tek adaylı kongrelerin heyecansız atmosferini solumak yerine heyecanlı bir yarışın yapılacağı kongreler her zaman daha çok ilgi çeker.
 
Kongrenin yapılacağı salondaki kalabalıkta beklentilerimi karşılıyordu. Açılış konuşmalarında kürsüye davet edilen Büyükşehir Belediyesi Grup Başkanvekili Yusuf Kenan Çakar, yerel yönetime yönelik sert eleştirileri ile salonun nabzını yülseltiyor ve usta bir konuşmacı olduğunu gösteriyordu. Kenan Çakar, konuşması ve tavırları ile 2014 seçimleri için antreman yapıyor izlenimi uyandırdı bende. AK Parti de Buca ya da Büyükşehir Belediye Başkanlığına hazırlananlara Kenan Çakar’ı iyi izlemelerini tavsiye ediyorum.
İkinci olarak kürsüye gelen İl Başkanı Ömer Cihat Akay ise hitabet yeteneği, kendinden emin tavırları, hikayelerle süslediği konuşması ile birlik ve kardeşlik mesajları verdi. Kongre sürecinin doğal olarak en çok yıpranan isimlerinin başında gelen Akay’ı rahatlamış ama yorgun gördüm. Atamayla geldiği il başkanlığı görevinde zorlu bir seçim sürecini başarıyla atlatan Akay, kongre sürecini de kazasız geçirip seçilmiş başkan olarak görevine devam etmek istiyor. Genel merkezin dayatması sonucu eski ve yeni isimlerden oluşan karma bir yönetim kuruluyla seçimi geçiren Akay’ın bu defa güçlü bir ekip oluşturacağını düşünüyorum.
           
Daha sonra kürsüye gelen her iki başkan adayıda beni şaşırtan birer konuşma yaptılar. İlk defa bir kongrede mevcut başkan ile muhalefetin adayının birbirlerini hedef alan tek bir cümle bile kullanmadıklarına şahit oldum. Partililerin de büyük ilgi gösterdiği kongreyi mevcut ilçe başkanı Kadir Özgirgin 218 oyla kazanırken, diğer aday Abdullah Kaçan ise 75 oy aldı. Seçimlerden sonra partilileri birlikte selamlayan her iki aday demokrasimiz ve partilerimiz için güzel bir örnek oluşturdular.
İzmir teşkilatına tek adaylı kongre dayatması yapan AK Parti genel merkezi yetkililerinin de bu kongreyi izlemeleri iyi olurdu. Böylece İzmir’in demokrasi konusundaki hassasiyetini görmüş olurlardı. Umarım kongre süreci İzmir’i daha iyi tanımalarını sağlar.
AK Parti için en büyük tehlike parti içi demokrasiden uzaklaşmaktır. Genel Merkez baskısı olmasa 2-3 adayın katıldığı kongreler yapılsa parti içi demokrasi işlemiş olur ve genel merkezin gözüne giren değil tabanın desteğini alan adaylar seçimi alır. Tek adayın olduğu kongreler ile birden fazla adayın yarıştığı kongrelere partililerin katılımı kıyaslandığında birden fazla adayın yarıştığı kongrelerde çok daha fazla olduğu görülecektir.
Parti teşkilatlarında görev yapanlar, genel merkezin filanca olsun diye seçtiği birisi yerine kendilerinin seçtiği başkanın başarısı için çalışacaklarını uzun zamandır dile getiriyorlar ama maalesef onları kaale alan yok ve genel merkez bildiğini okumaya devam ediyor. Demokrasiyi savunarak iktidara gelen bir partinin, teşkilatlarında da demokrasiyi uygulaması gerekir diye düşünüyorum.