GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
3 Nisan 2012 Salı

Kocaoğlu'nun avukatından davaya dair her şey...

İzmir'de bir süre, en azından duruşma günlerinde konuşacaklarımızın belli olduğu günler başladı.

Ne zamana kadar?
21'i tutuklu 130 sanığın çete üyesi, Büyükşehir Belediye Başkanının 'çete reisi' sıfatıyla yargılandığı dava devam ettiği sürece...
Bu dava ne kadar sürer derseniz, buna cevap, 'muadil davaların ne kadar sürdüğüne bakmak' olabiliyor ancak.
4 yıl da olabilir, 7 yıl da. Ortalama süre 5 yıl...

5 yıl kentin gündeminde olacak, bugün başlayan dava ile ilgili olarak, İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Avukat Ercan Demir ile dün akşam görüştüm.
Davanın 1 numaralı sanığı Başkan Kocaoğlu'nu avukat arkadaşları Sinan Sürücü ve Serkan Cengiz ile birlikte savunacak olan, aynı zamanda İzenerji Genel Müdürü Ali Sabuktay'ın da avukatı olan Ercan Demir, dava hakkındaki kişisel kanaatinden Aziz Kocaoğlu'nun 'çete reisi' olarak neden tutuklanmadığına ve bu süreçte tutuklanma ihtimalinin olup olmadığına,
Adliye önündeki kalabalığın, destek tezahüratlarının davayı olumsuz olarak etkileyip etkilemeyeceğine kadar...
Pek çok soruya yanıt verdi.
Tapeler, dinleme tutanakları sonrası, en çok neye şaşırdığını,
Davayı ilk aldığında var olan duygu ve düşüncelerinin; dosyaya vakıf olduktan sonra neden değiştiğini anlattı.

İşte, tarihi duruşma öncesi, 2 Nisan akşamı yapılan o söyleşi...
- 130 kişinin yargılandığı davada, siz ve iki avukat arkadaşınız Büyükşehir belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nu temsil ediyorsunuz. Müdahil kaç avukat bulunacak bu davada?

Ercan Demir: Sanırım 55 avukat olacak.

- Bu kadar çoklu bir dava, bu kadar avukat, bunların hepsinin bir bütün olması lazım, siz çete reisinin avukatısınız. Nasıl bir bütünlük sağladınız, nasıl bir yol izlediniz?

Ercan Demir: Biz şimdi işin belediye kısmıyla ilgileniyoruz. Burada organizatörler var, sendikacılar var yargılanan tutuklu/tutuksuz. İddianame sistematiği şöyle. Büyükşehir teşkilatını, bir teşkilat olarak yani kanunda belirtilen hiyerarşik yapı neyse, o hiyerarşik yapıyı aynen monte etmiş ve bunu bir suç örgütü olarak niteleyip başına Aziz Bey’i, ondan sonraki sıraya da hiyerarşik sırada kimler varsa ona göre dizmiş. Başkan, genel sekreter, genel sekreter yardımcıları, daire müdürleri vs. gibi…
Bu şöyle anlaşılmasın; sendikacılar suç işlemiştir, organizatörler suç işlemiştir gibi bir şey söylemiyorum. Bizim ilgili olduğumuz alan, doğal olarak belediye bürokrasisidir. Sendikacıların da bir suç işlemediğinden hiç kuşkum yok benim. Ama sendikacılar Büyükşehir belediye bürokrasinin bir parçası değil. Ayrı tüzel kişilikleri var, Büyükşehir'in herhangi bir dairesinden emir/talimat almak gibi bir konumları zaten yok. Bu yapı itibarıyla biz bakışımız Büyükşehir örgütü. Yasayla kurulmuş bir örgüt.
Bu dava… operasyonlar yapıldı, tutuklamalar oldu vs. Ocak ayı ortasına kadar bizim davanın içindeki delil ve belgelerle ilgili hiçbir fikrimiz yoktu, ne olduğunu bilmiyorduk. Bu savcının soruşturmayı yürütebilmesi için hep söylüyordum ben, cebir/tehdit unsurunun olması gerekir, cebir/tehdit unsurunu nerede gördüğünü bilmiyordum. Ve kendi kendimize bilmediğimiz için şöyle tahminler/yorumlar yapıyorduk: İşte Ferda Eser ile Ersu Hızır arasındaki bir görüşme tape kaydında yazdığı için biliyorduk onu da. Tehdit içeren bir söz var, acaba ondan dolayı mı tehdit unsuru var dediler diye fikir üretiyorduk. Çünkü biz ifadelerde sorulanlar üzerinden yola çıkıp bu sorulanlardan acaba ne tür suçlama ve deliller var diye konusunda üretiyorduk. Ocak ortasına kadar cebir/tehditin nerede olabileceğini bilmediğimiz için Ferda Eser, Ersu Hızır gibi bir bağlantı olabileceğini düşünüyorduk. Sonra savcı iddianameyi düzenledi, iddianameyi gördüğümüzde.... Cebir ve tehdit unsurunun sendikacıların, birilerinin ihaleye girmesiyle ilgili süreçte yaptıkları tartışma; bir de iki organizatörün birbirlerini tehdit etmesi olarak ortaya konulduğunu gördük.Bu iki durumdan dolayı... 'Bir örgüt var, bu örgüt cebir/tehdit yöntemlerini uygulayan bir örgüt... Bu örgütün cebir/tehdit yöntemleri, sendikacılar ve organizatörlerin kavga dövüşü ve bunun lideri de Aziz Kocaoğlu' diyor. Enteresan bir mantık silsilesi…

- Aziz Bey'le bağlantısı bu yani, cebir/şiddetin?

Ercan Demir: Evet bu. Bu iddianame mahkemeye verildi, iddianamenin kabul edilmesi zaten 15 gün sürdü vs. ondan sonra yaklaşık 80 klasör dosya…. Bizim bu 80 klasör dosyayı almamız zaten Ocak sonunu buldu.

- 80 klasörün açılımı ne?

Ercan Demir: 40 bin sayfa. Biz bu 40 bin sayfaya vakıf olmaya çalıştık. Şimdi 40 bin sayfaya vakıf olmak az buz zaman değil. Sonuç olarak bu 40 bin sayfanın yanı sıra dosyaya konulmayan belgeler de var. İletişim tespiti diyoruz ona. Telefon dinlemesi ve teknik takip. Teknik araçlarla görüntü ve ses kaydı alma, teknik takip. Buna ilişkin kararlar ile yapılan takiplerin ve dinlemenin kararlara uygun olup olmadığını denetlemek istiyoruz fakat savcı vermiyor. Kararları yaklaşık 2 hafta önce alabildik, dilekçe verdik, zorladık, ettik. En önemli delil olan Pervin Şenel Genç’in odasında yapılan gizli çekimleri, geçen Cuma alabildik. Aldık kayıtları, hiçbir şey anlaşılmıyor. Biz savunma yapacağız, bu görüntülerdeki kayıtlar kağıtlara doğru geçirilmiş mi geçirilmemiş mi inceleyip ona göre bir şey söyleyeceğiz ama... Birincisi, o kadar geç verildi ki… Duruşmadan bir hafta önce verildi. Size savunma olanağı tanımıyor. İkincisi, verdiklerinde bizim çözebilme imkanımız yok. Çözebilmemiz için teknik olanaklara, bu işi yapacak stüdyolara ihtiyaç var. Çünkü görüntüler ya izlenemez durumda, ya da izlenebilirse de sesler anlaşılmıyor. Temizlenmesi lazım. Bunun için de zaman yok.

- Ne yaptınız peki?

Ercan Demir: O konuda yeterli düzenlemeyi bitiremedik. Zaten bu dava tek celsede bitecek bir dava değil sonuçta. Bizim ilk celseyi çok önemsememizin, yüklenmemizin nedeni, tutuklu arkadaşlarımızın olması. Yoksa bütün bunlar ilk celsede yapılabilecek şeyler değil aslına bakarsınız. Zaman içerisinde delillerimizi toplarız… Fakat bu hakimiyeti sağlamamız zaman aldı. 45-50’ye yakın Büyükşehir bürokratının avukatları var, şimdi şubatta diyelim ki bu dosyaları arkadaşlarımız aldılar; toplantı yapacağız diyelim, ne konuşacağız? Herkesin bir defa dosyayı okuması, vakıf olması lazım… Sonuç olarak mart başından itibare savunma konusunda yol alabildik. Arkadaşlarla iletişim kurduk. Şimdi herkes müstakilen avukattır. Burada 1 nolu sanığın avukatı olmam, diğer avukatlardan daha ön plana çıkmam gibi bir anlam taşımıyor. Ben müvekkilim yönünden değerlendirme yapacağım, diğerleri de kendi müvekkilleri yönünden değerlendirme yapacaklar. Bütün dosyayı ben tek başıma yürüteceğim ya da bütün avukatların yöneticisi, başı benim gibi bir durum yok, öyle bir şey yok. Ama 1 nolu sanık Aziz Kocaoğlu'nun avukatı olmam nedeniyle, genele ilişkin bir çalışma yapmak gibi bir zorunluluğumuz da doğdu tabii. Bu bundan ibaret bir şey. Bu avukatların en iyisi ya da başı benim gibi bir durum yok yani. Herkes müstakilen müvekkilini temsil edecektir, herkesin de kendi başına avukatlığı değerlidir.

Bu dosyada yeterli savunma olanaklarına sahip olamamanızın temel nedeni ne?

Ercan Demir: Bunun temel sebebi, gizlilik kararı. İddianamenin kabul edildiği tarihe kadar bize hiçbir belgenin verilmemesi. Gizlilik kararı olmasaydı; nasıl ki savcı iddianameyi düzenlerken bir hazırlık içerisinde bazı delilleri tartışıp değerlendiriyorsa, biz de bunu yürütebilirdik. Bunun önemi nerde? Bunun tutuklamayla ilgili önemi var. Yani biz eğer aleyhimize olan ama temelsiz olan delilleri tartışabilme olanağına sahip olursak, bunu ortaya koyabilirsek, biz lehimize olan delilleri ortaya koyabilme şansına sahip olabilirsek, tutuklu arkadaşlarımızın tutukluluk durumu değişebilir. Yoksa davanın esası, zaman içerisinde hallolacak bir şey. Ama bize bu olanak tanınmadı. Gayet açık, net bir şekilde bu.

- Özel yetkili mahkeme olduğu için…

Ercan Demir: Tabii. Anlattığım bu süreç bu prosedür nedeniyle tanınmadı. Şimdi dava devam ederken süreç içerisinde yapacağımız çok şey daha var ama ilk duruşma için önemsediğimiz nokta, tutuklu arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını sağlayacak argümanlarla çıkabilmek. Şimdi bu argümanları duruşmada sunmaya çalışacağız en etkili yoluyla.
Ama burada şunu belirtmek isterim, dediğimiz gibi biz davanın bütününü, delillerini, belgelerinin neler olduğunu bilmediğimiz için, doğrusunu söylemek gerekirse şu anki duygumuz, ilk başta net bir şekilde yoktu, avukat olarak en azından yoktu. Aziz Bey baştan itibaren davayla ilgili hiçbir bilgisi olmadığı, hiçbir delil görmediği andan itibaren dahi, çok net bir şekilde ‘hiçbir şey bulamazsınız, ben arkadaşlarıma güveniyorum’ dedi. Ama biz avukat olarak tabii, davada ne var ne yok bilmediğimiz için, kendi kendimize de bir şey bulabilecek durumda değildik. Şimdi en baştaki duygumuz, dava dosyasına vakıf olduktan sonra değişti. Burada benim açımdan mesela, çok net bir yargı var. O da Büyükşehir bürokratlarının hiçbirisinin ne tutuklamayı hak etmesi, ne davayı hak etmesi gibi bir durum yok. Bundan çok eminim, çok rahatım. Büyükşehir bürokratlarından tek bir tanesinin dahi, bir menfaat elde ettiğine dair bir suçlama dahi yok. Ya da birilerine menfaat temin ettiğine dair temelsiz suçlamalar var diyeceğim ama suçlama da yok. Çünkü menfaat temin ettin demiyor.

- Ne diyor?

Ercan Demir: Diyor ki, ihaleyi o yöntemle değil, bu yöntemle yaptığın için ihaleye fesat karıştırdın, sen çıkar amaçlı suç örgütüsün diyor. Niye, cevabını ver! Şimdi bakın, lise 3. sınıfta mantık dersi vardır, hala var mıdır bilmiyorum ama en azından bizim dönemimizde ve bu soruşturmayı yürütenlerin döneminde vardı. Mantık dersi çok mantıksız gelirdi öğrencilere ama mantık ve matematik birbirine yok yakındır. Mantık ve matematik insanlara doğayı ve olayları kavrama yöntemini öğretir. Ve insanların bir olguyu, başka bir olguyla bağlantılayabilme yeteneğini/kurgusunu verir. Şimdi mantık dersini görmeyenler ya da mantık dersinde iyi olmayanlar demek ki… (yutkunuyor) Hukukta illiyet rabıtası denir, Türkçesi 'nedensellik bağı'dır. Olgular arasında sonuç-neden bağlantısının kurulabilmesi gibi basit bir kuram, durum vardır. Şu bardağı mesela ters çevirirsen, içindeki su dökülür; nedeni vardır, bardağı ters çevirdik, buna fiziki bir güç uyguladık falan. Şimdi şu soruya nasıl cevap verdiklerini hala bulamadık. Birebir de sordum kişisel olarak ifadeler aşamasında. Şimdi Aziz Kocaoğlu’nun cebir/tehdit yöntemleri uygulayan örgütün lideri olduğuna dair suçlamanın nedensellik bağı nerede? Kur nedensellik bağını! Mantık dersi gören lise 3 öğrencilerine soralım şimdi. 'Bu kişi Büyükşehir belediye başkanıdır, şu kişiler de Büyükşehir belediyesinde ihalelere giren organizatörlerdir. Bunlar birbirleri arasında kavga etmişler, tehdit etmişler birbirlerini. Bunlar kavga ettiği için Büyükşehir belediye başkanının şiddet uygulayan bir suç örgütünün lideri olarak tayin ediyorum' diye söylediğinizde size ‘bir dakika, ben anlamadım’ diyecektir. Nasıl bir bağlantı? Nedir bağlantınız diye sorun, cevap yok. Büyükşehir yasal teşkilatını koymuş, bunun en başında kim varsa ondan itibaren organize etmiş çıkmış. Şimdi bir kere bu mantık silsilesi bakımından inanılmaz bir absürtlük. İkincisi, iki kişinin birbirini telefondan 'bak kardeşim bu hiç iyi olmuyor senin için’ falan demiş olması, tek başına, şiddet yok zaten de, 130 kişilik bir grubu tehdit uygulayan bir örgüt haline getirir mi?
Yargıtay'ın terör örgütüyleriyle ilgili kararları vardı; diyordu ki mesela, 'terör örgütlerinde bir süreklilik vardır. Filanca örgüt 1995 yılında kurulmuş, liderleri bunlar, şu şu eylemleri yapmış fakat 5 yıl boyunca bir tane şiddet eylemi yapmış.' Diyor ki Yargıtay, 'bu silahlı örgüt/çete olması için yeterli değildir, tek bir eylem yapması yeterli değildir.' Şimdi bu örgütler için bunu uygun görmeyen Yargıtay emsali varken, siz telefonla birbirine ‘bak gösteririm sana’ demiş olmasından yola çıkarak devasa bir örgüt, tehdit eden suç örgütü yaratıyorsunuz… Bunun mantık kuralları içerisinde izahı yok. Bununla ilgili daha fazla şeyler söylememek için kendimi her zaman tutuyorum. Daha ağır şeyler söylememek için...
Şimdi burada bizim gördüğümüz çok net şeyler var. Bir, örgüt iddiası saçmalıktır. Şundan dolayı saçmalıktır, bir suç örgütü varsa bu suç örgütü kanunun belirlediği hiyerarşiye göre çalışmaz herhalde! Kanunun belirlediği hiyerarşiye göre çalışıyorsa eğer, İçişleri Bakanı'nı da getireceksin buraya. Suç örgütünün kanunun belirlediği hiyerarşiye göre çalıştığı bir dünya örneği yok. İkincisi, yapılan işler. Bütün işlemle ilgili iddaların tamamı, usulle ilgilidir. Yani 'şu ihalede buna iltimas geçildi, burada işte ihale yapmak gerekirken başka bir şekilde alınıp 800 lira alınmış gibi gösterilip 200 lirası başka bir yere aktarıldı/cebe indirildi' gibi böyle bir şey yok. Söylediği şu, Kamu İhale Kanunu'na göre… Usul tartışması yapıyor. Diyor ki 'Kamu İhale Kanunu'nun 3 g maddesine göre değil de 22. maddesine göre alım yapılması gerekirken, öyle yapmamış böyle yapmıştır.' Şimdi kardeşim tamam, bu söylediklerini kabul etmiyorum, sen yanlış değerlendiriyorsun, bu bir. Velev ki böyle oldu. Buradan ihaleye fesat karıştırma suçu olur mu? Neden beni fesat karıştırmakla suçluyorsun? Yanlış yapmış olabilirim, yanlış yapmışsam da kamunun zararı varsa da Sayıştay denetliyor, kim yanlış yapmışsa ona zimmet çıkarılıyor. Devletin sistemi işleyişi böyle.

İkincisi, Aziz Kocaoğlu'na diyor ki, sen niye mandalina aldın? 'Üreticiyi desteklemek adına mandalinayı aldığını söylüyorsun ama mandalinayı 3 a maddesine göre belediye olarak merkezi anlamda alman gerekirken; ki böyle alman halinde açık ihale yapman gerekirken, sen böyle yapmıyorsun, bölüyorsun şirketlere aldırıyorsun' diyor. Amacın diyor, ihale yapmadan mandalin almak. Şimdi diyorum ki sevgili kardeşim, ben mandalinayı nereden alıyorum, nasıl ihale yapacağım? Seferihisar'daki üreticinin mandalinası ağaçta kalmış. Benim mandalinaya ihtiyacım yok ki, ihale yapayım! Mandaline ihtiyacım olsa, '100 ton mandalin alacağım, ihale açıyorum' derim. En düşük fiyat verene veririm. Ama benim ihtiyacım yok mandalinaya. İhale yaparsam, Seferihisar'daki üretici kazanacak mı kazanmayacak mı belli değil. Belki Antalya'daki, belki Yunanistan'daki biri kazanacak. Niye böylebir şey yapayı?. Ben Seferihisar'daki üreticiyi desteklemek için yapıyorum. Birincisi bu.



- Peki destek suç mu kanunen?

Ercan Demir: Hayır, kamu ihale kanunun 3 a maddesine göre yapabilirsin. Kanunen sıkıştırılmış bir şey yok ama diyelim ki var. Şimdi bu, olsa olsa bana zimmet çıkarmasına neden olacak bir şeydir. '100 ton mandalin aldın, bu desteği yapamazsın, o nedenle belediye kasasından 100 bin TL çıktı, sen bu 100 bin TL’yi ödeyeceksin arkadaş' dersin. İhaleye fesat ne? 5 yıldan 10 yıla kadar cezayı neden istiyorsun?
İkincisi ben bu mandalinaları aldım, niye? Personelime mandalina yedirmek için mi? Hayır. Yoksul semtlerindeki ilkokullarda çocuklara dağıttım. Dağıttığımın da belgesi var. Önce bir dağıtılmadı gibi maniple yaptılar, şimdi dağıtılmadı demiyor. Zaten belgesi var. Beni niye suçluyorsun ozaman? Beni suçluyorsan, ben İzmir Büyükşehir Belediyesi'yim, İzmir'in karasal sınırları içerisinde yerel yönetimimben. Yerel idareci olduğum için bu bölgedeki üreticiyi desteklemek gibi bir sorumluluğum var. Ben şimdi gidip Antalya'daki üreticiyi desteklersem eğer, abuk olur. Çünkü ben merkezi idare değilim, yerel yönetimim. Şimdi bu bir problemse, genel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş Bayındır’a gelip 'Ben Bayındır'daki üreticiyi destekleyip fidan alacağım' dedi mi, demedi mi? Dedi. Peki bu fidanları aldı mı, almadı mı? Aldı. Peki Kadir Topbaş merkezi yönetici mi? İhale mi açtı? Nasıl açacak ihale? Bayındır'dakini desteklemek için gelmişti. Oradaki kooperatiften aldı. Şimdi Kadir Topbaş'ın fidan aldığı basında yazıyor, her yerde yazıyor. Ama mandalina dağıtımında kıyamet koparılıyor. Bu kadar basit. Kadir Topbaş İstanbul sınırları içindeki üreticiyi mi destekledi? Hayır. İstanbul Anakent idarecisisin sen. İstanbul'un dışında ne işin var senim? Kanun sana böyle bir görev yüklemiyor ki? Sen yerel sınırların neyse, orada bir şeyler yapmak durumundasın. Ama geldi adam, 'ben buradaki üreticiden çiçek alacağım' dedi; yüklüce de çiçek aldı. Onun hakkında bir şikayet, soruşturma, dava yok.

Burada durum gayet açık ve net. Bizim bütün bürokratlarımız, arkadaşlarımız, değişik alanlarda alımlar yapmışlar. Bu alımları bilirkişilerin iddiasına göre, Kamu İhale Kanunu’ndaki belirtilen usullerde yapılması gerekenden değil de başka bir usulle yaptıklarını söylüyorlar. Hepsine de zaten açık ihale diyor, ne yapsak açık ihale yapacakmışız. Bunların hiçbiri ne etik olarak, ne hukuki olarak cezai müeyyide anlamında söylüyorum, asla suçlamaya neden olacak bir durum değil. O nedenle hem Başkan'ın, hem de hepimizin vicdanımız son derece rahat bir şekilde, bütün arkadaşlarımızı sonuna kadar savunuyoruz. Bu konuda hiçbir tereddüdümüz yok. Karar o olur, bu olur, hiç fark etmez. Biz buna yürekten inanıyoruz, hiç kuşkumuz yok bu konuda.
Başkaları düşünsün ne yaptığını ama ben Aziz Kocaoğlu'nu çok eskiden tanıyan, onunla birebir iletişimi olan birisi değildim. Ama mesela şuna çok şaşırdım. İki yıl boyunca Büyükşehir Belediyesi'ni izlemişler. Kendisine de söyledim, 'Başkanım sen nasıl bir kadro seçmişsin? Nereden tespit ettin, buldun?' İki yıl boyunca dinlemişler, izlemişler iki yılda, mutlaka bir yerde bir şey çıkabilirdi. Koca Anakent Belediyesi. Başbakanlığı dinlesen de çıkar, İstanbul Ankara'yı dinlesen de çıkar, bir yerinden bir köşesinden mutlaka çıkar. Bir tane çürük elma mutlaka bulursun. Hayır yok burada!

- Elinizdeki delillere kayıtlara göre, hiçbir şey yok, öyle mi?

Ercan Demir: Yok, tek bir tanesine, bu söylediğim nitelikte bir suçlama yok. Yok! Enteresan bir şey. Bir yerden bir şey çıkar diye düşünüyorsunuz. Çünkü her yere girilmiş, 2 yıl dinlenmiş, muhtemelen halen dinleniyor. Şimdi burada bir şey çıkmamış, bir şey bulunmamış. ‘Ya benim arabam eskidi. Yeni araba alacağım/Abi biz sana araba bulalım, sen iste yeter ki’ gibi ,böyle abuk şeyler olabilirdi… Kontrol edemezsiniz ki, 20 bin çalışanınız var. Dev bir yönetim kadronuz var. Yok… Bir tane böyle abuk bir konuşma örneği yok.

- Herkesin bu süreçte konuştuğu, arada bir çürük elma çıkabilir şeklindeydi.

Ercan Demir: Olabilir, diyorsunuz. 20 bin çalışan. Nereye giderseniz gidin, her meslek grubunda bunların olma ihtimali vardır. Bu, o yerdeki idarecilerin suçlu olduğu anlamına gelmez. Ama yok, böyle bir şey de yok.

- Yargılama süreci nasıl olacak, nasıl işleyecek?

Ercan Demir: Yarın (bugün), tutuklu ve tutuksuz sanıkların kimlik tespitlerini yapacaklar. Sonra avukatların itirazları var, usulle ilgili. Bu itirazları dinleyecekler. Sonra da savunmalara geçecekler. İlk gün savunmalara başlanacağını zannetmiyorum, çünkü mahkeme her gün saat 17.00-17.30 gibi bitirmek istiyor duruşmaları. İnsanız sonuçta. 10 gün boyunca mesai alanının dışına taşılamaz herhalde. Sonuçta koşullar da rahat değil, metal sandalyelerde oturacaksınız 8-10 saat. Dolayısıyla Çarşamba günü geçilir savunmalara, Aziz Kocaoğlu ile başlayıp sonrasında tutuklularla devam eder.

- Bütün bu süreçte Aziz Bey hep orada, duruşma salonunda mı olacak?

Ercan Demir: Orada olmak istediğini söyledi. Hiç ayrılmayacağım dedi. Olacağım dedi, Olağanüstü bir şey olmazsa, olacak evet.

- Eğer tahliye kararı olursa, bu 9. günün sonunda mı belli olacak?

Ercan Demir: Duruşmanın 9 gün olduğunu varsayalım, ki 9 gün olacak diye bir şey yok. 8. günde bitirse, 8 gün olacak. Ama tahliye talepleri şu aşamada olacak. Sanıkların tamamının savunmaları tamamlandıktan sonra bu savunmalarla ilgili eksik, tamamlanacak şeyler varsa avukatların, onlar da alındıktan sonra sırayla tutukluların avukatlarına öncelikle, tahliyeyle ilgili talep ve gerekçelerini sunmaları istenecek. Bunlar tamamlanıp bittikten sonra da mahkeme başta tutukluluk durumu olmak üzere dosyanın devamıyla ilgili diğer işlemlere ilişkin bir karar vermek üzere çekilecek, bir karar verecek. Sanıkların tutuklulukları ile ilgili bir karar olacak, usulle ilgili, eksik sanık savunması, diğer bilgi ve belgelerin toplanması ve yeni duruşma gününün belirlenmesi olacak…

- CHP genel merkezinden de bir hukuki yol haritası desteği gelmiş. Nedir bu?

Bize doğal olarak çok sayıda yerden konuyla ilgili bilgi birikimi olan insanlar değerlendirmeler gönderdiler. Her yerden oldu bu. Resmi bir belge değil bu sorduğunuz.

- Bunlar yaradı mı işinize?

Ercan Demir: Elbette hepsi yarar.

- Sonuçta bunları okuyan, konuşmaları yapacak olan sizsiniz, o belgelerin hepsini yerine ve zamanına göre değerlendirecek olan da.

Ercan Demir: Ama ben bunların hepsini tek başıma yapmıyorum elbet. İki avukat arkadaşım Serkan Cengiz ve Sinan Sürücü. İkisi de insan üstü çabayla çalıştılar, müthiş insanlar. Sürekli okuyan, sürekli yazan birileri... Bir de genel süreci değerlendirmek gerekiyor ki hepsini benim yapmama imkan yok. Davanın geneline çalışmak gibi, Aziz Bey'in bütün arkadaşları savunmak gibi bir iradesi olmasaydı eğer, bizim açımızdan sadece Aziz Bey'in savunmasını yapmak daha kolaydı.

- Aziz Başkan'ın iddianamenin hepsini okuduğunu biliyoruz da… Duruşmada, savcı ifadesinde olduğu gibi, bazı sorulara 'bilmiyorum' demeyecek herhalde…


Ercan Demir: Bu bilmiyorum meselesi basında maniple edildi. Cuma günü savcılığa çağırdılar, pazartesi günü ifadeye gitti. Ne soracak, neyle suçlayacak bilmiyoruz. Adam Aziz Bey'e şunu soruyor. Yaz kampı ihalesi. Ne bileyim ne ihalesi? Koca belediye. Bana metro ihalesini sor, bileyim. Bilmiyor ki temizlik ihalesini. Başkanın doğrudan dahil olmadığı, idarecilerinin yapmış olduğu çok sayıda iş ve işlem var. Bunların nasıl yapıldığını, ne olduğunu bilmediği için, bir açıklık getirmesine imkan yok. Dolayısıyla savcılık ifadesinde böyle bir ifade verdi. Ama şunu söyledi. 'Ben arkadaşlarımın arkasındayım, hepsine güveniyorum' diyerek net bir şekilde tavrını ortaya koydu. Çankaya Katlı Otoparkı gibi, bildiği şeyleri de anlattı zaten. 'Aziz Kocaoğlu arkadaşlarını satıyor' oldu bu ifadeler. Mantıklı olalım biraz. Sonuçta dava açıldı, suçlamaları tek tek açıkladı adam. Aziz Bey, şu ana, yapacağı savunmada, 'bu iş şöyle yapılmıştır, arkadaşlarım doğru yapmıştır' temelinde bakacak. Yanlış yapılmış bir şey olursa, kendisi gereğini yapacak zaten.

- Her şey normal seyrinde sürerse, ne kadar zamanda sonuçlanır bu dava? Çünkü sonuçta ucu açık bırakılmış bir dava...

Ercan Demir: Yeni davalar gelip gelmeyeceği savcıların tavrına bağlı. 308 nolu dosyayı açık bıraktı. Mesela dinlemeye devam eder, sürekli dava açar mesela. İstiyorsa yapar. O 308 nolu dosya bir torba ve torba açık, sürekli. 'Ben bu torbayı kapatmıyorum, çalışmaya devam ediyorum' diyor. Bunun ne hukuku, ne etik bir durumu var. Ama özel yetkili savcıların hikmetinden sual olunmaz. Açar açar. Size de açar! Bu mantık silsilesi ile gidecek olursak, sizin de bu örgüte dahil olmamanız için bir sebep yok. Ya da Büyükşehir otobüsüne binen bir vatandaşı da dahil edebilir. İzsu'ya dilekçe verip 'benim evime su bağladınız, teşekkür ederim' diyeni de … Ne istiyorsa yapabilir yani. Bir mantık kuralı, nedenselliği de açıklamak durumunda olmadığı için, bu zihniyetle gidersek, herkesi dahil edebilirler.

- Adliye önünde kalabalık olacak, Başkan Kocaoğlu'na ve diğer yargılananlara destek verilecek. Bunun davanın sürecine zarar vereceği, savcıları olumsuz etkileyeceği söyleniyor. Olabilir mi bu?

Ercan Demir: Mahkeme heyeti, doğal olarak davadaki belge ve bilgiler ile sanıkların durumunun dışındaki şeylerden olumlu ya da olumsuz olarak etkilenmemek durumundadır. Mahkeme heyeti 50 bin kişi adliyenin oraya toplandı diye bundan olumlu olarak etkilenmemeli. Makeme heyeti orada 50 bin kişi toplandı diye rahatsız olarak bundan olumsuz etkilenme hakkına da sahip değil. Mahkeme heyetinin duruşma salonunda dosyadaki delillerin dışındaki bir argümandan olumlu ya da olumsuz etkilenme hakkının olmadığını düşünüyorum ve etkilenmeyeceğini düşünüyorum. Ama şunun da anlaşılması gerekir. Aziz Kocaoğlu İzmir halkının yüzde 60’ına yakın oyuyla seçildi ve bu operasyon ile açılan davada Aziz Kocaoğlu'nun haksızlığa uğradığına dair genel bir kanaat, kendisine oy verenlerde var. Yani Aziz Kocaoğlu'nu insanlar desteklemeye devam ediyorlar, en azından ona kişisel olarak onun ahlaklı dürüst olmasıyla ilgili bölümüne inanmakta devam ediyorlar. Bu operasyon bu inançları değiştirmiş değil, aksine daha da perçinlemiş durumda. Dolayısıyla insanların iradelerini teslim ettikleri, seçtikleri bir kişinin böyle bir suçlama ve mağduriyetle karşı karşıya kalması durumunda buna tepki göstermeleri veya desteklediği kişinin yanında olmak istemeleri doğal bir şeydir. Bunun mahkemeyi etkilemek istemekle de bir ilgisi yoktur. Bunun başka mecralara çekileceğini düşünmüyorum.

-Bugüne kadar dillendirilen konulardan biri de Aziz Bey çete reisi olarak suçlanmasına, hakkında 397 hapis istenmesine karşın serbest; buna karşın 3 yıl, 5 yıl, 20 yılla yargılananların tutuklu olmaları. Bu neyle bağlantılı? Bu operasyonu siyasi bulanlar, amacın Aziz Bey'i yıpratmak olduğunu, onun tutuklanmasının infial yaratacağı için gerçekleştirilmediğini iddia ediyorlar. Açıkçası hukuken bir cevabı var mı bunun?

Ercan Demir: Bu sorunuza hukuken verilecek bir cevap yok. O yüzden bir şey diyemiyeceğim. Hukuken böyle bir şeyin olması, bence doğrudur. Nasıl olur, niye tutuklamadınız diyecek değilim elbette. Tutuklanmaması gerekir zaten. Tutuklama konusunda şu net. Aziz Kocaoğlu burada, bir yere gittiği yok. Ne zaman ki bir operasyon yaptılar, Paris'teyken Türkiye'ye döndü her şeyi bırakıp. Birinde Paris'e gidecekti, iptal etti. Bırakın soruşturmadan kaçmayı, bir şey olduğu zaman direk geliyor. Bir sakınması falan da yok. Tutuklanmaması hukuken doğrudur. O yüzden benim açımdan denklem şudur; Aziz Kocaoğlu tutuklanmadı, doğrusu buydu zaten. Diğerlerine yanlış yapıldı, onların da tutuklanmaması gerekirdi, serbest olması gerekir. Aziz Kocaoğlu'na tutuklama yapılmaması ile ilgili doğru işlem, diğerlerine de yapılmalıdır.

-'Aziz Bey tutuklanmadı ama bu dava süreci içinde tutuklanabilir mi' gibi sorular, fısıltılar var bir de… Bu konuda ne diyorsunuz, var mı böyle bir ihtimal?

Ercan Demir: Yargılamanın rutini içinde böyle bir uygulama yapılmasının hiçbir hukuksal, mantıksal dayanağı olmaz. Ama bu imkansız mıdır derseniz, evet değildir elbette. İmkan dahilinde. Mahkeme heyeti de herhangi bir kişinin tutuklanmasına karar verebilir. Bu teknik olarak mümkündür ama yargılama pratiği gelenekleri içerisinde böyle bir şeyin olması çok da olağan bir şey değildir. Aziz Kocaoğlu'nun tutuklanmasına karar verilirse, bu olağan bir şey değil, olağanüstü/olağandışı bir şeydir. Öyle bir kaygımız yok.

- Ne kadar sürer bu davanın sonuçlanması?

Ercan Demir: Bu davayla ilgili bir zaman dilimi belirtmek çok zor. Ama genel olarak bu tür davalar ne kadar sürede bitiyor diye soracak olursanız, ortalaması 5 yıldır. Belki 4 yıl sürer, belki 7 yıl sürer. Sürecin kesinleşmesi 5 yıldan az değil.

  • Davayı çok sınırlı sayıda insan izleyebilecek. Bırakın biz gazeteciler, sanık yakınlarının bile tamamı o salonda olmayacak. Neden daha geniş bir yerde yapılmadı böylesi önemli bir dava sizce? Talep etmediniz mi?

Ercan Demir: Davanın görüşüleceği yer sıkıntılı gerçekten. Mevcut durumda salona sanık yakınlarının dahi girmesi zor. Belki her aileden bir kişi. Diğerleri sadece salonunun önüne gelebilirler. Hukuken bir sakıncası yok tabii böyle küçükbir salonda yapılmasının ama duruşmaların aleniyeti esastır. Aleniyet de sağlanamayacak. 130 kişinin yargılandığı bir davayı sadece 3 -5 kişinin izlemesi aleniyet bakımından makul bir durum değildir. Davanın açıldığı tarihten bu yana talepte bulunduk ama mahkeme heyeti güvenlik ve benzeri nedenlerle reddetti. Yapacak bir şey yok.