GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
28 Mart 2012 Çarşamba

Dil

Epey önceleri, bir yazımın öznesi olmuştu bir otobüs şoförü.

Her sabah olduğu gibi evden koşturarak çıkmış, yolun karşısına da bineceğim otobüsün kalkmak üzere olduğunu görünce, kendimi tehlikeye atarcasına geçmiştim. "'Kardeşim ne yapıyorsun sen? Az daha çiğneyecektim. Ya çarpsaydım, al başına belayı' gibi bir fırçayı hak etmiş biri olarak özür dilemeye hazırlanırken, 'lütfen yapmayın bir daha böyle tehlikeli davranışlar. Siz bizim için değerlisiniz' cümlesiyle karşılaşınca...
Dağılıvermiştim...
Hakiki bir özenle söylenen, yaptığımın ne kadar hatalı olduğunu 'siz bizim için değerlisiniz' cümlesine saran bir otobüs şöförüyle kaç kez karşılaşır insan bu azgın trafikte? Bırakın trafiği, günlük hayatında? Az rastlanır bu dili konuşan kaç kişi var yanımızda/yamacımızda/yaşamımızda?

Bazen evimin önünden gürültülü seslerle geçen üniversiteli gençlerin, bazen yolda tesadüfen aynı kaldırımı paylaştığım liseli kızların/oğlanların, ya da otobüste telefonuyla koyu sohbete dalmış bir ergenin konuşmalarını, kullandıkları dili/sözcükleri duyduğumda... Kendi kendime 'neler oluyor' diye soruyorum. Gülüp geçtiğim de oluyor, fena halde öfkelendiğim ya da üzüldüğüm de... Hayır, yargılamıyorum. Ama her iki duygu halinde de dilin niye bu kadar kabalaştığını/hırçınlaştığını/renksizleştiğini soruyorum biteviye. Günlük hayatın niye aynı kelimeler etrafında dönüp durduğunu, kaç zamandır azaldığını, nedenlerini, niçinlerini... Soruları; televizyonlardaki dizilerden tartışma programlarına, köşelerden röportajlara kadar uzatıyorum bazen de...

Günlüş iş koşuşturması arasında incelikli, renkli, eğlenceli, farklı bir kulvar aradığımda tıkladığım; bana sanki bir divana uzanıp bir süreliğine gözlerimi kapatarak dinlenme fırsatı yaratan egoistokur.com'da (*) rastladım bazı cevaplara. Sitenin yaratıcısı gazeteci Gülenay Börekçi'nin 'kelimelerin efendisi' Murathan Mungan'la yaptığı eski bir söyleşide. Meslektaşımın 'kayıp sözcükler niçin önemlidir? Bize kendilerinden başka neleri kaybettirmişlerdir' sorusuna, Mungan'ın verdiği yanıt(lar)da:
"Özellikle bizim gibi dili sorunlu olan, alfabesini değiştirmiş, beş yüz yıl boyunca konuştuğu sözcüklerden vazgeçmiş ülkelerde dil, kültürel bir bariyer teşkil eder. O dil kendi ulusal kimliğine yönlendirildikçe, kimi eski deyimler ve kavramlar hayattan çıkarılır. Ama sadece o sözcükleri çıkarmış olmazsınız hayatınızdan, o sözcüklerin karşılık geldiği değerleri de ortadan kaldırırırsınız. İzzetinefis (onur, haysiyet, özsaygı) sözcüğünü kullanmadığınız zaman izzetinefisin kendisi de çekip gider hayatınızdan. Şairin Romanı’nın yazıldığı ülkede yaşayanların büyük çoğunluğunun hayatlarını üç yüz kelimeyle geçirmesi hazin bir şey."
"İnsanoğlu çok ağır cezalarla gelmiş dünyaya, yaşlanacağını, günden güne güçten ve çaptan düşeceğini, öleceğini başından biliyor. Yerçekimi kurallarının dışında böyle mıknatıslı kuralları, yükleri var hayatın. Varolmak bile başlıbaşına bir acı kaynağı. Öte yandan insanın 'dil' denen bir ödülü var. Cezayı cekeceğiz madem, o halde onu güzelleştirmenin bir yolunu, dili, dilin imkanlarını keşfetmeliyiz, dile gelmek, acımızı hafifletmek için…"

'Dilin imkanlarının hangilerini kullanmaktan kaçınırsınız'
sorusuna verdiği cevap da derin yazarın.
"Kara yalan. Kara çalma. İftira. Sadece yanlış sözcüklerle değil, kötü niyetle, kötü zihinle de dili kirletirsiniz. Şair olarak kendinize yoldaş seçtiğiniz sözcüklere iyi bakmalısınız. Onları karanlık hırslarınıza feda ederseniz, tertemiz şiirler yazamazsınız. 30′lu yaşlarımın başındayken, 'Ben sanat dininin keşişlerindenim' demiştim. Aradan bunca yıl geçti, içim rahat, bu sözü pekiştiren bir yaşam sürdüm. Başkalarını yaralamak, küçük düşürmek, alay etmek, yerin dibine batırmak, kelimelerle öldürmek için yazmıyorum örneğin. Hayat biraz da neye göz koyduğunla, ne olmak istediğinle alakalı… Sen kendini nasıl biri olarak seviyorsun? Temel sorulardan biri de bu. İnsanların iyi yanlarını korumakta zorlandığı, zalim ve adaletsiz bir çağda yaşıyoruz. Gittikçe daha karanlık hale geliyor dünya. Ben şanslıydım, dünyanın bütün sertliğine, yalçın kayalarına, rüzgarlarına, fırtınalarına rağmen, hülyaların tasavvurların, temel insani değerlerin hala temiz kaldığı bir dönemde serpilip kişiliğimi buldum çünkü."
*
Yazmaya çalışırken, sonu nasıl getirmeliyim derken, televizyondan dökülen 'zehirli dil'ler sarıyor büroyu. Meclis'teki '4+4+4' tartışmaları...
Nasıl bir eğitim modeli oluşturmalıyız ki 'İnsanların iyi yanlarını korumakta zorlandığı, zalim ve adaletsiz bir çağı' tersine çevirebilirizin, 'insani değerleri çoğaltıp daha iyi bir ülkenin yolunu nasıl açabiliriz'in konuşulmadığı, Meclis'inin bile arena hoyratlığında kullanıldığı, izzetinefsin çoktan köreldiği bu topraklarda... kötümser olmak çok kolay, her an mümkün.
Yine de umutsuz olmamak adına... “Dil ‘insan’ dediğinde, insan icat olur. Dil ‘birey’ dediğinde birey icat olur. Dil ‘devlet’ dediğinde devlet icat olur. Dil ‘adalet’ dediğinde adalet icat olur. Sözcükler, imkan dairesinden çıkıp yüzlerini göstermek için bizi beklerler" diyen şair Birhan Keskin gibi, yüzlerini göstermek için bizi bekleyen sözcüklerin gelmesini, bir ağızdan çıkıp bin dile yayılmasını dileyelim. 'İnsan'ın, 'birey'in, 'devlet'in, 'adalet'in icadını bekleyelim. Tez zamanlarda...
 
(*) Şairin Romanı kitabı üzerinden Murathan Mungan ile harikulade bir röportaj yapan Gülenay Börekçi'nin yarattığı egoistokur.com, onun ifadesiyle 'okuyucuya tepeden bakmayan, edebiyatı sıkıcı ve hararetsiz bir şey gibi göstermeyen' bir edebiyat sitesi. Gündelik hayattaki 300 kelimelik metinlerden sıkılanlara, kıyıcı dilden saklanmak için bir kovuk, boğulacakmış gibi hissedildiğinde gidilecek vaha arayanlara... Duyurulur.