GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
27 Şubat 2012 Pazartesi

Az Kemalist/çok Kemalist… Hani sol?

Temel, demiryollarına makasçı olmak için sınava girmiş.
Sormuşlar:
-"Karşılıklı iki tren geliyor, ne yaparsın?"
-"Makas değiştiririm."
-"Makas bozuk"
-"Çan çalarım."
-"Duymuyorlar."
-"Kırmızı bayrak sallarım."
-"Görmüyorlar."
-"Fadime'yi çağırırım."
İmtihan heyeti şaşırmış.
-"Fadime makasçılıktan anlıyor mu?"
-"Yoo ama madem trenler çarpışacak o da seyretsin."
 
Meraklı bir dost, gazeteciyiz ya, kısa yoldan bilgi alırım maksadıyla cumartesi günü beni aradı ‘CHP kurultayı’nda neler oluyor’ diye.
‘Bilmem’ dedim; ‘şu an mühim bir iş yapıyorum, aklım kurultayda değil, yemek pişirmekle meşgulum…’
Aklıma bu Temel fıkrası o an gelse, anlatırdım dostuma, ‘trenlerin çarpışmasını seyretmeye niyetim yok, sonrasında banttan izlerim, kaçıracağım bir şey olmaz nasıl olsa’ derdim.
Kısmet sizeymiş…
*
 
Genel seçimlerde elimin gitmediği, yerel seçimlerde ise arada mührü vurduğum CHP’yi, Baykal’ın (yakışıksız biçimde) gönderilişinden ve Kılıçdaroğlu’nun başa getirilişinden sonra, kendi adıma ‘izlemeye değer’ bulmuştum.
Bu merakım, 12 Haziran ve izleyen süreçte kaybolduğu için, CHP içinde yaşananlar her neyse, izleyiş kıvamım, profesyonel gazetecilik görevim gereği ‘göz ucuyla takibin’ ötesine geçemiyor, özetle.
Niye CHP ile ilgili bir heyecan duymadığımın nedenine gelince…
Bu konuda görüşlerine katıldığım Prof. Ali Yaşar Sarıbay’ın söylediklerini yazmak, kendi cümlelerimle anlatmaktan daha kolay.
Sarıbay, Uludağ Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi’nde öğretim üyesi; çalışma alanı ise siyaset sosyolojisi. Bu alanda ve dinsel sosyoloji konusunda Türkçe ve yabancı dillerde birçok makale ve kitabı bulunan Prof. Ali Yaşar Sarıbay’la Kürşad Oğuz’un gerçekleştirdiği röportaj, 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi, Habertürk’te yayınlanmıştı.
Muhalefet kanadındaki sağlıksız yakınlaşmadan, iktidarın söylemlerine karşı adeta ‘siyasi bir münazara’ yapıldığından söz eden Prof. Sarıbay, “Siz münazara üslubu diyorsunuz ama Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylemleri olumlu tepki buluyor, en azından anketler öyle söylüyor. Diyarbakır'a gidip konuşuyor, 'Kürt sorunu var ve ben çözeceğim' diyor. Bunlar bir şey ifade etmiyor mu?” sorusuna şu yanıtı veriyordu:
“-Bunlar inandırıcı gelmiyor. Ortama göre, ne gerekiyorsa konuşmak bu. Ben orada başbakanı haklı görüyorum. Ne söylenmesi gerekiyorsa onu söylüyor Kemal Kılıçdaroğlu. 'Bunlar daha önce söylenmiyordu, bu oy kaybettiriyorsa kazanmasının yolu tersini yapmaktır' gibi bir düz mantık kuruluyor. Bir parti geçmişteki tutumunu hiçe sayarak -geçmişi dediğim de beş yıl öncesi- davranamaz. Yani sayın Kılıçdaroğlu İngiltere'de yaşarken CHP'nin başına gelip de 'Böyle bir politika olmaz ben yeni bir model getirdim' diyen biri değil ki. Bu partinin içinden geliyor. CHP'nin Dersim olaylarındaki, vesayet konusundaki tutumunu, Kürt meselesindeki açıklamalarını hatırlıyoruz. İktidarın hiç olmazsa burada kendine göre yaptığı şeyler varken muhalefetin yapacağına dair verdiği bir güven yok. Tutarsızlık bunu gösteriyor.”
Ve, o söyleşi şu soru-yanıtlarla şöyle devam ediyordu:
OĞUZ: Siz Kemal Kılıçdaroğlu için 'zaten partinin içindeydi, kendisini 5 yıl öncesinden soyutlayıp konuşamaz' diye düşünüyorsunuz. Aynı şey Başbakan Erdoğan için de geçerli değil miydi? Sonuçta o da Refah – Fazilet yani Milli Görüş mirasını reddederek gelmedi mi?
 
SARIBAY: Ama o, oradan ayrıldı. 'Milli Görüş gömleğini çıkardım' dedi.
 
OĞUZ: Biz buna inanmak zorunda mıyız?
 
SARIBAY: Ama yaptı bunu. Köprüleri yaktı ve devam etti.
 
OĞUZ: Belki Kemal Kılıçdaroğlu da yapacak...
 
SARIBAY: O bir olasılık. Ben inanmıyorum. Çünkü hangi kadrolarla çalıştığına bakmak lâzım. Tenzih ederim tabii, içinde çok tanıdığım, güvendiğim değerli arkadaşlar da var ama sonuçta yelpazenin bambaşka ucunda ve bambaşka bir üslupla siyaset yaparken şimdi en yetkili mevkide olan insanlar var. Onları reddedebilir ama onları kendisi seçti zaten. Ve tamamen taktik iktidar mücadelesiyle bir liderlik değişiminin sözkonusu olduğu bir partiden söz ediyoruz. Bunun demokrasi açısından vereceği güven sınırlıdır. Bir umut ışığı yakabilir tabii, bu doğal.
 
OĞUZ: Ama siz bunu geçici bir durum olarak görüyorsunuz...
 
SARIBAY: Geçici olarak görüyorum ve yüzde 30 oy alması başarı diye sunulamaz. (CHP 12 Haziran’da yüzde 26 oy aldı bu arada.G.S) Çünkü geçmişine baktığımızda CHP'nin potansiyel oy oranı yüzde 35'lerdedir. Bir yandan sahip çıkma, bir yandan redd-i miras zaten şizofrenik bir durum yaratıyor; çok şizoid bir üslup çıkıyor. Bugün baktığınızda gerçekten son derece demokratik bir söylem, ama bundan üç yıl öncesine bir bakıyorsunuz, bu söylemle taban tabana zıt. Partinin yapısal özelliğinden kaynaklanan durumun üstesinden gelinemedi. 'Ben içerde kalarak bunu düzeltirim, dönüştürürüm' fikri bence yanlış. Diğerleri ne yaptı? Onlarda kendileri açısından karizmatik, otoritesi tartışılmaz büyük bir liderlik vardı: Rahmetli Erbakan. Onu dışlayarak ortaya çıktılar. Ecevit'in bir anlamda İnönü'ye yaptığını Erdoğan, Erbakan'a yaptı. Ve daha dürüstçe yaptı, çünkü partinin içinde kalmadı. Sonra Milli Görüş gömleğini değiştirdi. Şimdi bunu övülecek, onanacak bir şey olarak sunmuyorum. Bu bir tespit.
 
OĞUZ: Ve size daha inandırıcı geliyor.
 
SARIBAY: Tabii. Nitekim baktığınız zaman bugün, Milli Görüş çizgisiyle sayın Erdoğan'ın izlediği çizgi hiç de aynı değil. Zaten öyle olsaydı Saadet Partisi'yle HAS Parti'nin varlığını açıklayamazdık.
 
OĞUZ: İleride CHP'den kopuşla yeni bir parti kurulması mümkün mü?
SARIBAY: Olabilir. Benim daha önce yaptığım bir tespit var: Sosyal liberal bir tutum içinde AK Parti. Ve bu birçok açıdan neo-liberalizmle dirsek teması olan bir politikadır. İkincisi, kendi iddiaları açısından çizdiği zigzaglar var fakat karşısında bunları gerçekten belli bir siyasi geleneğe oturtarak mahkum edecek, sorgulayacak bir muhalefet yok. Bunun adına 'sol' deniyor genellikle. Türkiye'de solun eksikliği dendiği zaman buna ihtiyaç olduğu ortada. Fakat CHP'nin bugünkü yapılanışı ve kadrolarına baktığımız zaman AK Parti'ye bir alternatif olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yapılacak tek şey belki artık CHP ile de ilgili olmayan, bambaşka, daha geniş kadrolu bir alternatif oluşturmaktır. Bu belki nispeten, bağımsız adayların seçilmesinden sonra olabilir. Çünkü onların bir kısmını tanıyoruz; konuyu sadece Kürt meselesine endekslenmeyen, demokratikleşmenin çok daha radikal, geniş ufuklu bir tutum ve politikaları gerektirdiğini söyleyen kişiler var aralarında. CHP içinde de var bunlar, başka partilerde de. Belki bunlar artık Türkiye'yi yeniden değerlendirerek, özeleştirel ama popülist olmayan bir tavırla, “AK Parti nasıl başarılı oldu” sorusunun cevabını arayarak değil, gerçekçi politikaların başarıyı kendiliğinden getireceğine uzun dönemde inanarak, dolayısıyla bir şirket değil parti/siyasi hareket olarak hareket edebilir. Çünkü günümüzde parti olduğunuzda şirketleşmiş oluyorsunuz, açık söyleyeyim.
 
OĞUZ: Yani seçmene 'müşteri' diye bakmaması gerekiyor...
 
SARIBAY: Evet. Her alanda katılımı sağlayabilecek, kararlarında bu müzakereleri gerçekleştirebilecek bir harekete ihtiyaç var. Bunun adının sol olması gerekmiyor. Bunu AK Parti içinden de kopup yapacak insanlar varsa yapsın. Fakat şu anki demokrasi, bizim siyaset bilimindeki teknik deyimle 'plebisiter demokrasi'. Yani liderlerin belirlediği adaylara biz evet mi diyeceğiz, hayır mı diyeceğiz? Bu demokrasi değil ama. Günümüzde siyasetin anlamının değiştiğini kabul etmek ve bunun üzerine fikir üretmek lâzım.”
 
* * *
Siyaset bilimci Prof. Sarıbay’ın “Bir yandan sahip çıkma, bir yandan redd-i miras zaten şizofrenik bir durum yaratıyor; çok şizoid bir üslup çıkıyor. Bugün baktığınızda gerçekten son derece demokratik bir söylem, ama bundan üç yıl öncesine bir bakıyorsunuz, bu söylemle taban tabana zıt” sözlerinin onlarca örneği yaşandı 12 Haziran sonrasında da…
Siyasette samimiyet arayışını çoktan bırakmış, hiç değilse tutarlılığın peşine düşmüş ben ve benim gibileri irite eden, zigzaklı bir tutum/davranış, hakikaten de ‘şizoid’ bir yol izledi Kemal Kılıçdaroğlu.
O yapının içinde kalarak, o yapının ‘yeni’ bir yapıya dönüştürülmesi fikrininimkansız olduğu görüldü nihayetinde.
CHP’deki çifte kurultayları ciddiye alamamam, en küçük bir heyecan kırıntısı dahi duyamamam… Bu sebeptendir.
 
CHP’deki kurultay kavgasının sadece delege hesabı ve hizip meselesi değil, basbayağı ideolojik bir mücadele olduğunu savunan kimi köşeciler, bu ideolojik mücadeleden etkilenmiş, heyecanlanlı yazılar döktürmüşler bugün…
Eğer o kurultaylardan, bir parça olsun ‘CHP bundan sonra sol bir parti olacak’ izlenimi almış olsaydım; bugün bu köşede de heyecanlı bir yazı yer alıyor olurdu.
Ama öyle bir izlenim alamadım.
Aldığım, ‘tartışmanın daha Kemalistlerle, daha az Kemalistler arasında’ geçtiğiydi.
Bu yapıda bir CHP’nin, geçmişiyle dürüst/inanılır bir hesaplaşma yapamadan ‘sol’ bir parti olamayacağı bu kadar açık/seçik ortadayken…
‘Solumtrak’ bir parti için, niye hevesleneyim, niye heyecanlanayım?
‘Ben almayayım kalsın’ ya da isteyen ‘trenlerin çarpışmasını izlesin’ demekten gayrı…
*
(Benim diyeceklerimin özü budur da… Salı akşamı Ege TV’deki Söz Meclisten İçeri’de, sevgili meslektaşlarım Nedim Atilla ile Ümit Yaldız’ın diyecekleri vardır ama… Bildiğiniz gibi, saat 20.30’da. Bekleriz.)