GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
26 Ocak 2012 Perşembe

İzmir nasıl 4’üncü oldu?

20 Ocak günü, Anadolu Ajansı’ndan abonelerine bir haber düştü.
Başlığına baktığınız anda ‘vay be’ dedirten bir haberdi; zaten haber bir anda internet medyasında başta ulusallar olmak üzere, neredeyse haber sitelerinde birinci haber olarak ‘kapak’larda görüldü. Ertesi gün de istisnasız bütün yazılı basında birinci sayfalardan anonslanarak ekonomi sayfalarının tepelerinde yer aldı…
Haber, ‘dünyanın en hızlı büyüyen şehirlerinde İzmir’in İstanbul’u ve Ankara’yı geçmesi’ydi. Üstelik araştırmayı yapan, dünyada güvenilirliği ile tanınan (Brooking Institution) Brooking Enstitüsü’ydü ve sonuçlar, dünyanın en büyük 200 metropol ekonomileri arasında gerçekleştirilen bir araştırmaya aitti..
 
Şöyle diyordu haberinde devletin resmi ajansı A.A:
“Türkiye'nin üç büyük kenti İstanbul, Ankara ve İzmir, dünyanın en hızlı büyüyen metropol ekonomileri arasında yer aldı. ABD'deki düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü’nün, dünyanın en büyük 200 metropol ekonomileri arasında yaptığı araştırmadan ilginç sonuçlar ortaya çıktı.     
Rapora göre, dünya üzerindeki hızlı büyüyen metropol ekonomilerinin yüzde 90'ı Kuzey Amerika ve Avrupa dışında. Buna karşın, en yavaş büyüyen metropol ekonomilerinin yüzde 95'i, ABD, Batı Avrupa ve depremle sarsılan Japonya'da.   
Raporda, dünyanın en hızlı büyüyen 10 şehrinin Çin, Türkiye ve Suudi Arabistan'da toplandığı görülüyor.
Bu kapsamda, dünyada en hızlı büyüyen şehir Çin'in Şangay kenti. Şangay'ın ekonomisinin boyutu Finlandiya ile aynı.
Listede, Çin'in, Hangzu kenti beşinci Şenzen şehri sekizinci ve Şenyang da onuncu sırada yer alıyor.
En hızlı büyüyen şehirlerden ikincisi ve üçüncüsü ise petrol zengini Suudi Arabistan'ın kentleri. Bu çerçevede, ikinci sırada ülkenin başkenti Riyad, üçüncü sırada da Cidde olduğu görülüyor.
Türkiye'nin üç büyük şehri de dünyanın en hızlı büyüyen metropol ekonomileri arasına girdi.
Listede İzmir, İstanbul ve Ankara'yı geride bırakarak dördüncü sırada yer alırken, Ankara altıncı, İstanbul ise onu takiben yedinci sırada dikkati çekti.
Listenin dokuzuncu sırasında da Şili'nin başkenti Santiago bulunuyor.
Buna karşın, dünyanın en yavaş büyüyen metropol kentlerinde de ilk sırayı ekonomik krizle mücadele eden Yunanistan'ın başkenti Atina alıyor.
Listede, İspanya'nın birçok şehrinin de ilk 10'da yer alması dikkati çekiyor.
Buna göre, Atina'dan sonra sırasıyla dünyanın en yavaş büyüyen kentleri şöyle:
Portekiz'in başkenti Lizbon, İrlanda'nın başkenti Dublin, İspanya'nın Sevilla kenti, ABD'nin California eyaletindeki Sacramento kenti, İspanya'nın başkenti Madrid, İtalya'nın Napoli kenti, yine birer İspanya şehirleri olan Barcelona ve Valencia, ABD'nin Virginia eyaletinin başkenti Richmond.”
 
Haber en başta yazdığım gibi sadece internette, yazılı ve görsel medyada geniş yer bulmakla kalmadı; kentin meslek odaları da birbiri peşi sıra görüşlerini açıkladı. ‘Biz diyorduk zaten’den başlayıp, demeyenleri ‘içimizdeki İrlandalılar’ diye suçlayandan, ‘bu gelişmede elbette bizim katkılarımız yadsınamaz diye gurur payı çıkaranlara kadar…
Liste bir hayli uzundu…
İnternet medyasının ‘acul okurlar’ı da katıldı elbet söylemlere.
‘Haydi bakalım, Aziz Kocaoğlu’na çatın şimdi. Adam iş yapmıyor olsa, İzmir böyle hızlı büyür müydü’ diyenlere, ‘Yürü ense traşını görelim, neresi büyümüş İzmir’in köydü, mega köy oldu zatı şahanelerinizle’ tadında cevaplar gecikmedi.
Böylece herrrrr zaman olduğu gibi…
Tartışılan konu, rakamların gerçekliği ya da gerçek dışılığı, araştırmada hangi kriterlerin alındığını, gerçeği ne kadar yansıttığı veya yansıtmadığı gibi esas unsurlar unutuldu; top, iki taraftar grubu arasında bir o yana, bir bu yana savruldu durdu.
Ama hakkını da yemeyelim!
“Ne kadar geri kalmışsanız o kadar hızlı büyüyor görünürsünüz./
Çok doğal, 1000 1010 olursa yüzde 1 büyür; 10 11 olursa yüzde 10 buyur. Peki hangisi daha çok büyümüştür? Veya hangisinin büyüme ivmesi daha yüksektir? Cevap 1000 daha çok büyümüştür, 10'nun ivmesi daha hızlıdır. Aynı Türkiye’nin büyüme rekoru gibi./
Tabii, cebinde 50 lira olan adama 50 lira verirsen serveti yüzde 100 büyür, 1 milyonu olan adama 50 liranın 5000 katını versen serveti yüzde 25 büyür. Ne oldu, İzmir İstanbul’u geçti mi şimdi?’ diyerek kalemini mantıkla konuşturan yorumcular da vardı aralarında ama…
Sağduyulu sesler, taraftarların/amigoların bağırış/çağırışları arasında kaynayıp gitti.
 
Topu biraz da biz çevirdik Ege TV’deki ‘Söz meclisten içeri’ programında. Ancak bizimkisi ‘dar alanda kısa paslaşmalar’ tadında oldu. Nedim de Ümit de ben de ‘keşke bu raporun tamamını bilsek de hangi kriterlerle İzmir’in en hızlı büyüdüğünü öğrensek; bizim cepheden bakınca görünmeyenleri nasıl gördüklerini anlasak’ meali dokundurmalarda bulunduk. ‘Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi de olunamadığı’ için, konunun bir anlamda ‘geyiğini’ yaptık, sonra da başka bir konuya atladık.
Biz atladık ama izleyici atlamadı tabii. O akşam da programa mail ve telefon yağdı bu konuda. ‘Nerde o büyüme, biz neden göremiyoruz’ diyenler mi ararsınız, ‘İzmir’in köhnemişliğinden ABD’li araştırmacıların ne anlayacağından’ girip, araştırmayı yapan kurumda Kemal Derviş’in parmağını arayanlar mı… Programdan sonra arayan bir dostum da, ‘Yahu arkadaşlar siz ne diyorsunuz, milletin gevrek yemekten karnında susam tarlası oluştu. Siz bari alet olmayın bu adamların sözlerine’ uyarısı, konuya kendi açımdan tam anlamıyla tuz döktü.
Niye döktü? Çünkü ortada ciddi bir kurum tarafından yapılmış bir araştırma vardı ama biz yani medya ve iş dünyası, araştırmanın sadece birkaç kelimesinden haberdardık. Ve onun üzerine konuşmalar yapıyor, ‘bu da size kapak olsun’ tadında yazılar yazıyor, ‘içimizde İrlandalı’ arayışına çıkıyorduk.
Ortada kıstaslar yok, kriterler yok, neye göre bulunmuş bu hız bilen yok.
Dahası ‘araştırma sadece hızı mı ölçmüş, koskoca enstitü başkaca da bir şey bulmamış mı’ diye soran yok.
Haydi medya, her konuda ‘cımbızlamada’ ustadır. Saatlerce süren konuşmalardan bir kelime almaktan tutun, sayfalar dolusu araştırmadan birkaç satırla bahsetmek, -iyidir/kötüdür’e girmiyorum- bizim huyumuzdur, özelliğimizdir, karakterimizdir.
Ancak, bu kentin duayen sıfatlarıyla anılan iş adamları, oda başkanları, ‘gerisi teferruattır’ı nasıl diyebildi?
O enstitüye ulaşıp raporun tamamını almaları çok mu zordu ya da imkansızdı? Böyle bir şey mümkünsüz müydü?
Üstelik insan onca okkalı lafı söylemeden önce, ‘şu raporun bütünü ne diyor’ diye meraklanmaz mıydı?
‘Aman da bana laf geçirme fırsatı doğdu’ bakışıyla, iki satırlık haberin üzerine atlanır mıydı?  
 
‘Rapora ulaşamamak’ diye bir şeyin söz konusu olmadığını ben anladım.  
Kendi halinde ama hayli meraklı bir arkadaşım; benim televizyondaki sorularımı/sorgularımı dikkate alıp, bundan kendine görev çıkartıp rapora ulaştıysa, oturup tercüme ettiyse, o tercümeden bana da bir özet bahşettiyse…
Daha da ne diyeyim ben!
‘E hani rapor?’ mu diyorsunuz.
Araştırmaya yapan Brooking Institution hakkında kısa bir bilgi ile birlikte rapor özeti de yarına.