GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Engin ÖNEN
YAZARLAR
5 Ekim 2023 Perşembe

Kent koruma uygulamaları ve Narlıdere örneği...

Gelişme ve koruma kavramları, genellikle birbirinin karşıtı gibi algılanır. Kentler söz konusu olunca ve gelişme denince yeni binalar, çok katlı yapılar, caddeleri akla gelir. Eski evler ve mahalleler ise gelişmemiş bölgelerdir bu anlayışa göre.

Eski yapı ve mahalleler deyince bunun çok farklı türleri vardır elbette. Gecekondu ve plansız yapılaşmaya sahip kentsel bölgeler gelişmiş alanlar değil tabii ki... Ancak bazı geleneksel mimari ve tarihi alanlar ise aynı kategoride değerlendirilemez. Modern olmadıkları halde, kentsel gelişmeye engel oluşturmazlar.

Ancak bu iki farklı yapı stoku da hem kent yöneticileri hem de mülk sahipleri tarafından benzer değerlendirmelere konu olur genellikle. Gelişmemiş bölge olarak algılandıkları için, çok kolay yıkılıp yeni yapılar inşa edilmesinin yolu açılır. Çünkü çok katlılaşma ve yeni imar planları sayesinde ortaya çıkan rant, koruyarak gelişme anlayışını engellemektedir.

Kentin tarihi, kültürel ve mimari değeri olan çok sayıda bina, sokak ve hatta mahalle bu yaklaşım sonucu yıkılıp, yerini yeni binalara bırakmıştır. Marka kent yaratmaya çalışan kent yöneticileri, müteahhitlerle ve müteahitleşen siyaset anlayışı ile kent kimliği unsurlarını feda edilebilir mekanlar olarak görmüşlerdir.

Epeyce bir süredir yaşamakta olduğum ve sosyolog olarak da büyük bir heyecanla araştırmalar yaptığım Narlıdere ilçesinden söz edeyim kısaca. Narlıdere, İzmir’in en hızlı gelişen ilçelerinden biri olmuştur. Halen gecekondu bölgelerine sahip olduğu gibi, kısa sürede çok katlı yapılarla dolmuş bir ilçe.

Bu gelişme ve yapılaşma o denli hızlı ve sert gerçekleşti ki, elli yıl öncesine ait ne bir bina ne de bir esnafı var Narlıdere’nin. Birer istisna ile. Bir kuşak öncesinden beri var olan tek esnaf Turşucu Hasan amca ve mahalle/sokak ise, Yukarıköyde koruma altındaki yüzden biraz fazla ev.

Yukarıköy bölgesi olarak anılan bu küçük yerleşim alanı ve içinde barındırdığı Tarihi Cemevi, Narlıdere’nin tek kültürel ve toplumsal hafıza mekanları. Narlıdere’ye yerleşen ilk Türk/Tahtacı topluluğun mekanı. Koruma altına alınan bu mekanlar Valilik desteği ve Belediyenin projesi ile restore edilerek korunmaya yönelik bir proje ile yenilendiler.

Koruma altına alınan eski mekanların restorasyonunda kamunun desteği hayati öneme sahiptir. Aksi halde çoğu mülk sahibi, koruma kurallarına göre bu restorasyonu yapamayacağı için başka kişilere satmak zorunda kalmaktadır. Çok örneği var ama en bilineni, bu nedenle yerli ahalisini dışlayan Alaçatı’dır.

Narlıdere’deki örnek, belki ölçek küçük olduğu için, kamu desteği ile bu restorasyon gerçekleşebildi. Ancak daha büyük ölçeklerde de bu pekâlâ mümkündür. Yöntemi de çok basit. Tek veya iki katlı binalara verilen çok katlı imar haklarından kamuya aktarılacak rant vergisi ile çok daha büyük ölçekli restorasyon çalışmaları finanse edilebilir.

Narlıdere’de yangından kurtarılmış son tanıklar adeta bu sokak ve evler. Araştırmadım ama sanırım evlerin büyük bölümü el değiştirmeden yine yerli halkı barındırıyor.

Kültürel miras özelliği taşıyan kentsel mekanlar, o kentin hafızası ve kimliğinin bir parçasını oluşturur. Bu nedenle kenti pazarlama anlayışına dayanan “Marka kent” modeli peşinde koşmak yerine “kimlikli kent” tercihi daha değerlidir.

İzmir’in mekânsal olarak en hızlı gelişen bölgelerinden biri olan Narlıdere’de genç kuşaklara ve buraya dışarıdan gelen konuklara gösterilebilecek yegane alan olması bakımından da bu koruma ve restorasyon çok değerli.

NOT: Narlıdere kuruluşu, sosyal tarihi ve dönüşümünü konu alan araştırmamızı geçen yıl yayınladığımız, “Köylerden Kente-Narlıdere- Göçün Bin bir Hali” başlıklı kitapta toplamaya çalıştık.