GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
27 Mart 2010 Cumartesi

İçinizdeki sirenler, belki ’“oku’” diyordur size de’…

Ne zaman ’“bir of çeksem karşıki apartman yıkılır’” moduna geçsem; bilirim ki, kitaplara sarılma/gömülme mevsimi gelmiştir benim için. Hatta geçmektedir.’¶ Ve bu zamanlar kişisel takvimimde genellikle ’“bahar’” aylarını gösterir.
Bu sebepledir ki’…
Bize hafta sonları ’“ne yapalım, nerelere gidelim’” tavsiyeleri veren, bugünlerde eve giremediğini yazan genç yazı arkadaşım Deniz Aryal’’a nazire yapıp, benim gibi başını alıp gitmelere ayak direyen, evde oturup bahar deliliğinin gitmesini bekleyenlere ’“ne okuyalım’” diye soralım. Tıpkı kendime sorduğum gibi’…
 
Belki Engin Gençtan’’ın ’“Zamane’”sinden başlamak iyi bir fikirdir.
Otorite, öfke, sıkışmış kızgınlıklar, persona ve gölge, özerklik, kimlik sorunları, çocuk yalnızlığı gibi konularda söz alırken, klinik deneyimlerinden gözlemler de aktaran Geçtan’’dan, zamane hallerine yılların birikiminden bir bakış, iyi gelebilir içinize/içimize.
 
Her şeyin üstümüze üstümüze geldiği, kıyıcı/kırıcı insanların her yanımızı sardığı inancıyla kötü hissediyorsak kendimizi eğer; belki de Hannah Arendt’’in ’“Kötülüğün Sıradanlığı’”nı okuma zamanı gelmiştir.
Yahudi soykırımının mimarı olarak sunulan Adolf Eichmann’’ın sadist bir canavardan ziyade, normal, hatta korkutucu derecede normal bir insan olduğuna; özellikle düşünme ve muhakeme yetisinin kaybolmasıyla bilikte kötülüğün nasıl sıradanlaştığını dikkat çeken Arendt’’in kelimeleri, belki de bize bugünü/bugünkü kötülüğün sıradanlığını açıklar. Neler olup bittiğinin altında yatanlara farklı bir pencere açarak, kaçmak yerine kovalamanın nasıl mümkün olabileceğini anlatır’…
 
Paulo Coelho’’nun içinde yaşadığımız dünyada, ’“lükse ve ne pahasına olursa olsun başarıya olan bağımlılığımızın, yüreğimizin sesine kulak vermemizi engellediğini’” anlattığı ’“Kazanan Yalnızdır’”ın sayfalarına gömülmemiz gerekiyordur belki de bugünlerde.
Tıpkı ’“Veronika Ölmek İstiyor’”daki gibi çarpıp kendime getirebilir beni/bizi.
’“Dayatılan türlü hayalin yarattığı kargaşada, kendi kişisel hayalini belirlemeyi ve gerçeğe dönüştürmeyi kim başaracak’” sorusuna bulduğumuz yanıt, kişisel dünyamızda kapanmış kapıları aralayacak enerjiyi verir bize, kimbilir?
 
Ve’… Çivisi çıkmış bu dünyada, bize ’“Çivisi Çıkmış Dünya’”yı anlatan Amin Maalouf’… ’“Pusulasız halde girdiğimiz yeni yüzyılda, bindiğimiz geminin artık dalgalı denizde akıntıya kapıldığını, yolunun, yönünün, görüş alanının, pusulasının bulunmadığını’” anlatan ve batmasını engellemek için doğru sözcükleri bulmaya çalışırken, ’“zaman müttefikimiz değil bizim, yargıcımız. Şu an zaten cezamızın erteleme sürecini yaşıyoruz’” diyen Amin Maalouf’’a gecikmeli de olsa, kulak vermenin...
Yıllardır Semerkant’’la, Doğunun Limanları’’yla, Işık Bahçeleri’’yle, Afrikalı Leo ile bizleri geçmişin büyülü zamanlarına götüren bu olağanüstü kalemin, bu kez insanlık için çizdiği yol haritasına göz gezdirmenin vakti, gelmiş de geçmiştir belki’…
 
* * *
 
’“Alıp başını gitmelerin mevsimi’”dir bahar, damarlarda kan yerine aşkın dolaşması’… Tepe sersemi haliyle basılan yerin bilinememesi. Evlere sığılamaması, içe düşen cemrelere, ’“haydi sokağa’’’’ diye çalan sirenlere karşı koyulamaması’…
Bu durumdaysanız eğer, ben demesem de koyverip gideceksinizdir zaten. Hatta muhtemelen gitmişsinizdir’…
 
Ama benimki gibi ’“okuma ve durma, durup da içine bakma’” mevsimiyse bahar sizin için de eğer; üstteki liste işinize yarayabilir diyorum.
Belki perdeleri çekilmiş bir odada, belki güneşin göz kamaştırdığı bir salonda, belki bir ağaç gölgesinde/çimden bir örtünün üzerinde ya da bir şezlongta’… Bünye hangisine teşne olur, hangisini canı çekerse artık. İyi okumalar’…