GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
20 Aralık 2013 Cuma

Geldikleri gibi...

Tarihin gördüğü en büyük yolsuzluk operasyonlarından biri yürütülürken öyle yaman çelişkilerle karşılaşıyoruz ki… Olan biteni yüzümüz kızararak, dehşetle, ibretle hatta bir parça korkuyla izliyoruz. Deliller, fotoğraflar, görüntüler çok şey anlatıyor.  
İktidarın, hükümetin 4 bakanın işin içinde olduğu operasyona karşı duruşu, tutumu...
Yargıyı etkileme, yönetme çabası… Emniyetten intikam alma girişimi…
Karşı operasyonlar... 30 ilde 30’a yakın emniyet müdürünün görevden alınması…
Onlarca senaryo…
Neredeyse hiçbirinde ‘hukuk, adalet’ yok. Dış mihraklar, ABD, İsrail, Cemaat, derin devlet…
Minareye kılıf… Yolsuzluk ve rüşvet iddialarını örtme, operasyonu itibarsızlaştırma çabası… Neredeyse hırsızlığı bile savunma gayreti…
Haberleri okurken, fotoğraflara/görüntülere bakarken bizim yüzümüz kızarıyor. Ama yüzü kızarması gerekenlerin pişkinliğini dehşetle, ibretle izliyoruz.
Çocukları gözaltına alınan, evlerindeki çelik kasalarda, ayakkabı kutularında milyonlarca dolar nakit para bulunan, bizzat milyonlarca dolar rüşvet aldığı iddia edilen bakanlardan ‘tık’ yok.
Japonya’da olsa 4 bakan, banka genel müdürü, belediye başkanı harakiri yapardı.
Sayın Arınç diyor ki; “Bir içişleri bakanı düşünün… Çocuğunun gözaltına alındığını basından öğreniyor”
Ben de diyorum ki; Bir içişleri bakanı düşünün… Çocuğunu gözaltına alan polisleri görevden alıyor. Sayın Başbakan ‘Burası Muz Cumhuriyeti değil’ diyor ya bağıra çağıra…
Bu kadarına Muz Cumhuriyetlerinde bile müsaade etmezlerdi. En azından bakanı istifa ettirip emniyet müdürünü ondan sonra alırlardı.
Adalet söz konusu olduğunda bu ülke Muz Cumhuriyetlerinin bile gerisinde…
Ne yazık ki Türkiye hırsızdan önce polisin yargılandığı bir ülke haline geldi, getirildi.
Elbette meselenin uluslar arası ayağı vardır.
Milyarlara avroluk kara para transferinin olduğu yerde, uçaklar dolusu kaçak altının olduğu yerde uluslar arası ayak olmaz mı?
Elbette ki İran’ın sıcak ama kara parasının Türkiye’de AK’lanması meselesi, bu operasyonun merkezindedir.
Yaklaşık 100 milyar avroluk (250 katrilyon lira) kara para trafiğini ABD’nin, Rusya’nın, İsrail’in yahut İngiltere’nin izlememesi, müdahale etmemesi mümkün mü?
Yahut Sayın Başbakan’ın ifadesiyle Kuzey Irak Kürdistan’ının petrolünün, kaynaklarını Türkiye üzerinden ‘AK’lanarak dünyanın dolaşımına sokulması ihtimali de bu operasyonun merkezinde olabilir. Yani Türk ekonomisini ayakta tutan sıcak para kaynaklarını kurutmak operasyonun bir amacı olabilir.
Hatta dershanelerle başlayıp fişlemelerle devam eden ‘Cemaat-Hükümet’ geriliminin de bu süreçte rolü vardır.
Sadece cemaat mi?
Yeni Türkiye fotoğrafı, açılım süreci, son dönemde yapılan operasyonlarla itibarsızlaştırılan, ötekileştirilen kesimlerin de bu operasyonda parmağı/desteği olabilir.
Devlet içinde devlet, dükkân içinde dükkân…
Ama tarihin gördüğü en büyük yolsuzluk, rüşvet iddiaları… Mesele İran-Türkiye-Dubai-Çin hattında kurulan kara para trafiğinden ‘yerli unsurların’ orantısız yararlanması, milyon dolarları bulan ‘komisyon’ları cebe indirmeleridir. İşin ne kadarının ortaya çıkarıldığı, arkasından nelerin/kimlerin çıkacağı bilinmiyor.
Kimilerine göre henüz buz dağının görünen kısmıyla yüzleştik. İş İzmir’e kadar uzanabilir diyenler var.
 
Gelelim yaman çelişkilere…
Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat…
Hatta İzmir Büyükşehir operasyonu…
Ötekilere dönük operasyonların tümü yani..
Polis karakoldan çıkmadan ‘tutuklu listesi’ vermedi mi yandaşlar?
Henüz kazma bile vurulmadan kazılardan çıkan envanterin listesini yayınlamadı mı TRT.
Tutuklama istemeyen savcılar, tahliye kararı veren hakimler görevden alınmadı mı?
Askerleri/muhalifleri haklı bulanlar süründürülürken ceza verenler ödüllendirilmedi mi?
Henüz polis aşamasındayken olur olmaz tüm bilgi/belge çarşaf çarşaf gazetelerde yayınlanmadı mı?
Masumiyet karinesi ayaklar altına alınmadı mı? Şimdi birilerinin çıkıp ‘Adalet bir gün herkese lazım’ olacak sözü size de ‘manidar’ hatta ‘ironik’ gelmiyor mu?
Kaldı ki meselenin bugün yüz yüze olduğumuz gibi ‘yüz kızartıcı’ boyutu da yoktu.
İzmir Büyükşehir operasyonunu hazırlayan savcı Yargıtay’a seçilmedi mi?
Tutuklama kararı veren hakim ‘mahkeme başkanı’ yapılmadı mı?
Hangi polis şefi görevden alındı o süreçlerde bilen var mı?
397 yılla yargılanan Aziz Başkan başta olmak üzere hangi bürokratın ayakkabı kutusunda dolar bulundu, evinden çelik kasa içinde milyonlar çıktı?
Köylü kooperatiflerinden alıp okullara mandalina, süt dağıtan, birkaç konser, öğretmene şal gibi maddeler üzerinden insanlar aylarca hapislerde çürütülürken, ‘adalet’ çığlıklarını kim duydu? O gün koca koca puntolarla ‘Yolsuzluk’ haberleri yapanların bugün ‘devlet içinde devlet’ zırvalarıyla oyalandıklarını bizzat bakanların karıştığı milyonlarca dolarlık trafikten tek satır yazmamalarını görmüyor mu kimse…
Yahut polis coplarıyla/kurşunlarıyla 19 yaşındaki gençlerimiz sokak ortasında öldürülürken hangi emniyet müdürü sorgulandı bu ülkede?
Sorgulama mı yapıldı yoksa ‘destan yazdınız’ diyerek maaş taltifleriyle ödül mü verildi?
Allahın sopası yok diyenler son gelişmeler üzerine bir daha düşünsün derim.
Bilhassa Hüseyin Çapkın…
Destan yazarken sorun olmaz. 1 Mayıs’ta işçileri döverken de…
Ama iktidarın nasırına basarsan kalemin böyle kırılır işte.
Sorgusuz sualsiz alınırsın merkeze… Hırsızdan, yolsuzdan önce yargılanırsın.

Hep söylüyoruz. Yine hatırlatma yarar var. Keser döner, sap döner… Gün gelir, hesap döner.
Bence hesabın döndüğü gündeyiz.
Vatandaşın paketinden makarna torbası çıkarken banka müdürünün, bakan çocuğunun paketinden deste deste para çıkması... Simit ve çay hesabıyla yapılan asgari ücret savunması…
1990’ların başında o güne kadar Türkiye’nin gördüğü en büyüğü olan İSKİ skandalıyla başlayan siyasi yolculuk bugün tarihin en büyük yolsuzluk/rüşvet skandalıyla sona erebilir.
Atatürk’ün ünlü ‘geldikleri gibi giderler’ vecizi akla geliyor nedense…
Tabi ki bu durum bir fırsat olarak görülüp ‘büyük bir iç temizlik’ yapılmazsa.
Başbakan Erdoğan’a düşen, kamu malını çalmakla, arazi rantı yönetmekle, uluslar arası para trafiğinden nemalanmakla, rüşvetle, irtikapla, adam kayırmayla suçlanan bakanlarının arkasından çekilmektir.
Hatta derhal görevden alması, soruşturmayı engellemek yerine bizzat derinleştirmesidir.
Yani krizi fırsata bir iç temizlik fırsatına dönüştürmesidir. Bir zamanlar alkışlanan hatta ‘o davanın savcısıyım’ dedikleri operasyonlar için ‘ülkenin bağırsakları temizleniyor’ diyenler bugün partisinin, kabinesinin bağırsaklarını temizlemek zorundadır.
Onlar bu temizliği yapmazsa vatandaş gereken temizliği ilk seçimde yapacaktır.
Geçmişte defalarca yaptığı gibi…

Son olarak ‘Deniz Baykal’a da aynı operasyon yapıldı hatta MHP’lilere diye yazan’ yandaş meslektaşlara…
Keşke Baykal’a operasyon yapıldığında meselenin ahlaki boyutunu sorguladığınız kadar uluslar arası boyutunu da sorgulayabilseydiniz.
O gün onu yapabilseydiniz bugün söylediklerinizin bir itibarı bir değeri olurdu.
Oysa o gün neredeyse davul/zurnayla karşıladığınız bu ‘ahlaki’ operasyonlar rakiplerinizin ayağına kurşun sıkarken bugün aynı kurşun bumerang etkisiyle sizin kafanıza saplandı.
Dahası savunduklarınızın…