GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
28 Eylül 2009 Pazartesi

Dört özgürlük üzerine gazeteciler’…

Milyonlarca insanın yitirildiği, en korkunç insan hakları ihlallerinin sistematik biçimde yaşandığı II Dünya Savaşı’’nın külleri üzerine kurulu bir dünya üzerinde yaşıyoruz.’¶
Geçtiğimiz günlerde New York’’ta başlayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’’nda ülkelerin ’“başkan’”ları konuştu.
 
Acaba, yeniden savaşa mı sürükleniyoruz?  
 
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’’nda 23.09.2009 tarihinde ilk kez konuşan ABD Başkanı Barack Obama dünyanın karşı karşıya bulunduğu savaş tehditleriyle mücadele edebilmek için, dünya ülkelerini ’“çok taraflı işbirliğine’” çağırdı ve ’“yeni bir çağ başlatılması’”nı istedi.  İnsanlığın geleceğinin garanti altına alınması için ’“4 ilke’”  olduğuna inanıyor. Başkan Obama’’ya göre dört ilke şunlar: Nükleer silahsızlanma, barış ve güvenliğe teşvik, dünyanın korunması ve herkese fırsat sunan küresel ekonomi’…
 
Ne kadar tuhaf bir benzerlik’…
68 yıl önce söylendi bütün bunlar. Bu defa Birleşmiş Milletler çatısı altında, hem de 68 yıl sonra yine bir ABD Devlet Başkanı tarafından birbirine çok benzer biçimde tekrarlanıyor’…
 
Birbirine dört dörtlük uyan bu benzerliği ve yine 4 ilkenin tekrarını neye yormalıyız?
68 yıl sonra, savaş tehditlerinin çoğalması savaşın habercisi midir?
 
Dünya üzerinde II.Dünya savaşı sürerken ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt  6 Ocak 1941 tarihinde Amerikan Kongresine hitaben ’“Dört Özgürlük Üzerine’” bir konuşma yapmıştı. Başkan Roosevelt şunları söylemişti:
 
’“Tehlikelerden korunmaya çaba harcadığımız önümüzdeki günler için, dört temel insan özgürlüğü üzerine kurulu bir dünya bulacağımızı umuyoruz.
 
İlki, dünyanın her yerinde, konuşma ve ifade özgürlüğüdür.
 
İkincisi, dünyanın her yerinde, her kişinin Tanrısı’’na kendi istediği biçimde tapınma özgürlüğüdür.
 
Üçüncüsü, dünyanın her yerinde, yoksulluktan kurtulma özgürlüğüdür; ki bu, her ulusa kendi vatandaşları için sağlıklı bir barışçıl yaşamı temin edecek ekonomik yakınlaşmanın kurulması anlamına gelir.
 
Dördüncüsü, dünyanın herhangi bir yerinde, korkudan kurtulma özgürlüğüdür; ki bu, hiçbir ulusun herhangi bir komşusuna karşı fiziksel saldırı eylemi gerçekleştirmek durumunda olamayacağı bir noktaya ve davranış aşamasına gelene dek sürecek dünya çapında etkin ve tam bir silahsızlanma anlamına gelir.’”
 
Obama’’nın esin kaynağı, Dört Özgürlük Üzerine yapılan bu konuşma
68 yıl önce Başkan Roosevelt’’in bu konuşmasını Birleşmiş Milletlerin kuruluşuna temel olan sekiz maddelik tarihi ’“Atlantik Şartı’” takip etmişti.  Türkiye’’nin 24 Şubat 1945’’de imzaladığı bu bildiriye imza atan 21 devlet,  dünyayı egemenliği altına almak için uğraşan ’“vahşi ve kaba kuvvetlere’”, faşizme, Hitlerizme  karşı ortak bir savaşa girmeyi kabul etmişlerdi.
 
Ardından da tüm uluslara kendi sınırları içinde güven içinde yaşama olanağı verecek, korkudan ve yoksulluktan kurtulmuş bir biçimde yaşam sürmelerini güvence altına alacak barışın devamlılığı amacıyla ’“kapsamlı ve sürekli bir sistem’” için 51 ülke 25 Haziran 1945 tarihinde ’“Birleşmiş Milletler Antlaşması’”nı  imzaladı. Bu sırada Avrupa’’da II. Dünya Savaşı sona ereli 50 gün olmuştu. Hiroşima ve Nagazaki’’ye atom bombası atılarak dünya üzerinde ’“savaşın’” sona ermesi yaklaşık 40 gün vardı.
 
68 yıl sonra yine ABD Başkanlarından birisi, yeniden 4 ilkeden bahsediyor.
Sanki tarih, dört özgürlük üzerine yazılmış dünya tarihin tekrarı gibi’…
 
ABD Başkanı Obama, BM’’deki konuşmasında, nükleer silahlardan arındırılmış bir dünya için ’“ortak çıkar ve saygıya dayanan yeni bir dünya düzeninin’” benimsenmesini istiyor’… Bu konuşma sırasında salonda bulunan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’’ın zaman zaman esniyor. Obama ise nükleer silahsızlanma için yükümlülüklerini yerine getirmeyen ülkeleri , ’“sonuçlarına katlanmak’” zorunda kalacakları konusunda sert bir biçimde uyarıyor ya da tehdit ediyor’… Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev aynı görüşte.
 
Obama’’dan sonra, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad BM Genel Kurulu’’nda konuşuyor. 
Bu defa bazı delegeler salonu terk ederek ’“protesto’” ediyor’…
Ahmedinejad; ’“Küçük bir azınlığın gelişmiş ağı sayesinde dünyanın büyük bölümünde siyaseti, ekonomiyi ve kültürü yönetmesi, yeni bir kölelik biçimi kurması ve ırkçı hedeflerine ulaşmak amacıyla Avrupa ulusları ve ABD dahil diğer ulusların şerefine leke sürmesi artık kabul edilemez’” diyor’…(Cumhuriyet 25.09.2009)
 
Acaba nükleer silahsızlanma için, dünyayı bekleyen nükleer bir savaş mıdır?
 
Obama, Libya devlet başkanı Kaddafi’’yi dinlemeden salondan ayrılıyor.
Kaddafi konuşurken, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile ABD’’nin BM Temsilcisi Susan Rice da salonu terk ediyor.
Kaddafi, Güvenlik Konseyi’’nin 5 daimi üyesi ABD, Fransa, Britanya, Rusya ve Çin’’in ’“veto’” yetkisini ve ’“daimi üyelerin varlığı’”nı  BM Şartnamesi’’ne aykırı görüyor.  Büyük güçleri 1945’’ten beri, kendi çıkarları için sayısız çatışma çıkarmakla suçluyor. ’“Güvenlik Konseyi terör ve yaptırımlardan başka bir şey getirmedi. Buna ’‘terör konseyi’’ denilmeli’” diyor. Konseyi gayrimeşru ilan ediyor ve elindeki BM’’nin kuruluş metnini içeren beyaz kitapçığı oturum başkanına fırlatıyor.
 
68 yıl önce bir ABD Başkanının ’“Dört Özgürlük Üzerine’” yaptığı konuşma günümüzde başka bir ABD Başkanının savaş tehdidinin önlenmesi için ’“4 ilke’”ye dayalı ’“yeni dünya düzeni’” isteğine dönüşmüş olarak tekrarlanarak Birleşmiş Milletler çatısı altında yeniden ilan edilse bile’…
II.Dünya savaşından sonra dünya üzerindeki uluslar kitle imha silahlarıyla dolu dev cephaneliklere sahipler. Silahlı çatışmalar, ister gerilla savaşları, ister ayaklanmalar, ister terörizmden kaynaklansın dünyanın her yerinde insanları kırıp geçiriyor.
 
Köktendinciliğin özündeki hoşgörüsüzlük, toplumsal huzursuzluk ve yaratılan gerginlikler, şiddet, küresel ısınma, işsizliğin tırmandırılması, yoksulluğun artması, göçler, nüfusun çoğalması, ekonomik dengesizliğin sürdürülmesi için gelişmiş ülkelerin ürettiği politikalar, su ve toprakların yağmalanması, insan ticareti’…
 
Bu koşullar insanları savaşa derhal sürükleyebilecek nitelikte midir?  
 
Acaba insanlar savaştan vazgeçebilir mi?
Vazgeçebilir ve barış kalıcı kılınabilir.
Savaşmak kaçınılmaz sonuç değildir ve olmamalıdır.
Bu yüzden gazeteciler, barıştan yana taraftır. Çağımıza karşı olan sorumlulukları yüzünden haberlerinde, yazılarında ve yorumlarında savaş karşıtı olmak, özel görevleridir.
Gazetecilerin tarafsızlıkları; insanlığın var olabilmesi için, dünya liderlerinin sözlerinden dolayı savaşa karşı, barıştan yana taraf olmaktır.