GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Engin ÖNEN
YAZARLAR
29 Ekim 2023 Pazar

Donuk Cumhuriyet’ten, dinamik Cumhuriyet’e

Cumhuriyet, Türkiye’de bir yönetim şeklinin değişmesinin ötesinde yeni bir toplum projesiydi. Tanzimat ve Osmanlı’daki yenileşme hamleleri ile yetinmeyip, radikal moderniteye geçişi hedefliyordu.

İlhan Tekeli Hocamızın sınıflaması ile ifade edecek olursak, Osmanlı’nın son dönemlerindeki Batılılaşma girişimleri bir utangaç modernite anlamına geliyordu. Oysa Atatürk, Cumhuriyeti, radikal bir modernleşme seferberliği olarak düşünmüştü ve uygulamıştı.

Osmanlı Batılılaşması, Gayri Müslümleri de yurttaş olarak kabul etmişti. Bu şeriattan kopuştu ama belli ölçüde. Kadın halen yurttaş değildi mesela.

Saltanat meşruiyetini bir kutsaldan alıyordu. Cumhuriyet, bunun yerine “Hakimiyet Kayıtsız, Şartsız Milletindir” deyip, meşruiyeti yeryüzüne indiriyor ve yurttaşa devrediyordu.

Bu radikal modernite projesi, hukukta, eğitimde ve kültür hayatında uygulanıyor ve radikal olmasının doğal sonucu olarak “halka rağmen, halk için” ilkesi benimseniyordu. Çok partili hayattan itibaren, popülist modenite devri başladı. Radikal modernite ve savaş koşullarının sıkıntılarını tek parti döneminde yaşayan geniş köylü kitlelerinin desteğini alan DP lideri Menderes, bu dönemi tarif ederken, “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” diyordu.

Bu dönemde başlayan politik hamlelerin çoğu, zaten gelenekten kopmakta zorlanan köylü kitlelerin desteği ile moderniteden geri adımlar atılmasına ön ayak oluyordu. Köy Enstitülerinin kapatılması ve Arapça ibadete dönülmesi gibi birçok olay örnek verilebilir.

Son yirmi - otuz yıldır ise, moderniteden tavizlerden öte, onunla hesaplaşma ve rövanşı alma mücadelesi aşamasına gelindi. Kuşkusuz bunda, daha önce dediğimiz gibi, modernite projesinin radikal karakteri de rol oynamıştı. Kılık kıyafet devrimi, dil ve kültür konusundaki bazı yasaklar hep sorun oldu.

Küreselleşmenin de yarattığı iklimde yükselen Radikal İslamcılık, Ordu, Üniversite ve hukuk gibi modernitenin olmazsa olmaz kurumlarını tasfiye etmeye başladı.

Modern hayatın tehdit altında olduğunu düşünen ve son dönemlerde endişeli modernler olarak tarif edilen kitleler ile İslamcılar arasındaki kültür savaşı, siyasete de yansıyor ve bu seçmen kutuplaşmasına yol açarak İslamcı iktidarın işini kolaylaştırıyordu.

Cumhuriyet ve modernite savunusu uzun yıllar, bu projeyi sahiplenen Ordu öncülüğünde yapılmıştı. Bu nedenle de tehdit algısı ile defalarca Askeri Darbeler gerçekleşmişti. Daha sonraki dönemde bunun sivil tabanı da oluştu. Özellikle Batıda ve Büyükşehirlerin üst orta sınıf semtlerinde modernite savunucusu kitleler meydana geldi.

Eskiden DP, AP, ANAP gibi merkez sağ partilerin oy deposu olan bu kesimler, artık siyasal denklem değiştiği için CHP’ye yönelmişti. Çünkü Cumhuriyet tehdit altındaydı ve bunun iki temel düşmanı vardı. İslamcılık ve Kürtçülük.

Bu nedenle uzun yıllar başörtüsü en önemli gündem maddesi olabilmişti. Aynı şekilde Kürtçe şarkılar da.

Cumhuriyetin savunusu genellikle geçmişe yönelik referanslarla yapılıyordu. Çünkü onun yaşayan ve döneme göre kendini dönüştürme kapasitesi olan bir olgu olduğu düşünülmüyordu.

Oysa bugün geldiğimiz noktada hem üniversitedeki öğrencinin hem de devlet dairesinde çalışan kadının başörtüsü rahatsız edici olmaktan çıktı. Kürtçe şarkı da eskisi kadar çok kişiyi rahatsız etmiyor.

Eskiden jandarma, başında poşu olan köylüyü fena azarladı. Bugün milletvekilleri ve belediye başkanları köye giderken mutlaka poşu kullanıyor.

Bugün Cumhuriyetin en önemli sorunlarından biri, onu dinamik bir süreç olarak değil de donuk ve belli bir döneme özgü görme anlayışıdır. Endişeli modernlerin ve Cumhuriyet savunucularına bugün için eğitim modeli sorsanız, halen Köy Enstitüleri derler. Oysaki köy enstitülerin var eden ve işlevsel kılan koşullardan çok uzağız bugün.

Ve en çok dinlenen ve coşku yaratan marş ve şarkılara da bir bakalım. Onuncu Yıl Marşı, İzmir Marşı. Peki, Yüzüncü Yıl Marşı yapılabildi mi, yapıldı ama seneye onu dinleyen olur mu? Bence olmaz.

Cumhuriyet bir gelecek tasarımı idi. Topluma yeni bir gelecek önerisi/zorlaması idi. Şimdi geçmişe ağıta dönüştü.

Cumhuriyet endişesi ile yine en çok dinlenen ve söylenen diğer şarkı Mahsuni Şerif’e ait. Sarı saçlım, Mavi gözlüm. “Kurban olam yürüdüğün yollara, kara peçe yakışmıyor kullara… Sarı saçlım mavi gözlüm bir daha gel Samsun’dan…”

Birçok bakımdan bu sözler tartışılabilir. Ama en azından Atatürk’ün, “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak olan sizlersiniz” sözü burada, “biz yaşatamadık, sen yine gel”e dönüşmüş durumda. Ayrıca kara peçe neden yakışmıyor kullara? Cumhuriyetin hedefi yurttaş yaratmaktı. Kula neden yakışmasın?

Cumhuriyet, yüzüncü yılında sadece kuruluş döneminin ortamını savunarak yaşatılamaz. Kendini günün şartlarına göre yenileyen ve dönüştüren bir Cumhuriyet tasarımı ihtiyacı bugün halen tüm canlılığı ile ortada duruyor.