GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Engin ÖNEN
YAZARLAR
19 Ekim 2023 Perşembe

Demokrat olmayanların demokrasisi!

Demokrasi birçok zafiyeti olan bir rejimdir. En önemli zafiyetlerinden biri, kendi düşmanlarına iktidar şansı tanımasıdır. Tarihteki en dramatik örnekleri arasında pek çok ünlü faşist liderin seçimle iktidar olması sayılabilir.

Demokrasi tarihsel bir olgudur. Yani dönemin şartlarına göre ortaya çıkmış ama söz konusu zafiyetlerini onarmaya çalışarak ilerlemiş bir rejimdir.

Temsil ve çoğunluk en klasik ilkeleri olduğu için, bunlar daima ön planda olmuştur. Bu anlamda iktidara gelmek, seçimle çoğunluğun oyunu almakla mümkündür. Yani toplumun veya bireylerin çoğunun temsilcisi olmak, iktidarın ön şartı olarak kabul edilmiştir.

Bu başlangıç ilkeleri, pratikte çok önemli demokrasi zafiyetinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Seçilenler, seçildiklerinde temsil ettikleri varsayılan çoğunluğun istediği gibi bir yönetim sergilemeyebilmektedir. Seçilmek için ortaya koyduğu anlayış ve vaatler ile yönetirken aldığı kararlar aynı olmayabilmektedir.

Dolayısıyla seçime ve temsile dayalı demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesini sağlamayabilir. Seçtiği yöneticilerden beklediğini bulamayan seçmen, tekrar sandığın önüne konmasını mı bekleyecektir? Temsili demokraside bu sorunun yanıtı evettir.

Bu boşluğu veya temsili demokrasinin krizini gidermek için geliştirilen model katılımcı demokrasidir. Yani seçmen, temsilcilerini seçtikten sonra, onların aldığı kararlar ve uygulamalarına da destek veya karşı çıkma mekanizmalarına sahip olmalıdır.

Bu ilke ya da katılımcı demokrasi modeli, seçmene değil, yurttaşa dayalıdır. Seçmen sandıkta işi biten kişidir. Oysa ki yurttaşın yönetime etki etme mekanizmalarını kullanma bakımından görevi/sorumluluğu süreklidir.

Temsili ve çoğunluğa dayanan demokrasi uygulamasının diğer bir açığı da, çoğunluk baskıcılığı veya ayrımcılığına neden olabilmesidir. Yani çoğunluk her zaman doğru karar vermiş olmayabilir ve daha da önemlisi, azınlık hakları ne olacaktır? Azınlıkta kalan düşünce ve talepler yok mu sayılacaktır?

Bu zafiyet karşısında çağdaş demokrasinin geliştirdiği uygulama, çoğunlukçuluğun, çoğulculukla dengelenmesidir. Bu ilke toplumun talep ve beklentiler açısından farklılıklara sahip kesimlerden oluştuğu ontolojik kabulüne dayanır.

Ülkemizde de demokrasinin krizi, hem katılımcılık hem de çoğulculuk açısından çok net ortadadır. Demokrasiyi araç olarak kullanan ama demokrat olmayan yöneticiler, daima temsile dayanmakta ve sandığı kutsamaktadır. Yurttaşı değil, seçmeni muhatap almaktadır.

Bunun sonucu olarak seçilirken demokrat olan yöneticiler, ister ülke yönetimi isterse kent yönetimi olsun, seçildikten sonra, yani sandıkla işi biter bitmez, demokrasiyi dışlamakta ve tek adam yönetimini benimsemektedir.

Merkezi yönetime göre, katılım mekanizmalarını uygulama şansı daha fazla olan yerel yönetimler de maalesef, aynı şekilde demokrasinin bu zafiyetinden yararlanmakta, adeta sandık sayesinde derebeyliklere dönüşmektedir.

“Seçimle Gelen Krallar” gibi seçimle gelen derebeyleri de giderek yaygınlaşmaktadır.

Yurttaş ve sivil toplumun etkili olamadığı bu mekanizma sayesinde, ülkeyi ve belediyeleri yönetenler, popülist siyasete yaslanarak ve sandığı kutsayarak, adeta demokrat olmayanların demokrasisini kurumsallaştırmaktadırlar.