GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
7 Şubat 2014 Cuma

Asık suratlı… Otoriter… Kısa pantolonlu…

Diktatörlerin de çaplısı var, çapsızı var… Seçimle geleni var… Darbeyle geleni var… Mezhepçisi var… Irkçısı var… Satılmışı var… Yurtseveri var…
Halkı illaki yönetmek illetiyle malul çeşit çeşit Efendi var…
Bizim Efendi kısa pantolonlusu…
Demokrasilerde oluyor böyle şeyler; halk seçti, o da yönetiyor ülkeyi...
Belediye Başkanı iken öğrendikleriyle ülke yönetiyor. Devleti belediye zannediyor. Gelin görün ki ülke yönetmek, belediye yönetmeye benzemiyor.
Devleti bilmiyordu… “Acırsan, acınacak duruma düşersin!” dediğine göre, devleti acı tecrübelerle öğrenmeye başladı…
Bu acı bilginin bedelini milletçe ödemek boynumuzun borcudur…
 
1980’den sonra ithal ikame ekonomisine geçişin biriken sorunlarının ağır faturasını Ecevit koalisyonu ödeyince, dikensiz gül bahçesinde iktidara gelen Erdoğan, Kemal Derviş’in hazırladığı reçeteyle, ekonomi, maliye ve Hazine yönetiminde hiç zorlanmadı.
Üstelik ABD ekonomisinin dengelerindeki bozulma nedeniyle, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde bahar havası esiyordu.
ABD ekonomisi düzelmeye başlayınca, geçen yıl, bahar havası kışa döndüğünde görüldü ki 10 yıl heba edilmiş.
 
Güya Erdoğan, toplumun baskı altında ezilen tüm katmanlarında açılımlar yaparak özgürlük alanlarını genişletiyordu, toplumu demokratikleştiriyordu...
Ama öyle olmadı, her açılım toplumda gerilimi artırırken; kamusal alan, İslamcıların arenasına döndü.
 
Güya Türkiye, emperyal bir güç olarak, Davutoğlu’nun stratejik derinliğinde, Ortadoğu’nun liderliğine soyunuyordu.
Şimdi, Erdoğan nasıl çark edeceğini bilemiyor. Suriye politikalarının Türkiye’nin başına açtığı işler ürkütücü boyutlarda. Türkiye artık El-kaide, Müslüman Kardeşler gibi örgütlerle birlikte anılan bir ülke oldu.
 
Kürtler, Erdoğan’a güvenerek çıktıkları yolda sıkışıp kaldılar, ne ileri ne geri gidebiliyorlar.
 
İktidar zümresinde kendilerine yer bulan İslamcılar ikiye bölündü; Aralarındaki iktidar kavgası ülkeyi devlet krizinin eşiğine getirdi.
 
Erdoğan, devletin kurumlarını islam normlarına göre yeniden yapılandırmak istedi ama onu da yapamadı. “Deve desen deve değil, kuş desen kuş değil” misali yozlaşmış kurumlarla ne yapacağını kendisi de bilmiyor.
Doksan yıllık Cumhuriyeti, İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürmeyi oyun sandı.
 
Erdoğan, tek adam yönetiminde, ulufe dağıtır gibi imtiyaz dağıtmış haberi yok! Şimdi o dağıttığı imtiyazlar, -belgeleriyle birlikte- yolsuzluk olarak kendisine geri dönüyor.
 
“Tek adam” olmayı öyle becerememiş ki, cemaat ile iktidarı paylaştığını ve bu paylaşım sonucu iktidarı önemli ölçüde cemaate kaptırdığını daha yeni anlamış durumda.
 
Bir AB kapısında, bir Şanghay Beşlisi’nin kapısında... Erdoğan, iki cami arasında beynamaz…
 
Esad’ı birkaç ay içinde iktidardan indirecekti… Esad yerinde oturuyor, Erdoğan gitti gider…
Erdoğan Mısır’a meydan okudu, Mursi’nin serbest bırakılmasını istedi… Mursi yargılanıyor… Büyükelçimiz kapı dışarı edildi… Gazze hayalleri yıkıldı.
 
Erdoğan gideceğini anladı. Bu nedenle kapıldığı öfke krizi o kadar derin ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Baykal’a kaset komplosu yaparak CHP’nin başına geçtiğini, SSK Genel Müdürü olduğu dönemde yolsuzluk yaptığını söylüyor. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz’a, “vatan haini!” diyor. Yolsuzlukları görmezden geliyor. Hukuk çiğneniyor. Bunlar hiç iyi alametler değil.
 
Tek adam olmaya çapı yetmedi. Kısa pantolonlu bir diktatör olmayı deniyor…
Devletin kurumlarını paylaşırlarken kucak kucağa yakalandılar. Hepsi oradaydı.
Şimdi birbirlerini suçluyorlar.
Güya “tek adam” olacaktı…