GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
17 Aralık 2016 Cumartesi

Aristo ve uygarlık birikimi…

“Uygarlık, kişisel aklın kazanımlarının toplumsal akla dönüşmesi ve orada birikmesidir” tanımı Doğan Kuban’a ait. Ahmet Piriştina’dan sonra İzmir’de kıymeti bilinmemiş büyük bir adama…   

4 Nisan’da bu köşede yazdım, 2400 yıl sonra 2016 Aristoteles’e adandı dedim… Bizim yazmamız da şart değildi. “Ama bu bölgenin yerel yönetimlerine yakışmaz mıydı Birleşmiş Milletlerin Aristoteles Yılı bir şeyler yapmak…” dedim…

Şimdi Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş ve Belediyenin Kültür Ekibini kutlamak gerek. Memlekette nihayet Aristo’yu anımsatacak bir programa imza attıkları için…

***

Antik çağ Anadolu Felsefesi ve buna dayanarak biçimlenen düşüncenin insanlık tarihine yaptığı en büyük katkı “zihnin keşfedilmesi”dir. Bu “keşfin” sonucunda oluşan düşünceleri, onları temsil eden filozofları, kuramlarını ve bunların arkalarında yatan yöntemleri bilmeden ilkçağ felsefesinin doğru bir biçimde kavranamayacağı açık bir gerçektir.

Geçenlerde bir konferans verdim ben de Aristo üzerine… Kaynaklarımın temelinde Ahmet Arslan Hoca vardı… Ege Üniversitesi emekli Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Arslan İlkçağ Felsefe Tarihi adlı kitabında Aristoteles’in öğreti ve düşüncelerini ele almış. Bilimin gerçek anlamda kurucusu, insanlığın “ilk öğretmen”i ve “filozof”u gibi sıfatlara sahip olan Aristoteles’in ruh kuramından ahlâk felsefesine; siyasete ilişkin görüşlerinden retorik ve poetike kadar tüm düşüncelerinin ele alındığı bu eser, bağımsız bir monografi özelliği ile de öne çıkmıştı. Aristoteles’in öğretisini ve yöntemini “kendisi bir bilim olmaksızın bilime en yakın olan felsefe” olarak niteler Hoca…

Ve İslam Dünyasının en büyük filozofu İbn Rüşd:  “Bu kitabın yazarı Yunanlıların en bilgesi, mantık, fizik ve metafiziği ortaya koymuş ve tamamlamış olan Nikomakhosoğlu Aristoteles’tir... Yaklaşık bin beş yüz yıldır onu takip etmiş olanların hiçbiri ne onun eserlerine herhangi bir şey ekleyebilmiş, ne de onda önemli bir hata bulabilmiştir. Bütün bunların tek bir insanın şahsında biraraya gelmesi olağan dışı ve mucizevi bir şeydir. Bu kadar özel bir şahıs insandan çok ‘ilahi’ bir varlık olarak adlandırılmaya layıktır ve bundan dolayı eskiler onu ‘ilahi’ diye adlandırmaktaydılar.”

***

“Aristoteles’in Nefs Üzerine (Peri Psukhe) adlı kitabını iki yüz kere okudum.”

Bu açıklama ünlü Müslüman filozof Farabi’ye (öl. 950) ait, tıpkı şu açıklama gibi: “Aristoteles’in Fizika’sını kırk kez okudum, ama halen yeniden okumaya muhtaç olduğumu görüyorum.”

Dücade Cündioğlu da yazdı: Bugün bir kitabı bile baştan sona dikkatlice okumaya tahammül edemeyen, hakikat tutkusunu yitirmiş bizler için böylesi açıklamalar biraz abartı gibi gelebilir, ama abartı değil, aynıyla hakikat. Gerçekte tanrıyı, doğayı, yaşamı, insanı anlamak isteyen her büyük zekanın çırpınışlarının bilindik öykülerinden biridir okumak, defalarca okumak, sırf anlamak için bir ömür boyu inadına okumak.

Tabii ki bizim buralarda kimsenin umurunda, hatta gımırında bile değildir…

Yeniden yazalım:

Aristoteles’e göre, insanın en sağlam bilgi edinme yollarından biri, belki de ilki deneyimdir, sonra sanat ve sonra teorik bilim. Deneyimlerimize güveniriz, deneyimli kişilere de ne ki deneyim sağlam olduğu ölçüde öznellik ve kişisellikle yaralıdır, düşünceden aldığı pay yok gibidir, çünkü deneyimle şeylerin ne olduğunu biliriz, niçin ve nasıl öyle olduğunu değil. Bu nedenle de deneyim aktarılamaz, başkalarına öğretilemez. Oysa şeylerin nasıl ve niçin öyle olduklarının bilgisi olarak sanatlar ile bilimin ayırıcı vasfı “öğretilebilir” olmaktır. İslam dünyasında Aristoteles’e İlk Öğretici (muallim-i evvel) denilmesinin en önemli nedeni de budur, çünkü o çok çeşitli alanlara yayılmış bilgileri kendisinden öncekilerle karşılaştırılamayacak biçimde düzenlemiş, ilkelerini, amaç ve yöntemlerini belirlemiş ve böylelikle daha en temelinde onları öğretilebilir kılmıştır.

Yıl bitiyor… Kuban Hoca’nın tanımladığı medeniyet için birikimin zaman içinde olduğunu hatırlatalım. Uygarlık daha ulaşılmamış bir ideal. Kişiler binlerce yıl önce bugün hala ulaşılmamış insani idealler tanımlamış olabilir.  Aristo’yu gelecek yıllarda da aklımızdan çıkarmayalım.