GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
10 Şubat 2012 Cuma

Anlamakta zorlanıyorum!

‘MİT Depremi, İçtüzük Kavgası’ derken bir haftayı daha geride bıraktık.
Memleketin hali pürmelâli ortada! Gündem toz duman! At iziyle it izi, sapla saman birbirine karıştı yine. Neresinden tutulur, ne söylenir…
Hükümete yakın medya, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın özel yetkili savcı tarafından ifadeye çağrılmasını ve de KCK soruşturmasının şüphelisi ilan etmesine tepkili.
O haberleri okurken Mehmet Altan’ın Star’dan kovulduktan sonra söyledikleri geldi aklıma.
“Hükümet gibi düşüneceksin, haberi yazarken hükümet ne der, ne düşünür’ sorularının etrafında döneceksin. Ordu’yu yıpratacak, CHP’yi eleştireceksin…’
MİT Müsteşarı hakkındaki iddialar ortaya atıldıktan sonra ilk olarak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç konuştu.
Özel yetkili savcının yaptığını ‘aklım hafsalam almıyor’ dedi.
Benzer açıklamalar Ahmet Davutoğlu, Bekir Bozdağ gibi hükümeti, AK Parti’yi temsil eden üst düzey isimlerden de gelince malum medyanın da duruşu netleşmiş oldu.
Özel yetkili savcılar MİT konusunda sınırı aşmıştı onlara göre…
Eski Genel Kurmay Başkanı tutuklanırken ‘davul’ çalanlar ani bir çarkla 180 derece dönmüştü. Ya da İzmir’de üç beş konser, atkı/şal, mandalina gibi eften püften maddelerle Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında 400 yıl hapis istenip, hayatlarında ‘sabıka kaydı almak dışında’ adliyenin önünden geçmeyen kamu görevlilerini ‘çeteci’ ilan edenlere methiyeler düzenler…  
Neden?
Çünkü ucu hükümete dokunmuştu da ondan…
Ya öbürleri…
Tam bir ‘bana dokunmayan bin yaşasın’ tutumu!
Açılım süreci, Habur olayı,  derken kanlı terör örgütüyle Oslo'da yapılan gizli/örtülü görüşmeler, pazarlıkların bu soruşturmayla deşifre olma ihtimali var. Sayın Başbakan, ‘Hakan Beyi harcatmayız’ derken birileri 'Hakan Beyi harcamak' için düğmeye basmış olabilir. 
Olayın bir yönü bu.
*
MİT’in KCK üzerinden PKK’ya sızma girişimini olağan karşılıyorum.  Hatta MİT’in PKK’ya ya da KCK’ya sız(a)maması soruşturma konusudur. Çünkü istihbaratın asli görevi 'sızmak, haber/bilgi' toplamaktır. Terör örgütlerine, tarikatlara, cemaatlere sızıp devletin bekasına kast girişimlerinin önüne geçmek asli görevidir MİT'in.. 
Lakin KCK’ya sızan MİTçilerin ‘devletin bekasına kast’ girişimlerine ‘ortak’ oldukları iddia ediliyorsa, bunun enine boyuna araştırılması gerekir.
Çünkü MİT’in geçmişi bugün sorgulanan türden hatalarla dolu…
Dönemin Kürt siyasi hareketine alternatif olması için MİT kontrolünde kurulduğu iddia edilen PKK’nın 30 yılda 50 bin cana mal olduğu unutulmamalı. Yine PKK’ya alternatif olsun diye kurdurulan ya da kurulan göz yumulan Hizbullah’ın bölgede yaptığı katliam…
KCK’ya sızıp bölge sorumluluğuna kadar yükselen MİT mensuplarının görevlerini yapmaktan çok örgüte çalıştığı, Öcalan’ın ‘eylem’ kararlarını devlete değil Kandil’e götürdükleri, Özerk Kürdistan’ın temellerinin atılmasına zemin hazırlayıp, olan bitene göz yumdukları gibi ciddi iddialar ortadayken, bu işin enine boyuna araştırılmasının önüne geçmeye çalışanları anlamakta zorlanıyorum. Gerekirse gizli bir soruşturma yapılır. Olay sadece devletin ilgili birimleriyle paylaşılabilirdi.  
Tabi ki olay kontrol altında yapılan bir kamu görevinden ibaretse başka... O zaman da dönüp suyu bulandırmaya çalışanların, MİT'i itibarsızlaştırma operasyonlarının sorgulanması gerekir.
*
Anlamakta zorlandığım pek çok husus var tabi ki. Bazı kesimler MİT depreminin cemaatle ilgisi olduğunu savunuyor. İddialara göre emniyeti, adliyeyi ele geçirip TSK’ya sızan cemaat, MİT’e göz koydu.
MİT’e sızmak için de öncelikle hâkim yapıyı dağıtmak istiyor.
Doğrusunu isterseniz MİT depreminin hemen sonrasında İstanbul Emniyeti’nde MİT’çilere yönelik fezleke hazırlayan ve geçmişte cemaat medyasının hoşuna giden operasyonlara imza atan emniyet görevlilerinin görevden alınması da bu yorumu haklı çıkarıyor. Ergenekon, Odatv, devrimci karargâh örgütü gibi soruşturmaları yürüten müdür yardımcılarının görevden alınma sebebi özel yetkili savcılığın KCK soruşturmasını MİT’e dayandırmasına neden olan polis fezlekeleri… Demek ki hesaplaşma iddiaları çok da boş değil!
**
Ve anlamakta zorlandığım bir husus daha…
Son süreçte hep aynı mesajı verdik. Adalet bir gün herkese lazım olacak!
MİT’çilere sorulması muhtemel sorulardan biri, Başbakan Erdoğan’ın Oslo’daki görüşmelerden haberinin olup olmadığı…
MİT’çiler bu soruya yanıt verdi zaten. ‘Talimatla gittik’ dediler. Peki, şimdi ne olacak? Talimat sahiplerini de çağırabilecek mi özel yetkili savcı? Başbakan Erdoğan’ı ve açılım sürecinin gizli mimarı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, Açılımın kahramanı dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı?
Hukuken çağırmalarının mümkün olduğu söyleniyor. Çünkü ‘özel yetkide’ sınır yok!
Hükümet, bugün kendi eliyle kurduğu ‘özel yetkili mahkeme’ cenderesine düşmüş görünüyor.
Yaklaşık bir ay önce Ulaştırma Bakanı ve İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’la görüşürken, konu İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik ‘özel yetkili çete soruşturmasına’ gelmişti.
Ve Yıldırım o röportajımızda ‘özel yetkili’ mahkemelerin sınırı aştığını, yetkilerini (İzmir Büyükşehir Belediyesi operasyonunda olduğu gibi) yanlış kullandıklarını söylemiş ve şöyle devam etmişti: “Bu mahkemeleri kuran, bu yetkileri veren biziz. İyi bir amaç için kurduk. Ancak pratikte bazı sorunların olduğu ortada… O zaman yapılması gereken belli. Yetkilerini kısacağız’
Sanıyorum bu MİT depremi özel yetkili mahkemelerin kaderini belirleyecek. Önümüzdeki hafta görüşülecek üçüncü yargı reformunda özel yetkili mahkemelere yönelik ciddi bir ‘reform’ kararı alınması gündemde… CHP’nin seçim beyannamesine koyduğu sonrasında kanun teklifi verdiği ‘özel yetkili mahkemeler kaldırılsın’ önerisinin hayata geçmesi bile bu noktadan sonra olasıdır.
Ve anlamakta zorlandığım son şey…
CHP, duble kurultay önceki ilk ‘tüzük’ sınavını TBMM’de verdi. Yumrukların havada uçuştuğu, iki CHP’linin hastanelik olduğu, 30’a yakın milletvekilinin sonrasında kalp grafisi çektirmek zorunda kaldığı olaylı toplantıda, kürsü hakkını kısıtlayan iç tüzük düzenlemesi engellemese de süreç donduruldu.  
Parti içi muhalefetin devirmek için ‘aportta beklediği’ Kılıçdaroğlu, son günlerde ‘göze hoş gelen’ eylemlerin tarafı olsa da canlı yapında yaptığı yapacağını…
Canlı yayında ‘Sabahattin Ali’yi CHP öldürdü. Nazım Hikmet’i CHP mahkûm etti, Atatürk’ü korumak için kanuna ihtiyaç yok’ dedi CHP’nin genel başkanı…
Bir an ekrandakinin Kılıçdaroğlu, olduğuna inanmak istemedim.
Devletin tozlu arşivlerinden indirdiği fii tarihli belgeler üzerinden iki de bir CHP’ ye yüklenen Başbakan Erdoğan ya da daha geçen hafta ‘Gençliğe Hitabe ayet mi’ diye sorarak ‘kaldırabiliriz’ mesajı veren AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’i dinlediğimi sandım. Hatırlarsanız birkaç ay önce bir CHP Milletvekili de ‘Dersimlileri de Atatürk katletti’  demeye çalışmış ve kendi partilileri tarafından topa tutulmuştu.
 ‘CHP sola kayıyor, geçmişiyle yüzleşiyor, işte bu’ diyenleriniz olacaktır mutlaka. Beni CHP’nin nereye kaydığından çok İzmirli seçmenin nereye kayacağı ilgilendiriyor bu saatten sonra. Sizce nereye kayacak İzmir’in ulusalcı/Kemalist seçmeni?