GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
8 Şubat 2010 Pazartesi

12 Eylül ürünü ’‘ben gençliği’’ ve Tekel üzerine’…

TEKEL işçilerinin direnişiyle ilgili, vicdanlarının kılı bile kıpırdamadığı halde sırf ’“günün modası’”dır deyip kalem oynatanları görünmez taraflara doğru savurursak’…’¶
Meseleyi doğru tahlil eden, eyleme yürekten destek çıkan, gelişmeleri adım adım köşesinden duyuran okunmaya değer yazılar da oldu’…
Yeni Asır’’ın ibret ve üzüntüyle izlenen yandaşlığına, ’‘ne yaptın Ahmet Amca’’ yazısıyla ironik bir dokundurma yapan Ümit Yaldız ile ’‘medyanın Tekel işçileriyle imtihanı’’nda kimin sınıfta çakıp kimin geçtiğiyle ilgili, Umur Talu gibi unutulmaz analizler yazan da.
Hepsinin eline/diline sağlık’…
Ama beni derinden sarsan yazı, arkadaşım olmasından onur duyduğum/övündüğüm Fikret İlkiz’’den geldi.
Bana hem ’‘arşiv’’in ne kadar önemli olduğunu, bir gazeteci için ’‘arşivciliğin’’ ne kadar hayati olduğunu anlattı bu yazısıyla Fikret İlkiz; hem de her yıl dönümünde nefretle kınadığımız/yazdığımız 12 Eylül’’ü, ’‘gündelik hayatlarımızda’’ ne yazık ki atladığımızı. (Ya da unuttuğumu’…)
 
Fikret İlkiz, ’“Yeni dünya düzeni ve Tekel direnişi’” başlıklı yazısında, rahmetli olan iki isimden sevgi ve saygıyla söz edip onların yıllar önce gördüğü, Tekel’’in bugünkü durumunu ortaya koyuyor. 
İkisi de Cumhuriyet Gazetesi yazarı olan Prof. Dr. Türkel Minibaş ile çiftçi dostu Sadullah Usumi’’nin yazılarından örnekler vererek, Tekel’’in yabancılara satışının 1980’’den beri Türkiye gündeminde olduğunu, darbeyle hazırlanan ortamın, Özal iktidarınca pişirilip kotarıldığını anlatıyor Fikret İlkiz.
Sizin okumuş olduğunuzu, okumadıysanız da mutlaka okuyacağınızı varsayarak özetledim İlkiz’’in yazısını ama Sadullah Usumi’’nin 24 Nisan 2000’’deki yazısından alıntılanan şu cümleleri tekrarlamaktan da kendimi alıkoyamıyorum:
''12 Eylül ülkenin kaderini değiştirdi. Gelişmesini engelledi. Halkımızı iç ve dış sömürüye teslim etti. Türk halkı soyuldu. 'Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz' veya 'Benim memurum işini bilir' anlayışı ülkede egemen oldu. (...) Ve... yağma düzeni başladı. Türk tarımının idam fermanı imzalandı. İşçi, memur, emekli, küçük esnaf sefalete sürüklendi. Gelir dengeleri altüst oldu. Halkımız açlıkla savaşırken zenginlerimiz dünya sıralamasında baş tarafa tırmandı...
Bütün bunlar 12 Eylül'ün sorgulanması için yetmez mi?'' 
 
* * *
Yaşım gereği, 12 Eylül’’ün bu ülkede yarattığı ağır tahribatı yaşamış/tanık olmuş biri olarak, Tekel işçilerinin iki aydır sürdürdükleri direnişi, gözlerim yaşararak, tüm kalbimle destekleyerek izleyen biriyim.
Gözlerim yaşarıyor.
Çünkü ben o direnişte, 30 yıldır bu ülkenin üzerine çökmüş karabasandan, çığlık çığlığa uyanmaya çalışan insanları görüyorum.
Ben o direnişte’… Sinmiş, sindirilmiş kalabalıkların, kendi içindeki kabuğu kırmaya çalıştığını görüyorum.
Uzun süredir telaffuz edilmeyen ’‘insanlık onuru’’ sözcüklerini duyuyorum.
O direniş sayesinde, yıllardır unuttuğumuz/unutturulan sendika/sendikalaşmak tartışmalarını; ’“yok oldu artık’” denilen sınıf mücadelesi kavramlarının, köşelere/televizyon programlarına konuşlanışını izliyorum.
Her gün, o direnişle, yeni bir alt üst oluşun tanığı olurken; ülkem adına, demokrasi adına umutlanıyorum.
Ama’…
Aynı zamanda’… Üzücü, geleceğe umutla bakmama set çeken insanlara da tanık oluyorum.
12 Eylül olduğunda, bu ülkenin üzerinden tanklar geçtiğinde yeni doğmuş ya da bebek/çocuk olup şimdilerde 30’’lu yaşlarını süren kimi gençlerin, ’‘Tekel işçilerinin direnişi’’ne ’‘burun kıvırmalarını’’ da görüyorum.
Onları insafsızlık/şımarıklıkla suçlayıp, bu ülkede ayda 700 milyon lira maaşa göbek atacak üniversite mezunu işsizler olduğundan yola çıkarak, Tekel işçilerini ’‘arsızlıkla/kanaatkar olmamakla’’ itham eden bu gençlerin sözlerini de duyuyorum.
İnternet gazetelerinde Tekel haberlerinin altına yazılan bu ve benzeri cümleleri, ’‘direnen Tekel işçilerinin köteği hak ettiklerini’’ insafsızca/bencilce ifade eden yorumları da okuyorum. 
Ne anne-babalarıyla 1 Mayıs yürüyüşüne katılmış, ne üniversitedeyken kendi hak ve özgürlükleri için çaba sarf etmiş, ne ’‘bu iş yerinde grev vardır’’ pankartının altında halay çeken işçilerle karşılaşmış ’“12 Eylül ürünü’” bu gençlerin sayısı, ne yazık ki az da değil.
 
’“İnsanlık onuru için, hak için direniş’”in anlamını anlamaktan o kadar bihaberler ki; kendilerine teklif edilenle yetinmeyip açlık grevine başlayan Tekel işçilerinden; bırakın desteklemeyi, neredeyse nefret edecekler. Hatta ediyorlar!
Çünkü yakın çevrelerinde gördükleri örnekler, bireysel direniş gösteren babasının onu nasıl da okuttuğu, çalışıp çabalayan ağabeyinin burslu Harvard kazandığı veya basının allayıp pulladığı, çıraklıktan başlayıp fabrikatör olan bir işadamı/bir şarkıcı/bir aktrist veya bir aktörün yaşam öyküleri’… Görüp gördükleri bunlar 30 yıldır’…
Çünkü bu ülke ne de olsa ’‘küçük bir Amerika’’ ve tıpkı ’‘büyük Amerika’’da olduğu gibi, binlerce evsiz/aşsız/işsiz, sistemin sorgulanmaması için ’‘görünmez’’ kılınırken; bireysel başarılar ayyuka çıkarılır ki ’‘başarı bireyseldir’’ anlayışı beyinlere kazansın! ’‘Birlikten güç doğar’’ sözü de ’‘tu kaka’’ ilan edilsin, beyinlerden silinsin!
 
Sadullah Usumi’’nin alıntıladığım sözlerine ek yaparak diyorum ki:
Bu kadar bencil, bu kadar ’‘her koyun kendi bacağından asılır’’, ’‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’ anlayışlı bir neslin yetişmesine neden olduğu için bile’… 12 Eylül ve 12 Eylül’’ün sakatladığı ruhlar aleminde boy atıp bu ülkede soygun düzenini kökleştiren ANAP iktidarı, sorgulanır’…Yargılanır’…
 
Yarattıkları bu ’‘ben gençliği’’ için bile affetmeyeceğim onları.