GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
2 Mart 2020 Pazartesi

Suriye cephesinde her şey bildiğimiz gibi

Erdoğan’ın yaptığı açıklamaya göre, yaptıkları telefon görüşmesinde, Trump Erdoğan’a soruyor; Putin’in Suriye’de ne işi var?”

Trump’ın gazıyla mı oldu, bilemiyoruz ama Erdoğan da Putin’e, “Suriye’den çıkın, bizi rejim güçleriyle baş başa bırakın!” demiş…

Erdoğan Trump’a, “Ya senin Suriye’de, Irak’ta ne işin var?” diye sorabilmiş mi, orası meçhul.

Ortadoğu bir Gayya kuyusu… Kimin kime ne söyleyeceği veya ne yapacağı, akşamdan sabaha değişebiliyor. Toplumsal yararın değil grup çıkarlarının esas alındığı kaygan bir zeminde siyaset, diplomasi ve savaşın hüküm sürdüğü bu topraklara barış hiç gelmedi.

İmparatorluk bakiyesinin kaotik yapısından sıyrılıp ortaya çıkan Cumhuriyet, Batı odaklı bir başarı hikâyesinin peşinden giderken, ne oldu da kendini o Gayya kuyusunda buldu?

Herşey, Türkiye’de rejimin islamlaştırılmasının önünü açmaya karar veren uluslararası sistemin, NATO-Pentagon hattında tezgâhladığı 12 Eylül 1980 darbesiyle başladı.

Ve bugünlere geldik.

Esad’ı Esed yaptıktan sonra, bir Cuma vakti, Şam’da namaza gidecektik…

“Rejim” olarak adlandırdığımız Suriye Devleti’nin karşısına diktiğimiz “Özgür Suriye Ordusu” ile omuz omuza; “müslüman kardeşleri” muzaffer kılacaktık… Küçük bir ayrıntının ayağımıza dolaşma ihtimalini göz ardı etmeseydik… Rusya ve ABD daha Obama döneminde el sıkışmışlardı…

Rusya, Esad ile bölgede istediklerini alırken; ABD, Kürtler (PYD, PKK, Barzani v.s.) ile birlikte, Suriye ve Irak’ta petrol bölgelerine çöküyordu. Şiiler ise, İsrail’e rağmen, İran himayesinde, bölgede etkili oluyordu. Türkiye’ye de “İhvan” kalmıştı…

Her güç odağı, kendi desteklediği grubun yarattığı şiddet iklimini meşru kılmak derdinde…

Oluk gibi kan akıyormuş… Yerinden yurdundan edilmiş on milyondan fazla insan göç yollarında telef oluyormuş… Ortadoğu halkları arasında husumet daha da derinleşiyormuş… Kimin umurunda!

Yaşanagelen insanlık dışı herşey, yüce ideallerin ardına süpürülmüş… Vicdanlar, çıkarların paspası olmuş…

Hele, hal böyle iken, petrol kuyularının başında, etnik gruplar, “halkların kardeşliği”, birbirinin kanına susamış din grupları, “din kardeşliği” nutukları atmıyorlar mı, insanın kanı donuyor.

Sınırlar, devletler, kimlikler, sağda veya solda, insan yaşamından daha yüce, daha değerli...

Yeryüzü nimetlerinden payına düşeni almaktan başka muradı olmayan insanın başına gelenler, insanlık durumunun seviyesi hakkında net bir bilgi veriyor; Yerlerde sürünüyoruz.

Herşey bildiğimiz gibi… Efendiler yönetiyor. Gönüllü köleler ölüyor, öldürüyor. Büyük insanlık, cephelerde veya göç yollarında telef oluyor.

Muktedirler, Suriye’de yaşanan trajediyi bir beka sorunu olarak ele aldıklarından, savaş tabulaşmış bulunuyor. İtiraz ile ihanet birbirine karışmış durumda…

Fakat bu baskıya rağmen endişe etmek gerekiyor; Beka için savaşmaktan, bekası savunulacak toplum kalmayacak…

Sıkıntılı gerçek; Bütün yazılan çizilenlerin ötesinde, uluslararası sistemden Erdoğan yönetimine savaş vizesi çıkmıyor.

Yürüyen gerçek; İnsanlık böyle bir kötülüğü yapmayacak veya bir şekilde ortaya çıktığında durduracak yetkinlikte değil

Acı bilgi; Kötülük insanlığın olağan halidir. İyilik ise olağandışı hali…

Sonuç; İyi olmak istiyoruz, çünkü kötüyüz.