GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
24 Şubat 2020 Pazartesi

Aldanıyorlar

İnsan olan yerde sorun var. Sorunların biriktiği yerde kurtarıcı kişiler var. Kurtarıcıların olduğu yerde yine sorun var.  Bu döngü, iktidar toplumlarında toplumsal ilişkileri belirliyor.

Kurulan her iktidar, yaşamın hangi alanında olursa olsun, özgürlükleri sınırlamadan varlığını sürdüremez.

Kurtarıcı olmakla ünlü kişiler her zaman en ön safta durur; onları oradan tanırız.

Gündelik hayatımızın vazgeçilmez aktörleri olarak bütün mecralarda yüzlerini gösterir, seslerini duyururlar.

Ancak verdikleri mücadeleye kitlelerin ilgisinin mahiyeti genellikle karışık bir meseledir.

Kurtarıcılar arasındaki amansız rekabetten sıyrılıp daha büyük kurtarıcı olabilenler, lider veya lider adayı oluyor; siyaset oyunu.

Kurtarıcıların hünerlerini sergilediği alana da, “siyaset sahnesi” diyoruz.

Sessiz kitleler ise, “seyirci” oluyor.

Kurtaranlar ve kurtarılanlar arasındaki oyun böylece kurulmuştur.

Ve bu oyunla hemhal çağımız, vicdan yitimi ve utanma duygusundan yoksunlukla maluldür.

Sahicilik ve samimiyet yerini sahte ve ikiyüzlü ilişkilere bıraktıktan sonra, sözün de haysiyeti kalmadı. Günümüzde, sözün söz olmaktan çıkmış hali makbuldür.

Yalan, en yüce değerdir; “emek” dediklerine bakmayın.

Bu yoksunluk hali, başkalarının “adına düşünen ve hareket eden” insanın eseridir.

Birilerinin adına düşünmek ve davranmak sonucu ortaya çıkan muktedirlik durumu kitleleri pasifize ederken, onları yok saymanın mümkün olduğunu öğretti, iktidar zümrelerine.

İşte bu yok sayma durumunu mazur göstermek için yapılan ve söylenenlerin toplamına, “siyaset yapmak” diyoruz.

Başkası adına düşünmek, davranmak, karar vermek; küstahlık değilse, hadsizliktir.

Bu hadsizliğin hesabı sorulmadıkça, efendiler ile gönüllü köleler arasında sürüp gidecektir, eğreti sosyal ilişkiler ve rezil demokrasi gösterisi.

Sorunları bütün ağırlığıyla sırtında taşıyan halklar, sorumluluğu siyasetçilere delege ettikleri ve çözümün parçası olamadıkları sürece, iktidar oyunlarının yüce nesnesi olarak, muktedirlerin huzurunda diz çökecekler.

Kaygan zeminde siyaset yapma alışkanlığı, siyaset etiğini yerle bir etti. Kimseler ciddiye almadığından, siyasetçinin sözü çöpe döndü.

Mesela, seçmenin “geri çağırma hakkı” vardır. Nasıl seçip gönderiyorsa, belli koşullarda vekili geri çağırma hakkını kullanabilmeli, değil mi?

Hâlbuki siyasetçi seçmenin bu hakkı kullanması için yasa çıkarmayı aklından bile geçirmiyor.

Çünkü gayet iyi biliyor ki kendisini seçen halk değil, lider ve çevresidir. Halk sadece alınmış kararı, yapılmış tercihi onaylar. Dolayısıyla, kim oluyor ki geri çağırsın!

Katılımcılık ve şeffaflık ise, bu durumu perdelemenin aracıdır. Yani demokrasi…

Hal böyle iken, demokrasiye olan aşkını söylemekten hiç geri durmayan siyasetçinin samimiyetsizliği, demokrasiyle yönetilmek konusunda akılları karıştırıyor.

Bir siyasetçi ne zaman demokrasi dese, ben şahsen kendimi kollama gereği duyuyorum.

Onlar sadece aldattıklarını zannediyorlar, aldatırken aldandıklarının farkında değiller.

Gerçek hükmünü sürüyor; bu değersizliğin, bu tükenişin, bu büyük aldanışın altında hep birlikte kalacağız.

Onlar aldatmanın, biz yurttaşlar da aldanmanın bedelini hep birlikte ödeyeceğiz.