GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
10 Şubat 2020 Pazartesi

Sessizlik ve başkaldırı

İsyan, hayatla hesaplaşmaktır; sokaktan beslenen anti otoriter hayat bilgisinin kaynağıdır.

İyi de, insan neden hayatla hesaplaşmak ister?

Bence, verilmiş cevapların peşinden gitmeyi ret ettiği için… Zira bende böyle oldu.

Daha yirmili yaşlara gelmeden, devletin bütün kurumlarıyla üstüne nasıl abandığını, aile kurumundan itibaren fark etmeye başladığında bir karar veriyorsun; ya itaat ya isyan!

İtaat, sistemin iyi insanı olmak için tutulan yolu tarif eder. Çağdaş uygarlığın çizdiği yolda ilerlemek, dediğimiz…

İsyan, itaat etmeyen aykırı insanın yaptıklarıdır. Sistemin ayarlarıyla oynamaktır. Ne sağın ne solun munis insanının yaptıklarıdır. İdeolojisi yoktur.

Bir baba kendini yaktı. Kurtarılamadı. İşsizdi. Çocukları açtı. Onuru kırılmıştı. Umudu yoktu.
Çocukları bu dehşetengiz anı ile yaşayacak. Aç kaldıkları için kendini yakan babanın anısı…
Bu anının acı bilgisi hayatlarına yön verecek. Çocuklar, yüreklerindeki isyanla yaşayacaklar.

Acılarımızı biriktiriyoruz…

Kanserle mücadele eden Dilek Özçelik, Bakan Bayraktar’a, “Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda” sözleriyle insanlık dersi verirken, vicdan yitimiyle hepimiz maluldük.

Biri üç, biri beş yaşında, Aylan ve Galip kardeşler. Suriyeli mülteci ailenin çocukları… İkisi de yaşamıyor. Aylan’ın kıyıya vurmuş cansız bedeni anılarımızda…

Ve son olarak kendini yakan baba…

Kuşkusuz, hergün yaşanan acıların içinden sivrilen bu üç trajedi, sembolik değer taşıdığı için belleklerimizde.

Türkiye’de yaklaşık 18 milyon insan sosyal yardımlarla ayakta duruyor. Neredeyse ülke nüfusunun dörtte biri…

Birleşmiş Milletler raporuna göre de Dünya nüfusunun dörtte üçü yoksul…

Uygarlığın hayatı sistemleştiren aklı, üretim, tüketim ve mülkiyet ilişkileri itibarıyla eşitlikçi çözüm üretmekten çok uzak. Başka bir dünya kurulmadıkça, mevcut koşullarda çıkış yok.

Durmadan topluma umut pompalayan siyasetçiler yalan söylüyor. İnsanı onuruyla yaşatacak bir düzen kuracak ne yürek ne bilgi var, onlarda.

Sözün haysiyeti kalmadı. Sarf edilen her söz, muktedirlerin sisteminin ömrüne ömür katıyor.

Bundan böyle, sisteme ses vermek anlamına gelen her sözün yerini sessizlik almalı ki mazlumların, yoksulların sessizliğinde boğulsun, insanlık durumunu aşağılara çeken her şey.

İnsanlığın en büyük devrimi, sözün bittiği yerde başlayacak.