GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
30 Ocak 2020 Perşembe

Depremden sonra…

Yine bir deprem, yine o bezdirici deprem programları, bilim insanlarının bilimsel açıklamaları ve iktidar ile muhalefet arasında sürüp giden polemik…

Acı gerçek bütün çıplaklığıyla ortada; insanların başına yıkılan evler, yıkıntılardan çıkarılan ölü bedenler, yaralılar…

Bu ne ilktir, ne de son... Depremler olmaya devam edecek, bizler de ölmeye…

Bu rutinin bana aykırı gelen bir tarafı var.

Bu ülkede en az 8 şiddetinde bir depreme dayanacak inşaat yapmak için gerekli teknik bilgi ve donanım var. Yönetmelik de var. 99 depreminden önce de vardı, sonra da…

Ama binalar 7.4 veya 6.8 şiddetinde depremlerde yerle bir oldu…

Demek ki binalar standartlara uygun inşa edilmiyor ve denetlemekle yükümlü kurumlar, denetim görevini yerine getirmiyor.

Bilim insanları, her depremden sonra uzun uzun bilimsel açıklamalar yapıyor. Oysa bu açıklamaların yurttaşa değil, ülkeyi yönetenlere ve inşaat sektöründeki ilgililere çok önceden yapılmış olması ve onların da gereğini yerine getirmiş olması beklenirdi.

Fay hatları nerelerden geçiyor, ne zaman kırılır, şiddeti ne olur ve benzeri konularda millet yeterince malumat sahibi… Her depremden sonra bunları duyuyoruz.

Ancak bunları duyması gereken, sokaktaki insan değil, yönetenler ve inşaat firmalarıdır.

Ne hesap soran var ne hesap veren…

Bu ülkeyi yönetenler yüzyıldır (Cumhuriyet kurulduğundan beri) deprem gerçeğinden haberdardır. Binaların ne yapılırsa yıkılmayacağı da biliniyor. Ama geçen hafta yine yıkılan binaların altında kaldık. Sorun ne?

Sorun şu ki; yöneticiler yönetmeyi beceremiyor, yurttaşlar hesap sormayı…

Mesela, İzmir’de trafik sorunu var, otopark sorunu var, altyapı sorunu var, imar sorunu var. Neden var?

Şehri yüzyıldır yönetenler, şehrin değil elli yılını, on yılını bile öngörmekten aciz olduğu için…

Deprem güvenliği sorunlu veya otoparkı olmayan binaya “yapı kullanma izin belgesi” vermemeyi “akıl edemeyecek” kadar kötü yöneticileri seçmiş durmuşuz. Parayı veren düdüğü çalmış.

Ve elan o yöneticilerin, belediye başkanlarının adını oraya buraya verip duruyoruz; onları yere göğe sığdıramıyoruz. Tuhaf insanlarız.

Milletçe bize reva görülen bunca kötülüğü yapanları minnetle sırtımızda taşıdığımız sürece, onlar da kötü yönetmeye devam edecekler.

Evlerimiz başımıza yıkılıyorsa, can güvenliğimiz Allah’a emanet ise, yoksulluk yakamızı bırakmıyorsa, yediğimiz içtiğimiz bizi sağlığımızdan ediyorsa ve Kahir çoğunluğumuz Dünya nimetlerinden mahrum bırakılıyorsak; kötü yönetildiğimiz içindir.

Ve kötü yönetenleri ısrarla başımıza getiriyor, hesap soramıyorsak; hatanın çoğu bizde olduğundandır. Yurttaş olmayı beceremiyoruz.