GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
10 Kasım 2019 Pazar

Son Kasım’a kadar…

Bugün 10 Kasım…

Ulu Önder’in, “Benim naçiz (önemsiz) vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet (sonsuza değin) payidar (ölümsüz) kalacaktır…” dediği günden bu yana 81 yıl geçti…

Yastayız her daim…

Ve bekçisiyiz devrimlerinin…

***

Bugün istedim ki…

Bilen, bilmeyen…

Okuyup öğrenen, öğrenemeyen…

Farkında olan, olmayan…

Herkes 10 Kasım 1938’de…

Saat 9’u 5 geçe…

Dolmabahçe’de…

Mustafa Kemal Atatürk, bu fani dünyaya veda ederken neler yaşanmış…

Bilgilerimizi tazeleyelim…

O tarihte ve o dakikalarda yanında olan tek kişi…

Doktoru Prof. Dr. Mim. Kemal Öke’nin anlatımından…

Virgülüne dokunmadan…

***

“İki aydan beri sarayda idik… Atatürk''ü diğer hekimlerle birlikte nöbetle bekliyorduk… 10 Kasım sabahı şafak sökmeden talihin feci bir tecellisi olarak nöbet bana gelmişti… Atatürk''ün odasına gün ağarmak üzere iken girdim… Bu odada, karşımda yatan büyük insan tüylerimi ürpertiyordu…
Fazla ışıktan rahatsız olduğu için odada gayet sönük bir ampul yanıyordu… Dışarıda soğuk bir sonbahar sabahı başlıyordu... Büyük insan, küçük ceviz karyolasında, mavi bir yorganın altında, hastalıktan zayıflamış vücuduyla yatıyordu… Ölümün korkunç hakimiyeti odaya tamamıyla sinmişti… Vaktiyle dünyalara ve ordulara meydan okuyan bu insanı, zaman zaman sağdan sola, soldan sağa biz çeviriyorduk… Önümde muazzam bir deha bir dünya sönüyordu… Titrerken,  
ölümün kudretini o zaman bir daha hissettim… Riyasız bir sevgi ile ayakta dururken büyük insan ara sıra kollarını, bacaklarını çekiyordu… Bazen pamukla hararetten kurumuş dudaklarına su damlatıyorduk…”

***

“Saat dokuzu beş geçe, o büyük ve ulvi kalbi durduğu zaman, gözleri, kendisini pek erken milletinden ayıran ölüme kızmış gibi, o kudretli gözleriyle hiddetli hiddetli tavana bakıyordu… Onun güzel gözlerini kapamak gibi dehşetli bir vazife bana düşmüştü... İlerledim… Ellerim titriyordu… Bu loş odaya bir röntgen ışını neşreder gibi bakan gözlerini çekinerek, içimden af dileyerek kapadım… Bir airifilmenam (uyurgezer) gibiydim… Kimin gözlerini dünyaya kapatıyordum? O Atatürk ki, hatırlandığı zaman akla gelen ilk şey mıknatıs kadar kuvvetli gözleridir... Bunları kapamak bedbahtlığı (talihsizliği) bana düşmüştü… Doktor Mehmet Kamil Berk büyük ölünün çenesini bağladı… Hiç hatırıma gelir miydi ki, Atatürk’'ün gözlerini ben kapatacağım? Bu müthiş hatırayı hiç unutamayacağım…”

***

Sözün bittiği yerden devam edelim…

***

Ulu Önder’in kaybının ardından…

Belki yüz binlerce şiir yazıldı, dillendirildi bu topraklarda…

Hepsi çok kıymetli, hepsi özel, hepsi duygu yüklü…

Ama biri var ki, en azından benim gönlümde bir “tık” yukarda…

Ölümsüz şairlerimizden Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dizeleri ile yasımızı taçlandıralım…

 

Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Ölmemiş bir Kasım sabahı!
Yine bizimle beraber her yerde…
Yaşıyor dört köşesinde vatanın
Yaşıyor damar damar yüreklerde...

Mustafa Kemal'i düşünüyorum:
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Mavi gözleri ışıl ışıl görüyorum…
Uykularıma giriyor her gece.
Elllerinden öpüyorum…

Sonsöz: “Son Kasım’a kadar birlikteyiz Atam…”