GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
19 Mart 2019 Salı

Siyasette yeni bir döneme girerken

İktidar grubu, ülkenin “beka sorunu” olduğunu söylüyor. Maksat, Erdoğan’ın başında olduğu Cumhurbaşkanlığı yönetim biçiminin otoriter yapısına haklılık kazandırmak.

Çünkü Saray iktidarının ayakta kalmak için devlet krizine yol açma ihtimalini barındıran argümanlara ihtiyacı var.

Bununla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına yönelik tehdit algısı da bir vakıadır. Bölge ülkelerinin hiçbiri güvende değil.

Muhalefet grubu ise, “muhalefet gibi yapmanın” bütün inceliklerini kullanarak “gibi” olmaktaki ustalığını gösteriyor. Öyleki aslında ülkede muhalefet olmadığı belli olmuyor.

Ve bu koşullarda sürüp giden siyasal yaşamın gündeminde yerel seçimler var. Cumhur İttifakı, beka sorunu ile seçmeni korkutmaya çalışırken; Millet İttifakı, Martın sonu bahar, diyor… İkisi de inandırıcı olmaktan uzak.

İktidar grubunun seçim kampanyasını “beka sorunu ve HDP/PKK ilişkisi” üzerine inşa ettiği görülüyor.

Doğrusu, ikibinli yıllar boyunca Erdoğan yönetiminin yaptığı hatalar sonucu, ülkenin beka sorunu yaşıyor olması kuvvetle muhtemeldir.

Cumhur ittifakının beka sorununu yerel seçimlerle ilişkilendirmesi inandırıcı olamıyor. İktidar grubunun desteği düşerse “ülke beka sorunu yaşar” algısı gerçekçi değil. Aksine, beka sorununa yol açan koşulları yaratan kötü yönetimin sandıkta cezalandırılması, çözüm yollarının önünü açabilir. Eğer kapitalist sistemde ortaya çıkan derin kriz göz açtırırsa…

Dünya’da üretilen gayrisafi hâsılanın üç katı borç yaratan sistem, yıkıcı bir krize girmiş bulunuyor; dengeye geri dönemiyor.

Ortaya çıkan ağır koşullar nedeniyle, demokrasi, uluslararası sistemin tercih ettiği yönetim biçimi olmaktan çıktı. Otoriter popülist yönetimlere ilgi artıyor.

Hal böyle olunca, Cumhur İttifakının savunduğu “yerli ve milli” otoriter yönetim biçiminin toplumda bulduğu karşılığın zemini güçleniyor.

Bu sıkıntılı duruma bir de süregelen muhalefet sorunu eklenince, “zor”un tarihsel misyonu -ihtimal olarak- ortaya çıkabilir.

Türkiye’de, dış dinamiklerin artan etkisine karşılık iç dinamiklerin belirleyici olmakta yetersiz kalması yeni bir durum değildir. Bu nedenle, tükeniş belirtileri ortaya çıkan mevcut siyasal yapının daha ziyade Doğu-Batı ekseninde yaşanan gerilimle mütecanis değişim göstereceğini söylemek, kehanet olmaz.

Tercümesi şöyle oluyor; Dış Efendiler söyleyecek, İç Efendiler de gereğini yapacak. Efendilerin bir kısmı gidecek, yerine yenileri gelecek. Rutin işler…

Ülke değişim içinde değişim yaşıyor. Siyasallaşan islamın daha ileri gitmesine, ekonomik ve sosyal koşullar izin vermiyor. Dolayısıyla siyasal alan da karışmış bulunuyor. Uluslararası sistem, ılımlı islam fikriyle işini bitirmiş gibi… Bakalım, bu defa başımıza neler gelecek!

Sokak, mevcut siyasal diskura hayli mesafeli; Yani, siyasetçinin ne söylediği sokağı pek ilgilendirmiyor. Cumhur ve Millet ittifakları inandırıcı bulunmuyor. Bu ittifaklardan siyasal ve ekonomik çözüm çıkması uzak ihtimal. Hele Cumhur İttifakından…

Hiç değilse, “ortak program” ile seçimlere girmeyi akıl edebilselerdi, seçmen de oyunun nereye gittiğini bilecekti…

“Mart’ın sonu kıyamet” diyesim var; “Münafıklık yapma!” diyecek dostlardan çekinmesem…

Baharı bekleyen naif, iyi insanların hatırına susuyorum…