GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
6 Mart 2019 Çarşamba

Siyasi bir vaka olarak CHP

İkinci binyılın şafağında, seksen darbesiyle başlatılan Türkiye’nin neo liberal değişim süreci, yönetim biçimi ve rejim değişikliği aşamasına geldi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadığı neo liberal yapısal değişimin iktidar ayağında AKP, muhalefet ayağında CHP yer alıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ve Önder Sav’ın delegeleri tarafından durduk yerde CHP’nin başına getirilmedi… Göstere göstere CHP’yi dizayn ettiler.

Bu meşum değişimin uluslararası kapitalist sistemin arzusuyla gerçekleştiğini biliyoruz. Biliyoruz, çünkü seksen darbesinin zarureti üzerine onlarca makale, darbeden aylarca önce, Dünya basınında yer aldı. Özetle, Türkiye’de değişimin kaçınılmaz olduğu, ancak değişimin mevcut parlamenter rejimde mümkün olamayacağı, dile getiriliyordu.

Bunları neden mi yazıyorum? CHP’yi neden eleştirdiğimi anlatabilmek için...

Öncelikle şu gerçeğin altını çizmek lazım; İkibinli yılların CHP’si, seksen öncesinin CHP’si ile yollarını ayırdı.

Mesela, bu yüzden, partideki Kemalistler tasfiye edilmiştir. Hâlbuki pekâlâ bir kanat hareketi olarak cumhuriyetçi fikirler varlığını koruyabilirdi.

Bugün, CHP’nin ideolojik varlığından söz etmek mümkün değil. O kadar ki, metropollerde belediye başkan adayları ülkücü veya islami çizgiden gelen muhafazakârlar olabiliyor. Veya ünlü bir çetenin mensubu…

Dahası Marksist olduğunu söyleyenler, CHP’de köşeleri tutup zenginleşebiliyorlar.

CHP, tuhaf bir siyasal parti oldu… Programı var, ciddiye alan yok… Tüzüğü var, ipleyen yok…

Peki, sorun ne?

Sorun şu ki, AKP savunduklarının gereğini yaparken, CHP savunduklarının tersini yapıyor.

Bir başka deyişle, kurulmakta olan yeni rejimin muhalefet politikaları CHP tarafından oluşturulduğu halde, yeni rejim karşıtlığı gibi gösteriliyor.

CHP’ye duyulan öfkenin günbegün yükselmesinin nedenlerini burada aramak gerekiyor. Ülkenin en az yarısı yeni rejime karşı iken, ana muhalefet oylarının %25 dolayına kilitlenmesinin bir izahı olmalı…

CHP yönetimi şunu yapamıyor; Ya yeni rejimi doğru dürüst savun, ya da karşısında olmanın gerektirdiği politikaları savun! Hep iki arada bir derede işler…

Sonunda, bu belirsizlik ve savrulma hali, CHP’ye oy verenleri de etkilemeye başladı. Oysa hepimizin “İşte bu!” diyeceği yeni şeyler söylemesi için, tarihten gelen CHP’ye ihtiyaç var.

Türkiye, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda, yönetilemez duruma gelen sorunların tehdidi altında; derin bir krizin öncülleri ortaya çıkmaya başladı.

CHP yönetimi ise, “ortaya karışık” muhalefete devam ediyor.

CHP’de, üyelerine ve seçmenlerine güven duymayan yönetim anlayışının varlığı kimsenin meçhulü değil.

Bütün süreçlerin salt Genel Merkez’den yönetildiği, bütün aday tercihlerinin Genel Merkez tarafından kapalı kapıların ardında yapıldığı kimsenin meçhulü değil.

Parti programında, CHP’nin “sosyal demokrat” bir parti olduğu ibaresinin varlığı da kimsenin meçhulü değil.

İşte bu paradoks CHP’yi tüketiyor. Temsil çökmüş, ideolojik bulanıklık var, katılımcılık laftan ibaret, parti içi demokrasi ha keza…

“Bu haliyle seçim kazansa ne olur!” diyenlere kızmak çare değil. Kimsede tahammül kalmadı.

“Kol kırılır yen içinde kalır” diyeceklere not: Bir kol kaç kere kırılır! Hal böyle iken, “sorun var, konuşalım” diyenlere “sus” demek için ya köle ruhlu ya kötü ruhlu olmak lazım.