GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
16 Mart 2019 Cumartesi

Kurtarıcılar

Tükenişle hemhal savrulma halinin gündelik hayatın olağan akışına karıştığı toplumsal curcunaya bakarak, kapitalizmin bir akıl tutulması olduğunu söylemek mümkün.

Çıkışsızlıkla malul zihinler o kadar bulanık ki onun bunun peşine kurtarıcı diye takılmak insani bir durum olarak algılanırken, toplumsal alan muktedirler hiyerarşisine adanıyor.

Bir kurtarıcının peşine düştüğünde dertlerin biteceğine inanıyor, insan denen muamma… Hâlbuki bu tam da büyük dertlerin ortaya çıktığı insanlık durumudur.

Bir kişiye kurtarıcı olarak bakmak, ancak hastalıklı bir ruh halinin emaresi olabilir.

Acizliğin ve yetersizlik bilincinin yol açtığı sığınma ihtiyacından zuhur eden kurtarıcılık fikri, insanın kendini inkârı sonucu, toplumsal hayata sürgit musallat oldu.

Köle ruhların hezeyanları ve bir “yüce” kişinin büyük lafları, “kurtar bizi” başlığı altında bir hikâyeye dönüşerek toplumsal hayatı inşa ediyor.

Muktedirlerin iktidarı altında, munis ve itaatkâr, toplumsallaşıyoruz… İnsanlar bir insana; “yönet bizi!” diyor… Ceza gibi… Sanki ezeli ebedi budalalığın bedeli…

Muktedirlerin iktidarına boyun eğmek, kusurlu yaratık olarak insanın zaafıdır. Yönetmek ile kurtarmak arasında kurulan netameli ilişkinin bir zaafın eseri olduğu muhakkak…

Kurtarıcılara inanmak için her zaman bir mazereti olan insanlık, efendilerin hemen arkasında hizaya girmeye hazır, bekliyor. O efendiler olmazsa, gönüllü köleler sahipsiz kalacak…

Bir kurtarıcının bacağına sarılmak için duyulan bu güçlü arzu, ana rahmine dönüş arzusuna benziyor. Kendini güvende hissetmeyen kişinin nevrotik durumu…

Uygarlık, tam da bu zaafından teslim alıyor insanı.

Bir olgu, bir kavram hayatımıza hükmediyor; iktidar ve mülkiyet. Muktedirlerin peşinden giden insanlığı büyüleyen iki sözcük... Ve uygarlığı mümkün kılan…

Günümüzde, kurtarıcıların sınır tanımayan güç talebi sonucu, sistem büyük bir krize girdi.

Mülkiyetin ve paranın yeniden tanımlanma ihtiyacını ortaya çıkaran büyük bunalım, aslında uygarlık krizidir.

Hakeza çökmeye başlayan hiyerarşik yapılar, yöneten/yönetilen ilişkisinin sorgulandığı bir dönemi başlattı. Yatay toplum bir ütopya değildir.

Tarihsel koşullar, tarihsel bir sistem olarak kapitalizmin çöküşüyle, mülkiyetin, paranın ve muktedirlerin tahakkümünden kurtulmak için insanlığa yeni bir imkân sunuyor;

Dizleri üstünde yükselmek veya yeni efendiler önünde diz çökmek; tercih bizim.