GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
27 Haziran 2019 Perşembe

Hiçliğin kör kuyularında

Bir insan hiçliğe neden teşnedir?
Sonluluk ile sonsuzluk duygusu arasında sıkışmışlık ve gündelik hayatta bu sıkışmışlığın saçma kıvamında tezahürü, kafası karışık insanın zihnine hiçliği nakşediyor.
Anlamsızlığın bir kaçış veya sığınış olarak hiçlikle buluşması; çıkışsızlıkta ifadesini bulan bir sitemdir, evrene.
İflah olmaz bir nihilizmin insanı kuşatması, Dünya’nın ahvali ile mütecanis bir haldir.

Varlık ile hiçlik arasında gerilip kalan insan, tanrısal tasarım veya rastlantısal varoluştan itibaren, yetersizlik bilinciyle hemhal hayat tasarlıyor… Ama tanrıyla ama tanrısız anlamlandırıyor varlığını… Veya yaşamın saçmalığını… 

İnsan, eksik ve kusurlu bir yaratık olduğunun farkında; onu akıllı yapan da bu farkındalık hali. Hayat dediğimiz, eksikliğimizi tamamlamak, kusurumuzu örtmek, yetersizliğimizi aşabilmek için yaptıklarımızdan ibaret iken, hayata yüklediğimiz anlam, bir teselli veya bir çığlık olabilir.
 
İnsanın tanrıyı karşısına veya yanına alması, sorduğu veya sormadığı sorularla ilgilidir.
Herşeyin sonlu olduğu evrende, Tanrı, sonsuzluk arayışıdır. Hiçlik ise, gerçek olana, imkânsıza meydan okumadır.

Hiçliğe teşne olmak ve bu hali yazıya dökmek, saçmalığın daniskası… 
Neyseki yazının insanlığa karşı işlenmiş suçların belgesi olmak gibi bir işlevi var…
Hiçlik ve kurallar, “saçma”yı inşa eden ikili...

Uygarlık durumu, insanın varoluş iddiasının tezahürü olarak başımıza açtığımız işlerin dökümüdür. Yani, bütün kötülüklerin anasıdır. 
Gelin görün ki uygar olmak marifet sayılıyor. Bir kalite olarak kabul görüyor.

Anaokulundan başlayıp üniversite bitinceye kadar yaklaşık yirmi yıl boyunca kapatıldığımız konsantrasyon kampı misali okullarda uygarlaştırılıyoruz. Sonra da salıveriyorlar ortalığa… Buna, hayata atılmak, diyoruz…
Hedef, hayat!
O hedefi tahrip ettik. Şimdi, tahrip edilecek yeni hedeflere yöneldik. Bilim sağ olsun!

İnsan, evrende bir bela olarak, kendisi dışındaki bütün canlılar için tehdit oluşturuyor. 
Bu, hiçliğin çağrısı olabilir mi?
Bölgemizde zuhur eden (rivayete göre) 124 bin Peygamber, dört kitap, üç din ve diğerleri; Hiçbiri insan varlığını hiçliğin baskısından kurtarmaya yetmedi.
Kötünün zoraki iyiliği, iyi olanı tanımlamıyor. Hiçliğin körkuyularında çıkışsızlıkla malul insan, neden ve nasıl iyi olacağını bilmiyor; ama iyi olmayı istiyor… Acımasız bir paradoks.