GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
12 Haziran 2019 Çarşamba

Kapitalist sistem endüstri çağını kapatıyor

Sistemde olan biten her şey yine sisteme dönüyor ve sistemin kesintisiz çalışmasını mümkün kılıyor. Sistemin işleyişinde zaman zaman derin krizler ortaya çıktığında da sistem kendini yeniden kuruyor ve dengeye dönüyor. Hep böyle oluyordu…

Ancak bu defa, çatallanmadan sonra ortaya çıkan emareler, sistemin dengeye dönmeme ihtimalini akla getiriyor. Dünya’da üretilen gayrisafi hâsılanın tam üç katı borç yaratan sistem krizde ve dengeye geri dönemiyor. Dünya nüfusunun dörtte üçü yoksul.

Öncüller, yaklaşan sonu işaret ediyor. Tarihsel sistem olarak beşyüz yıldır varlığını sürdüren kapitalizmin kaçınılmaz sona yaklaştığını düşündürecek verilerin varlığı, kapitalistlerce de dile getiriliyor. Öyle ki mülkiyetin ve paranın yeniden tanımlanma gereği işaret ediliyor.

Endüstri çağı sonlanırken, insanlık bir soruya cevap arıyor; Değişimi kimler yönetecek?

Muhtemelen burjuvazi yönetecek. En hazır onlar görünüyor.

Ancak, Dünya pratiğine bakılırsa, değişimin yıkıcı etkileri olacağını söylemek, abartı olmaz. Kapitalist sistemin çöküşü gibi de anlaşılabilecek değişimin ağır bedelleri olacağını düşündüren çok fazla emare var… Uzakdoğu, Ortadoğu, Doğu Akdeniz’de sular ısınıyor.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra açılan kapılar kapanıyor; Liberallerin söyleyecek sözü kalmadı.

Yetmişlerde başlayan serbest ticaret dönemi sonlanıyor. Dünya Ticaret Örgütü önemini yitiriyor. Gümrük duvarlarının arkasında korumacı döneme dönüş başladı.

Piyasada para dolaşımını sağlayan enstrümanlar çalışmıyor. İstihdam politikaları çöküyor. Devlet bütün kurumlarıyla yapısal bir krize girdi. ABD’de devletin kapısına “kapalı” levhası asıldı, kimse oralı olmadı… Erdoğan, devleti sarayına taşıdı, kimse oralı değil…

Dünya ölçeğinde esen değişim rüzgârı ve çökmekte olan değerler sistemi, insanlığı sadece değişime odaklamıyor fakat aynı zamanda, bitpazarında nur beklentisine de yol açıyor.

Batılı toplumlar popülist ve otoriter yönetimlere yöneliyor. Türkiye hakeza yerli ve milli destekli islamcı iktidar ile hemhal bir arayış içinde…

Devletin merkezi yapısındaki aşırı güçlenmeye alternatif olarak görülen yerelleşme ve kentler dünyası fikrinin başkentlere rağmen hayat bulması çok zor. Aksine, merkezi otorite daha güçlü duruma geliyor. Belediyeler, vali ve kaymakamlara bağlanırsa şaşırmamak lazım.

Nihayetinde, korku dağları bekliyor. İnsanlık, yeryüzünü belirsizlik kuşatırken, bilinmeyenin yarattığı korku ve çıkışsızlık duygusunun baskısı altında, güvenli alanlar arıyor...

Bununla birlikte, insanlık, bilişim devriminin yollarına taş döşemeye devam ediyor; bir otoritenin himayesinde kendilerini ulusal sığınaklara kapatan yığınlara rağmen…

Bedeli ne olur onu bilemiyorum ama; hiyerarşik yapıların çöktüğü, yatay toplumun ve eşitliğin gerçek olduğu başka bir Dünya artık mümkündür.