GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
14 Mayıs 2019 Salı

Sustuklarımız

Vesayet ilişkileri ve zorunlu vekâlet ile yürüyen siyasi işleri demokrasi ve temsil adı altında bir şeye benzetme çabalarımız da olmasa, siyaset hepten çekilmez olacak.

Merkezi veya yerel, bütün seçimler beni tedirgin ediyor. Çünkü öyle veya böyle bir yalanın parçası olmak, canımı sıkıyor. Bir âdem oğluna ya da kızına sırf muktedir olduğu için biat etmek, yandaş olmak ve vaatler denen o elma şekerlerini savunmak, zoruma gidiyor.

Her seçimde başımıza geliyor; bir tarafın lehine susmak! Taraf olarak örtülü iktidar ilişkilerini görmezden gelmek, sistemin parçası olmakla aynı şeydir. Yetersiz oy nedeniyle muhalefette olmak, masumiyet karinesi değildir.

Sistemin partilerine aidiyetin başladığı andan itibaren, düşünce ve kendini ifade özgürlüğü sınırlanıyor, gönüllü fikir esareti başlıyor. Aday olan siyasetçi, siyasal alanda, kişiyi kendi lehine susturmanın haklılığına inanıyor. Oy vermeyi düşündüğümüz siyasal parti veya adayın iyi şeyler yapacağına dair bir ön kabul bizi kuşatıyor, aklımızı sınırlıyor.

Siyasal partilerin yazılmayan bir işlevi var ki tam da o nedenle başımız dertten kurtulmuyor; Yaptığımız varsayılan toplumsal sözleşme gereğince, beklentilerimize uygun siyasal parti ve/veya adayları destekliyoruz. Ancak, iktidarda veya muhalefette, oy verdiklerimizin, toplumsal sözleşmenin gerektirdiğini değil ama velinimetleri olan çıkar gruplarının arzularını yerine getirdikleri gerçeğiyle bir türlü yüzleşemiyoruz.

Siyasal partiler, halkları gönüllü olarak devlet tahakkümü altında yaşatmanın araçlarındandır.

Devlet ise, milletin değil, üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutan zümrenin emrindedir.

Efendiler yiyip içtiklerinden arta kalanı, (yani dünya nimetlerinden payımıza düşeni) önümüze koyarak bizleri de sistem içinde tutuyorlar. Buna demokrasi, otokrasi veya monarşi diyoruz. Laftan anlarsak demokrasi oluyor, aksi durumda da otoriter rejim…

İktidar odakları seçimler yoluyla toplumları zapturapt altına alırken, yandaşı olduğumuz siyasiler lehine sustuklarımız veya susturulduklarımız, kendini ifade özgürlüğünden vazgeçiştir. İşte tam buradan “efendiler demokrasisi” zuhur ediyor.

Efendiler demokrasisinde, tersine çevrilen gerçekler üzerinden yönetilen algı operasyonlarıyla aldatılan toplum, efendilerin gerçek niyeti hakkında bir fikir veriyor olmalı.

Medyanın kahir ekseriyetinin efendilere yaranmak için ters yüz ettiği gerçekler, “bireyin haber alma özgürlüğü” adına haber niyetine sunulurken hiçbirinin vicdanı sızlamaz.

Halkla ilişkiler, dedikleri…

Alan memnun, veren memnun, aldatılan mutlu, aldatan mutlu; böylece geçinip gidiyoruz…

Ve bu çevrelerden, bu ilişkilerin içinden; bir ülkeyi, bir şehri yönetecek insanlar çıkıyor.

Bu yüzden olsa gerek, her seçim olduğunda beni bir huzursuzluk alır…

Sonunda, huniyi kafama takıp ben de…

Neyse, yazımı efendi gibi bitireyim…

Her şey çok güzel olacak!