GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
14 Mart 2021 Pazar

Ferayi’dir kızın adı Ferayi…

Şu bizim Milâs, tarih boyunca iki uygarlığa başkentlik etmiştir. İlkin Halikarnassos’tan (Bodrum’dan) önce Karia Krallığına; daha sonra da Menteşe Beyliği’ne.  Menteşe beylerinden Yakup’un oğlu İlyas, av meraklısı, dağlar sevdalısıymış. Silahını omuzladığı gibi, dağlara düşermiş. O dağ senin, bu dağ benim. Hani, bizim Muğla’mızın dağları da dağdır ha. Adam, avcı olmasa bile aç kalmaz Muğla dağlarında. Mevsimine göre çıntar (mantar) toplar, közde kebap edip yer. Mersindi, çilekti, geyik elmasıydı, harnuptu, incirdi, doyurur karnını.

Sözün akışını değiştirmeyelim; İlyas Bey’den bahsediyorduk. İlyas Bey, bir yaz günü Muğla dağlarında av ardında koşuyormuş. Göktepe dolaylarında olacak; dünya güzeli bir Yörük kızına rastlamış. Yörükler yazı yaylada, kışı yazıda (ovada) geçirir. İlyas Bey, bu 378 becene (ıssız) dağ başında bu güzeller güzeliyle karşılaşınca şaşırmış. “İn misin, cin misin?” diye sormuş. Kız, “Ne inim ne cin! Sencileyin bir insanım” demiş.

İlyas Bey tekrar sormuş, “Peki, ne arıyorsun bu dağ başında?” Kız karşılık vermiş. “Kuzularımı, oğlaklarımı güderim. Ya sen?” “Ben mi?” demiş bey, “Av avlayıp kuş kuşlardım ki; bugün bahtım karşıma seni çıkardı. Adın ne senin?”

“Ferayi”.

“Ferayi. Ferayi. Ferayi”

Kız, “Benim Türkmen adımı beğenmedin yalım? (galiba)

“Yoo. Çok beğendim de, düşürmem adını dilimden.”

“Ya senin adın ne? Neyin nesi, kimin fesisin?”

Adım İlyas, Yakup Beyin oğlu İlyas...”

“Ooo. Beyimizin oğlu. Beyimiz onurlandırmış obamızın konduğu yerleri. Ne mutluluk canımıza. Hadi, çadırımıza buyur da, bir tas ayran sunayım sana. Açsındır, çökelek çıkarayım.”

İlyas Bey, Ferayi’nin sunduğu çökeleği bazlamaya sarıp yemiş, tas tas ayran içmiş.

***

Bir yandan da, Ferayi ile evlenmeyi kafasına koymuş, içini açmış:

“Benimle evlenir misin Ferayi?”

Ferayi başını önüne eğip: “Bunu anam-atamla konuşman gerek bey” demiş.

İlyas Bey dönmüş Milas’a. Anasına iletmiş kararını: “Ana can, hep benim evlenmemi ister durursun değil mi?”

Annesi, “Hem de nasıl! Hayrola, buldun mu yoksa gönlünün sultanını?” diye sormuş. İlyas Bey, “Buldum ana. Senden dileğim odur ki; dileğimi bey babama açasın.” demiş. Annesi, “Olur oğul. Kim ki gelinimiz olacak kız?” demiş. İlyas  Bey karşılık vermiş: “Göktepe’de oba kurmuş Yörük kızı Ferayi.”

Bunun üzerine Yakup Bey, adamlarından birkaçını yanına alıp, varmış Ferayi’nin obasına. Hoş beşten sonra da çıkarmış ağzından baklayı: “Gelişimizin sebebi” diye söze başlamış:

“Bahçenizdeki gülü dermeye geldik, sizinle kardeş olmaya geldik. Oğlum bir beğenmiş Ferayi’yi, ben iki beğendim.”

Bey bu, sözü buyruktur. Ferayi’nin babası da mırın kırın etmemiş: “Civan oğlun İlyas’a kız vermek, obamıza şan verir” demiş. Düğün hazırlıklarına tez elden başlanması kararlaştırıldıktan sora konuklar daha oturmamışlar. Muştuyu İlyas’a ve halka vermek için, Milas’a doğru yola koyulmuşlar. Onlar obadan uzaklaşırken, Ferayi’nin ağabeyi Mıstık dönmüş sürüyü yaylatmaktan. Babasına, neler olup bittiğini sormuş.

Babası, “Obamızın başına devlet kuşu kondu oğul! diye girmiş söze; “Yakup Beyoğlu İlyas Bey, bacın Ferayi’ye gönül koymuş ki; babası Ferayi’yi istemeye gelmiş.” Mıstık, “O İlyas olacak Beyoğlu Ferayi’yi nerde görmüş. demiş ve “Anlaşılan Ferayi onunla yavuklanmadan (nişanlanmadan) görüşmüş. Ben bunu ar derim. İlyas kendine başka kısmet arasın” diye eklemiş. Nice ısrar etmişlerse de, “nal” demis, “mıh” dememiş Mıstık...

Ferayi, bakmış ki başka yol yok; İlyas Bey’e, “Beni falan gün Kanlı Kapuz’un (kanyonun) ağzında bekle. Ben çeyizimi sarı mayaya (dişi deveye) yükler gelirim. Oradan da birlikte kaçarız” diye haber salmış. İlyas Bey, atlamış atına, kavil (buluşma) yerine doğru yola düzülmüş. Gelin görün ki; Mıstık sezmiş olan biteni. İzlemiş bacısını.

Kanlı Kapuz’un başında yakalamış: “Demek İlyas’la kaçacaksın ha?” diyerek, çekmiş bıçağını, delik-deşik etmiş biricik bacısını. Sonra da kendini, kapuzun kara derinliklerine atmış. İlyas Bey kavil yerinde, çeyiz yüklü sarı mayayı başıboş görünce, yüreği ağzına gelmiş. Az sonra da Ferayi’nin, al kanlar içindeki cenazesini bulmuş. Bunun üzerine İlyas Bey ne yapmış, bilmiyoruz.

Bildiğimiz bir şey var ki, o da Menteşe halkının bu acılı öyküyü, dünya döndükçe çığrılsın, sevenlerin arasına kimse girmesin diye türküleştirdiğidir:  

Ferayi’dir (Feraye) kızın adı Ferayi de yandım aman / Esmer yarim de aman da Ferayi / Türkmen de kızı, katarlamış mayayı of yandım aman/ Esmer yarim de aman da mayayı/ Ninni ninna ninni ninna/ Ninanay ninanay da/ Amanda aman Ferayi / Demirciler demir döver, tunç olur of yandım aman/ Esmer yarim de aman da tunç olur / Sevip sevip ayrılması güç olur of yandım aman/ Esmer yarim de aman da güç olur / Amanda aman Ferayi

***

Bu güzelim türküyü ve onlarcasını bize kazandıran, öykülerini derleyen Karia’nın, Menteşe’nin güzel insanı Ahmet Günday’ı üç gün önce kaybettik… Şadan Gökovalı ile birlikte gittiğimizde Akyaka’daki harika balıkçı meyhanesinde dinlemiştim canlı canlı… Sonra halk türkücülüğünde özgün biçem-üslup denilince akla ilk Ahmet Günday adı gelir olmuştu aklımıza…

Şimdi bu yazıyı okuduğunuzda bir yerden bulun ve Müzeyyen Senar’dan Ferayi türküsünü dinleyin. Youtube’da Ahmet Günday’ın türküleri de onlarca…

O da unutulmazlar, ölümsüzler kervanına katıldı.