GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
1 Kasım 2017 Çarşamba

Duyulacak çok ses var..

Bugünlerde kentimizde gözle görülen bir hareketlilik var, sanat alanında… Başta Büyükşehir olmak üzere, tüm yerel yönetimler de art arda düzenledikleri kültür-sanat etkinlikleriyle İzmir’de bayram havası estiriyorlar. Her belediye bir gazeteci mangasına iş verdiği için (unutmadan arkadaşlarım adına teşekkür de edeyim!), belediye muhabirlerine gerek kalmadığını düşünüyor medya patronları… Ayrıca profesyonel topluluklar da, PR destekleriyle hem konvansiyonel medyada, hem de yeni-medyada kendilerine yer bulabiliyorlar artık. Bir de medyada yer bulamayan sanat etkinlikleri var doğal olarak… Ben onlardan birkaçına yer vermek istiyorum bu yazımda.

İlki gencecik bir müzik grubu Moli… Üniversiteli öğrencilerden oluşan bu grubun Ege Üniversitesi Etnoğrafya Müzesi’nde verdikleri iki konserin de tanığı oldum; her ikisinden de gençler adına gurur duyarak ve mest olarak ayrıldım. İdris Ersan Küçük liderliğinde Emre Solmaz, Alperen Bayraktar, Su Tamay, Damla Sarıhan, Tuncay Ergün, Murat Ali Sargın ve Oğulcan Özcan’dan oluşan grup, ‘Lakatka’ adını verdikleri konserlerinde, müthiş bir Karadeniz yolculuğuna çıkardılar bizleri. Bu kez bölgenin çok da aşina olmadığımız şarkılarını dinledik büyük bir keyifle…

Sürekli okurlarım bu güzel coğrafyanın etnik değerlerine ne kadar meraklı olduğumu bilirler… ‘Moli’ de, “ özellikle hayvanları beslemeye yarayan ve kış için saklanan kuru ot” anlamında, Karadeniz yöresinde kullanılan bir yerel bir sözcük… Bu bölgede konuşulan diller, inanışlar ve etnik yapı hiçbir yörede olmadığı kadar çeşitlidir bilirsiniz. Türkler, Ahıska Türkleri, Gürcüler, Megreller, Lazlar, Abhazlar, Çerkezler, Varyahlar, Lezgiler, Dağıstanlılar gibi… Evet, farklılıklarımızla güzeliz ve zenginiz, ancak ne yazık ki zamana yenik düşüyor (bizi biz yapan) birçok özelliğimiz. Gelenek görenekler içinde zamana direnmeye çalışanlar ise, mutfak alışkanlıklarımız ile halk şarkıları ve halk dansları…

Moli’deki gençlerin yaptıkları şey, aslında bu anlamda çok değerli… Bir yandan sanat icra ediyorlar, bir yandan da Karadeniz’in bilinmeyen ya da unutulmaya yüz tutmuş ezgilerini dillere dolamaya çalışıyorlar. Hepsi de EÜ Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı öğrencisi pırıl pırıl gençler… İnsan onları dinlerken hem keyifleniyor, hem de Türkiye’nin geleceği adına umutlanıyor. Ben onlarda sahne ışığı denen şeyi de gördüm. Dilerim yolları açık olsun, biz de onları dinlemeye devam edelim.

Kısa bir süre önce yitirdiğimiz gazeteci ağabeyimiz Doğan Yurdakul’un yaptığı Karadeniz araştırmalarını yakından takip ederdim. Grup Moli’yi dinlerken aklıma geldi Yurdakul’dan öğrendiklerim:

“Tulumla oynanan horonlar, Çayeli’nden Trabzon’a doğru gidildikçe bıçakla kesilircesine yerini kemençeye bırakırlar. Lazlar ve Hemşinliler horonu tulum eşliğinde oynarlar. Laz oyunları ve Hemşin oyunları, figür ve ritim özellikleri bakımından neredeyse aynıdır. Ancak horon oyununu Lazların daha hırçın, sert ve haşin oynadıkları; Hemşinlilerin ise daha estetik ve yumuşak bir tarzda yorumladıkları görülür. Danslarda ortaya çıkan bu durum, aslında her iki halkın kişilikleri hakkında de önemli ipuçları verir bize.”

O yüzden şarkı, türkü, halk dansı deyip geçemiyoruz; coğrafyanın tüm özelliklerini taşımaları bakımından bize çok şey anlatıyorlar çünkü...

Moli’nin verdiği ‘Lakatka’ konserinde, birbiriyle uyumlu vokaller ve ustaca hakkı verilen enstrümanlar (kemençe, tulum, panduri gibi) eşliğinde dinlediğim şarkılardan bir iki tanesini çok beğendim. Grup üyelerinden bir genç kızın dedesinden derlediği Çerkez ninnisi ile Ahıskalıların müthiş türküsü ‘Dilfez’ örneğin… Köyden kente gelince “kendini bir havalara kaptıran” Dilfez’in hikâyesi gerçekten keyifli… (Meraklısı arama motorundan sözlerine bakabilir.)

Bu arada hemen söyleyeyim, ‘Müzede Müzik’ etkinlikleri devam edecek. Bu yıl 7 Kasım’da Nurdan Tezel’den “Türk Müziğinde Keman ve Kadın”; 5 Aralık’ta Hale Yamaner Okdan’dan “İzmir Kadın Türküleri”; 2018 de ise 16 Ocak’ta Emre Oral Burç’tan, “Erfâne”, 6 Mart’ta Özge Gülbey Usta’dan “Tarihin Sesi”, 17 Nisan’da da Zeynel Demir’den “Erzurum’da Âşıklık Geleneği”… Yolu düşenler kaçırmasın.

***

Diğer ikisi sergi… 30. yaşını kutlayan ‘İyi Bir Komşu’ temalı 15. İstanbul Bienali, 32 ülkeden 56 sanatçıyı ağırlarken, “ev-mahalle-aidiyet” kavramlarını da tartışmaya açtı. Son dönemde bizi de yakında ilgilendiren tüm dünyadaki ‘inşaat deliliği’ ise oldukça geniş yer buldu bu tartışmada diye yazmıştım daha önce.

15. Bienal’in bir ucu İzmir’e de dokundu ve Fransız Kültür Merkezi’nde açılan ‘Yer Düşü’ sergisi ile İzmirlileri selamladı. Dikkat çeken işlere imza atan Gözde İlkin’in ‘Yer Düşü’ adlı sergisi, 2009- 2017 yılları arasında üretilmiş üç eserden oluşuyor aslında. Sanatçının 2009 yılında ürettiği “Hususi Pasaport” adlı eseri sınırlar, göç ve ülkeler arası komşuluk ilişkilerine odaklanmış. Aklınızda olsun

***

Bienal’in rüzgârı yurtdışında da esti, Ege adalarına kadar uzandı. Volkan Aslan’ın Evim Evim Güzel Evim’ adlı video yerleştirmesi ve resim sergisi, Midilli Belediyesi Sanat Galerisi’nde açıldı. 1924 yılına kadar dedesi Midilli Âyanı olan Halim Bey’in konağı olan galeri binasındaki etkinlik, Belediye ve Elgiz Müzesi işbirliğiyle düzenlendi ve adada özellikle de genç nüfusun büyük ilgisini çekti.

Sesini duyuramayanların sesi olmaya devam edeceğim, bizi izlemeye devam edin.