GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
13 Ekim 2011 Perşembe

Yoksullar da isyan eder…

Yeryüzünde huzursuzluk var. Giderek artan protesto gösterilerine şiddet hakim olmaya başladı. Kapitalist sistemin içinden geçtiği küresel bunalım, devletlerin elini kolunu bağlıyor. Çözüm için başvurulan çare: Polis.
“Bu gidiş, yoksulların isyanına dönüşür mü?” Akıllarda bu soru var.
 
Yeryüzünde yaşayan her insan, “dünya nimetlerinden yararlanmak” hakkına sahiptir; üretilen zenginlikten, yaratılan değerlerden payına düşene sahip olmak ister.
Servet paylaşımı adil olabildiği ölçüde işler yolunda gider dünyada.
 
Aslında, kapitalist sistemde adil servet paylaşımı hiçbir zaman gerçekleşmedi; fakat kapitalistlerin arzuladığı ölçüde istikrarı sağlayacak ve sürdürecek servet paylaşımı iyi kötü sağlandı:
İşçi sınıfına ölmeyecek kadar beslenme, barınma ve sağlık hizmeti; orta sınıflara biraz daha iyi koşullar; köylüler zaten kapalı ekonomide başının çaresine bakıyor.
Fakat sosyalist sistem alternatif olmaktan çıkarak kapitalist sistemi tek başına bıraktıktan sonra, tek kutuplu dünya düzeninde, kapitalistlerin küreselleşme politikaları dengeyi yoksulların aleyhine adam akıllı bozdu.
Zenginler daha zengin olurken, yoksullar sayıları artarak daha da yoksullaşıyor.
 
Yoksullar dünya nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturuyor. Ve sistem vaat ettiği hiçbir şeyi veremedi onlara; sanki gözden çıkarıldılar…
Yoksullar artık kaybedecek bir şeyleri kalmadığını fark etmeye başladılar;  binlerce yılın mirası olan ezilmişliğin öfkesiyle bir kere ayağa kalkarlarsa, bu defa ne düzen ne sistem kalır, her şeyi yıkar geçerler.
 
İş yok. Sosyal güvenlik yok. Eğitim yok. Sağlık güvencesi yok. Güvenlik yok. Adalet yok.
Yeni dünya düzeninde toplumlar ya bu haklardan yoksun yaşıyor ya da bu hakları büyük ölçüde parayla satın alıyor.
Dünyada yaşayan yedi milyar kadar insandan en fazla iki milyarı sosyal refah devletinin sağladığı -orada da sorun var- haklardan yararlanabiliyor.  
Dünyayı sadece parası olanlar için yaşanabilir kılan muhafazakarlar ve liberaller bu kadar çok hatayı kaldıramayan sistemin nasıl ayakta kalacağını artık bilmiyor.
Her tarihsel sistem gibi kapitalizmin de yolun sonuna gelmiş olabileceği konuşuluyor.
 
Yoksullaşan orta sınıflar ve yoksullar, dünya ölçeğinde yaşanmakta olan krizi aşmak için alınan önlemleri protesto ediyor.
Ancak, kapitalistlerin sonsuz sermaye birikimi uğrunda yoksullaştırdıkları halklara bu derin krizin faturasını ödetmek konusunda ısrarlı olacakları görülüyor.
Bu koşullarda, mazlum halklar, ya munis davranıp önlerine konan faturayı bir kere daha ödeyecekler ya da başkaldırıp ödemeyi reddedecekler.
Birinci durum, kapitalistlerin başarısı olacaktır. Ancak, başarı şansları olduğunu söylemek aşırı iyimserlik olur.
İkinci durum, bildiğimiz dünyanın sonunu getirecek büyük bir kalkışmayı başlatacaktır: Yoksulların isyanı.
Bu defa, kapitalistlerin yıkıp yeniden yapma şansları muhtemelen olmayacak.
 
Küresel düşünmeyi marifet sayan muhafazakarlar ve liberaller, küresel tahakküm politikalarına karşı çıkan insanları, başkaldıran sosyalistleri yıllardır “dinozor” olarak niteleyerek dalga geçiyorlardı. Uluslararası sistemin sadık bendelerine sormak gerekir “o dinozorlar” şimdi ne oluyor?
Bugün artık biliyoruz ki, sosyalistlerin yaptığı Kapitalizm eleştirisi doğruydu. Karl Marx’ın başyapıtı “Kapital”den hala öğrenecek çok şey var.
 
Yoksullar, Mülksüzler, Sosyalistler, Anarşistler; başka bir hayatı mümkün kılacak bilgeliğe sahipler. Bu bilgelik, yoksulların isyanı ile buluşursa, yeni hayatın kapıları açılır.
 
Unutmamak lazım, bütün peygamberler, ezilenlerin, mülksüzlerin, yoksulların önüne düşüp çığır açtılar.
Ne ki, yoksullar yine yoksul, mülksüzler yine mülksüz ezilegeldiler; bir yerde hata yapıyor olmalılar.
 
Yoksulların isyanı dünyanın çehresini bir kere daha değiştirebilir; fakat sonrasında yüzleri güler mi, orası meçhul. Muktedirlerde oyun bitmez.
 
NOT: “Oyun bitmez” deyince aklıma geldi. “CHP’de muhalifler imzaları tamamladı mı?” Ben söylenenlerden ve yazılanlardan bir şey anlayabilmiş değilim.
312 imzanın nasıl toplandığı veya toplanamadığı konusundaki muğlaklık insanı korkutuyor. Bu kafalarla nereye kadar…