GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
25 Eylül 2012 Salı

Ya bitecek ya da…

Günlerdir silahsız askerimizi/polisimizi, korumasız savcımızı, hastane polisimizi, gariban köylümüzü hunharca, adice ve de kalleşçe katleden terör örgütüne lanet yağdırarak uyanıyoruz. Gidenlerin arkasından ağlayacak yaş kalmadı göz pınarlarımızda.
Terör örgütü kalleş yüzünü saklamıyor artık.
Sözde özgürlük mücadelecileri…
Sözde gerillalar!
Sözde hak savunucuları…
Korumasız bir savcıya/hastane polisine arkadan yaklaşıp sinsice vurmanın…
Silahsız askeri taşıyan otobüsleri kilometrelerce öteden hunharca saldırmanın...
Masum köylüleri kurşunlayıp su kanallarına atmanın…
Sivil vatandaşları bombalayıp henüz 1 yaşındaki çocukları bile katletmenin…
Güvenlik güçlerini taşıyan ‘servis araçlarını’ bombalamanın…
Özgürlükle, hak savunuculuğuyla, Kürtlükle, Türklükle ne ilgisi olabilir? 
Güpegündüz kalleşliktir bunun adı.
Sadece Türkçe’de değil tüm dillerde kalleşliktir hem de.
Kürtçe’de de kalleşliktir Zazaca’da da Rumca’da da Ermenice’de de…
İnsanlığın, barışın, kardeşliğin kelime anlamı nasıl tekse kalleşin anlamı da tekdir.  Sinsice yaklaşıp, arkadan vurandır Kalleş…
Hala bunlara ‘gerilla’ diyen/diyebilen ‘çiçek çocukları muamelesi yapan’, bayramlarda kucaklaşan, en küçük bir sempati besleyen varsa Van Devlet Hastanesi’ndeki polisimizin vurulma anını izlesin ve yeniden düşünsün.
 
İhanetin, kalleşliğin diz boyunu aştığı güzel ülkemde çözüm makamı olan siyaset kurumu ne yapıyor dersiniz? Tek ses, tek yürek olabildiler mi bu süreçte?
İktidarı ve muhalefetiyle tek ses tek yürek…
Ne yazık ki olamadılar, olmadılar. Sözüm ona aydınlar, sözüm ona sivil toplum örgütlerinin önemli bölümü başını kuma gömen deve kuşu gibi, gün geçtikçe derinleşen sorunu görmezden gelirken siyaset kurumunun derdi/hesabı malumdu.  
Hemen hepsi selden kütük kapmanın peşindeydi yani. İktidar cephesi, olan bitenin üzerini örtüp  kan kaybını olmasa da oy kaybını azaltmaya çalışırken muhalefet, çelişkili açıklamalarla neyin peşinde olduğunu gösterdi. 
*
Mesela dedim geçenlerde…
BDP dışındaki tüm siyasi partiler…
Tüm ülkede, 81 vilayet, 3 bin ilçe/kasabada teröre lanet için ortak bir eylem yapsa.
Kol kola yürüseler mesela…
Ya da sessizce otursalar…
Tek bayrağın altında toplansalar…
Gerekirse slogan bile atmadan dağılsalar.
Binler, on binler, yüz binler, milyonlar…
Mümkün mü?
Bence mümkün…
Hatta bence çözüm için atılacak ilk ve en büyük adım bu.
Önce omuz omza yürü… Ardından aynı masaya otur, ortak bir strateji belirle. Ve bu işi bitir!
Kan üzerinden siyaset yapma, selden kütük kapma işini bırak.
*
Ama nerdeeeee… Bugünün Türkiye’si ve bugünün siyasetçileri için ancak hayal olurdu bu tavır, zaten oldu da... Başbakan Erdoğan’ı izledim birkaç gün önce. Terör belasıyla onlarca yıl mücadele edip galip gelen kimi ülkelerden örnekler veriyordu. İngiltere’den İspanya’dan… İktidarla muhalefetin nasıl kol kola girdiğini anlattı uzun uzun… Haklıydı, olması gereken ortak düşmana karşı omuz omuza mücadele etmek, birlikte ağlamak, birlikte yürümekti. Ama bu atmosferin olmamasından sadece muhalefet de sorumlu tutulamazdı. Başbakan çuvaldızı başkasına batırırken iğneyi kendine değdirmeye çekiniyordu. 

Kısaca eylemleriyle söylemleri tutmayan, samimiyetsiz bir siyasi yapıyla mümkün değildi bu.
Oysaki umutlanmıştık yazın başında... Kılıçdaroğlu, ‘Terör ve Kürt sorununa’ ilişkin çözüm için Erdoğan’ın kapısını çalmış, iki lider birlikte ortak derde derman olmak için görüntü/poz vermişti. Ama MHP’den yani küçük muhalefetten randevu alamamıştı aynı Kılıçdaroğlu... 
Dolayısıyla a
rkası gelmedi bu tablonun…
Yazın tatildeki TBMM’yi ‘terör gündemiyle’ toplantıya çağıran CHP’ye AK Partili Hüseyin Çelik’in yanıtını hatırladıkça hala dişlerimi sıkıyorum sinirimden.
’3-5 Mehmet şehit düştü diye meclisi mi toplayacağız’ diyen AK Parti sözcüsü, sadece şehit yakınlarını, gazileri değil milyonların yüreğini burkmuş, kabuk bağlayan yaraları kanatmıştı. MHP, CHP’nin bu çağrısına da yanıt vermiyor, 'siyaseten' iktidarın yanında durmayı yeğliyordu. 
Sadece PKK’nın siyasi uzantısı BDP’yle sınırlı kalıyordu bu çağrı.
*
İktidar ana muhalefeti BDP ile aynı çizgide gösterip yok etmeye çalışır;
Ana muhalefet iktidarı şehit istatistikleri üzerinden vurup, yıpratmaya uğraşır,
Küçük muhalefet, bu süreçte 'kendi geleceği için' doğru noktada konuşlanmaya şartlanır;
En küçük muhalefet, dağdaki kalleşlerle sarmaş dolaş poz verip, koklaşırsa…
Biz bu sınavı veremeyiz arkadaş…
Diyorlar ki, terörün dış bağlantıları var. ABD, Rusya, İran, Suriye, İsrail vs…
Doğrudur, inanıyorum hatta herkes inanıyor.
Lakin içerideki manzara/hal böyleyken dışarıya ne hacet!

Son sözüm şudur. 
Eski Başbakan Tansu Çiller’in literatüre geçmiş bir sözü vardı terör karşısında.
Ya bitecek, ya bitecek!
Bugünse durum aynen şöyledir.
Ya bitecek ya biteceksiniz.
Her gün gerilen, içine atan, dolan bu halk, terörü bitiremezseniz topunuzu/hepinizi bitirecek.
Bir daha çıkmamak üzere sandığa gömecek hatta. Siyaset sahnesinden silecek!