GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
19 Ekim 2011 Çarşamba

Türkiye'de Türk olmak

Türk kimliği, çocukluğumdan itibaren Türklük algımda oluşan değişime bağlı olarak yaşamımın her döneminde yeniden keşfettiğim, kimi zaman barışık kimi zaman kavgalı, farklı bir boyutunu kavradığım kimlik olagelmiştir.
 
Batılılaşmanın “Avrupai olmak” gibi algılandığı ilk gençlik dönemimde, geleneksel olandan, doğu kültüründen, doğulu olan her şeyden,  modern olmanın gereği (!) uzak dururdum. Modern ve çağdaş olmayı böyle belletmişlerdi.
 
Alaturka/Alafranga denkleminde, Avrupa cenahında alafranga takılmanın moda olduğu zamanlarda, kültür normlarını Avrupa değerlerine endekslemek, yaşam kalitesini belirleyen değerleri Avrupa’dan apartmak, kısacası “Avrupai olmak” çok önemliydi.
Avrupalı olamadığı için Avrupai olmakla yetinen büyüklerimden, uygarlık, çağdaşlık ve modernlik yolunda feyz alarak aydınlanmaya başladıktan sonra, batılılaşmayı Avrupa hayranlığı zannederek ilk gençlik yıllarıma ulaştım.
O yıllarda, Türkiye’de büyük şehirlerde yaşayan “Türk olmak” böyle bir şeydi.
 
Gençlik yıllarımda, Avrupa hayranlığından uzaklaşıp Aydınlanma düşüncesine yönelmişken, ABD gerçeğinin ayırdına vardım; toplum yavaştan Avrupaileşmekten Amerikanlaşmaya doğru evriliyordu.
Beatles dinlemek, standartları yaran bir tür başkaldırıydı.
Devrimci gençlik ABD’ye karşı anti emperyalist mücadele verirken, “amerikan tarzı hayat” toplumu sarıp sarmalıyordu.
Sonraki yıllarda, devrimci dostlarımın nasıl “Amerikan Rüyası”nın peşine düştüğünü gördüğümde anlamıştım ki, artık “Türk olmak” iyi İngilizce konuşmayı, ABD’den master’lı olmayı, Amerikalı gibi yemeyi, giyinmeyi, yaşamayı gerektiriyordu.
Avrupa değerleri, yerini amerikan değerlerine terk ediyordu.
 
Bu dönemde, Avrupa’nın Aydınlanma düşüncesi ile Amerikan pragmatizminin arasına sıkışıp kalmış bir kuşağın mensubu olarak, Türklüğümü yeniden sorgulamaya başladığımda, doğu-batı paradoksunda, Avrupa ile Amerika arasında gidip gelen bir kimlik altında ezildim durdum.
Bu dönem, aynı zamanda Türkiye’nin dünyaya açıldığı dönem olarak tanımlandı.
 
Türkiye dünyaya açıla dursun, o yıllarda, Kürtler kendi partilerini kuruyordu. Bir Kürt dostum, Ankara’da kurultaya davet edince, çok şaşırmıştım. Bana, demokrat bir aydın olarak bu harekete destek vermem gerektiğini, söylüyordu.
İtiraz etmiştim. Kimliğimi göstererek sormuştum; “Peki, ben kimim?” Ardından şunları söylemiştim; “Türk olmak etnik bir aidiyeti gerektirmiyor. Bu ülkede yaşarken kendimi bir ırkın mensubu gibi hissetmiyorum. Fakat sizler bir ırk olarak öne çıkıyorsunuz. Benim karşıma Kürt realitesini dikiyorsunuz. Halbuki, bu topraklarda birlikte yaşamak için ortak irade oluşturulurken etnik aidiyet geri plana itilmişti. Mutabakat bozulursa, bu ülkede hiçbirimiz barınamayız.”
“Türk olmak” bu defa da, karşıma böyle çetrefil bir sorun olarak çıkmıştı; kültürel kimlik boyutuyla elan bu zorlu sınavı vermekte.
 
Milliyetçi hareketin Türk tanımı bana “Altaylar” kadar uzak olduğundan, Türklüğün ırka dayalı tanımından hep uzak durduğumdan,“Türk olmak” meselesine o açıdan hiç bakmadım. “Önce Türk müyüz, müslüman mıyız!” diye tartışanlara hiç ilgi duymadım.
Ama Türklüğün Asyalı kimliğini öne çıkaran ülkücü versiyonu, yaygın olmamakla birlikte, toplumda belli bir karşılık bulmaktadır.
 
Son dönemde, tek kutuplu dünyada, bir taraftan toplum amerikanize olurken bir taraftan da sosyalist hareket sönmeye başlayınca, sol düşünce kendini gözden geçirmeye başladı; muhafazakar/liberal ittifakı iktidarın tek adayı oldu. 
Dünyaya açılan Türkler, yeni dünya düzeninde, liberal destekli muhafazakarların iktidarında, islamcı kimliği öne çıkardı.
Geçen yüzyılın sonunda, küresel sistemin öngördüğü gibi, İslamiyet yükselişe geçti.
Bana da, yeniden Türklüğümün nitel değişimini sorgulamak düştü: İslamcılar ve Kürtler tarafında kuşatılmış bir kavram olarak “Türk olmak” ne demek?
 
Şimdi, “Türk olmak” kavramının bir ömre sığan savrulmalarını düşünüyorum. Türklük kültürel bir kimlik iken; Turancı olmak, Avrupai Türk olmak, Amerikan tarzı Türk olmak, Sünni Türk olmak, Alevi Türk olmak, Arap kültürüne biat eden müslüman Türk olmak, Hıristiyan Türk olmak, Musevi Türk olmak, Ermeni Türk olmak, Rum iken türkçe konuşan müslüman Türk olmak, doğulu Türk olmak, batılı Türk olmak, Modern Türk olmak, Atatürk milliyetçisi Türk olmak…
Hepsini olduk ama bu topraklarda bir arada yaşamaktan hiç vazgeçmedik.
 
Sonunda, yeni anayasa ile birlikte, “yurttaş Türk olmak” imkanına kavuşacağız!.. Görünen o ki, kimlik sorununu, “yurttaşlık” kavramıyla çözüme kavuşturmayı deneyecekler. Önemli olan yurttaş olmak, “Türk olmak” değil…
Ve bugün yine 24 şehit, 18 yaralı var: Yurttaşlar yurttaşları mı öldürüyor?
Kimse kendini kandırmasın; Anadolu bir kere daha Barbarların işgali altında.
 
Türk halkını düşman olarak görenlerin ve Arap çöllerinde kendilerine yeni kimlik arayanların arasında, İngiliz sömürgesi olmayı tercih edenlere rağmen, “Türk kalmak” ne demek? Şimdi, bir Türk olarak bu deneyimi yaşıyorum.
 
Anadolu’nun uygarlık yapıcı kozmopolit yapısı barışa programlıdır. Bunu tersine çevirmek isteyenler mutlaka hüsrana uğrayacaklar.
Türk halkının başı sağolsun!