GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Mart 2013 Çarşamba

Türk olmak…

Türk kimliğiyle sorunu olanlar ve sorunu olmayanlar arasında oluşan gerilim hattında, Türkiye gerildikçe geriliyor.
Türk ulusunun ve ulus egemenliğinin tasfiye sürecini, korku filmi izler gibi izliyoruz. Ve görüyoruz ki, hiç olmadık insanların bile aklı karışık.
Son olarak, CHP Parti Meclisi olağanüstü oturumunda, İzmir milletvekili Alaattin Yüksel yaptığı konuşmada; “Kürtlere, Lazlara, göçmenlere zorla Türküz dedirttik. Bu yöntem hiçbir sorunu çözmedi.” Demiş.
Sayın Yüksel yaptığı konuşmayla kime ne mesaj vermek istedi, bilemiyorum; ama Lazları ve göçmenleri çok şaşırtan bu sözler, amacını hayli aşmış gibi görünüyor. “Yenilikçi” cenahta olduğunu göstermenin yolu bu olmamalıydı.
 
‘Türk olmak zoruna gidenler’ artık Ego’larını kontrol edemiyorlar. Bastırılmış duygular gelişigüzel ortalığa saçılmaya başladı.
Türk kimliğini benimsemiş milyonlarca insanın duygularını ve seçimlerini hiçe saymanın mutlaka bir bedeli olacaktır.
Kürtlerin Türk kimliğini istemediklerini beyan etmeleri anlaşılabilir bir durumdur. Etnik kimliklerine dair taleplerine elbet de itiraz edemeyiz.
Ancak bu taleplerin ortaya çıkaracağı sosyal sorunlar, Kürtlerin kendi başlarına altından kalkamayacağı meselelerdir. Hal böyle iken, Türkler adeta yok sayılarak yapılan müzakereler çok düşündürücüdür.
Bugün için izlenen yolun Türkleri fena halde kışkırttığını görmezden gelenler; “Kürt meselesi”nden çok daha kritik bir “Türk meselesi” olduğunu, çok acı tecrübelerle öğrenecekler. Sessizlik yanıltıcıdır.
 
Ulus ve egemenlik meselesini tartışmaya ihtiyaç var. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi tabu olmamalı.
Ulus devletin yapısal sorunları olduğu bir gerçek. Yurttaşlık kavramının yeniden tarif edilmesi, artık sosyal bir zorunluluktur.
Bütün bunlar konuşulabilir. Türk toplumun temel itirazı; bu meselelerin TBMM’de değil de İmralı’da görüşülüyor olmasıdır.
İmralı’dan çıkacak mutabakatın “toplumsal mutabakat” sağlamayacağı kimsenin meçhulü değil.
 
Kürt açılımının başlatıldığı son süreçte, Türk olmak ve Türkçe konuşmak, neredeyse zalimlerin kimliği ve dili gibi algılanır oldu.
“Türk olmak” bir defo değildir. Bu kimliği benimseyen milyonlarca insan, etnik kökeninin Türk olmadığını biliyor ve kültürel bir kimlik olarak Türklüğü benimsediğini söylüyor.
Farklı etnisitelerden gelen halklar bu topraklar üzerinde “Türk kimliği”ni benimseyerek bir devlet oluştururken ne yaptığını pekâlâ biliyordu.
Bu tercihimizden ötürü kimsenin, bizleri, ne yaptığını bilmeyen “budala” yerine koymaya hakkı yok.
Kürtler bu birlikten memnun değillerse çekip gidebilirler, buna hakları var. Ama Türklerin kimliklerinden ve devletlerinden vazgeçmeleri olacak şey değil.
 
Türk etnisitesinden olmadığı halde Türk kimliğini en ufak baskı yaşamadan seçmiş bir aileden geliyorum ve bu kimliğin bende hiçbir bir rahatsızlık yaratmadığını kendi hayatımdan biliyorum.
Soyadı kanunu çıktığında, herkes Türk adlarını tercih ederken, Türkçe olmayan aile lakabını soyadı olarak alan aileme kimseler Türklüğü dayatmadı.
Ne dini kimliğin ne de başka etnik kimliklerin “Türk kimliği”nin yerini tutamayacağını en iyi bilenler, Türk etnisitesinden olmayan Türklerdir.
Bin yıldır kimse kimseyi zorla Türkçe konuşturmuyor; bugün bu coğrafyada Türkçe konuşuyorsak, bunun her şeyden önce Türk dilinin başarısı olduğunu teslim etmek gerekir.
“Türk olmak” bir defo değil ama bir kalitedir.