GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
26 Nisan 2011 Salı

Seviyeye dikkat!

YGS’de şifre…
Ales’te kitapçık skandalı…
Basılmayan kitaba baskın!
İnsanlık Anıtı’na idam!
Ortadoğu’da dibimize kadar sıçrayan/sıçratılan isyanlar.
Özgürlük/demokrasi kılıfı altında oluk oluk akan/akıtılan kan ve gözyaşı…
Doğu/Güneydoğu’da bilindik senaryonun bilmem kaçıncı bölümü!
Verilen değil, sokakta alınan haklar!
Hesaplaşma ve intikam duygusu kokan Ergenekon Davası ve iyice köşeye sıkışan basın özgürlüğü…
Her geçen gün artan yoksulluk!
Anlayacağınız milletin asabı yeterince bozuk!
Bunun için gereğinden fazla neden var çünkü.
Sorun çok, çözüm yok!
Çözümün yeri/yolu, adresi belli… Sandık ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tabi ki…
Tarih 12 Haziran!
AK Parti’den yani iktidardan doğrularını koruyup hatalarını görmesini, muhalefetten de ciddi projelerle halkı ikna etmesini bekliyoruz.
Dediğim gibi ciddi projelerle… Alıntı, çalıntı, altı boş, içi boş, aptal/saptal vaatlerle değil!
Çünkü bu millet artık yemiyor, kanmıyor.
İki anahtar vaat edip önüne gelen ilçeyi il yapma vaadiyle oy alma dönemi geride kaldı.
‘Kim ne verirse 5 kuruş fazla’ vaat eden Demirel’in devri de kapandı.
Mazota 1 lira, fındığa 8 lira verip, konserlerle, köfte ekmeklerle oy almaya çalışan, tarihin en büyük medya kampanyasıyla huzura çıkan Cem Uzan’ın durumu da ortada.
Şimdinin politikacıları inandırıcı olmak, kalplere girmek, beyinleri ikna etmek durumunda… Bu ülkenin sokağa atacak tek bir günü bile yok.
Burada en büyük iş liderlere düşüyor.
Liderler her şeyden önce doğru bir üslup kullanmalı ve doğru bir hedef tayin etmeli kendilerine.
Belki de siyaset hayatı boyunca Baykal’ın ağzından çıkan en doğru ifade, ‘İlla da iktidar olunacak diye bir şey yok, muhalefet yapmak da erdemdir, önemlidir” sözüydü.
İlk bakışta anlaşılamayan hatta bir miktar tepki de çeken bu sözün ne anlama geldiğini yavaş yavaş kavrıyoruz.
İktidar olmak için ya da iktidarda kalmak için kılıktan kılığa girmeye, kendinden, fikrinden tavizler vermeye özetle takiyye yapmaya gerek yok’ diyordu Baykal.
Hem kendisine yönelik ‘başarısızlık’ iddialarına yanıt veriyor hem de önemli bir doğrunun altını çiziyordu. İdeolojik duvarların yıkıldığını biliyoruz. Sağcıların solda solcuların da sağda siyaset yapmasına alıştık artık. Ama iktidar ve muhalefet partilerinin sadece aday profiliyle değil seçim beyannameleri hatta eylem/söylem yönüyle de birbirinin ikizine/benzerine dönüştüğü bir süreçten geçiyoruz.
 
Başbakan ile Bahçeli arasındaki ‘Bozkurt’ polemiği siyasetimize yakışmadı.
Kılıçdaroğlu’nun ‘Ana a. a’ diye tekleyip, muzır bir gülümsemeyle ‘gerisini getirmeyeyim’ deyişi hiç şık olmadı.
Dahası Kılıçdaroğlu’na yakışmadı.
Efendim neymiş, Başbakan Erdoğan da ‘Al ananı da git’ demişmiş.
Yani Başbakan’ın kendisini taciz eden bir çiftçiye ‘al ananı da git’ demesi doğrumuydu?
CHP altın bulmuş gibi bu sözü bayraklaştırıp, afişlere taşıyarak, tepine tepine üzerinde siyaset yapmadı mı yıllarca?
Yaptı. Yapmakta haklıydı da.
O gün yanlış olan bu ifade (kimilerine göre küfür) bugün Kılıçdaroğlu’nun talihsiz gafını temizlemeye, onu aklamaya yeter mi?
Bence yetmez. Yetmediğini göreceksiniz de.
*
Türk siyasetinin sakin gücü, Gandi’si olmaya namzet Kılıçdaroğlu, alanda kendini kaybetmeye başladı. Daha da garip olan ise ‘dil sürçmesi’ sonucu olduğu çok belli olan bu küfür girişiminin arkasında durulmaması…
Miting sonrası başta Başbakan Erdoğan’ın annesi olmak üzere tüm annelerden özür dilemesi gereken Kılıçdaroğlu, ‘Ben ayağını denk alsın demek istedim’ gibi komik bir açıklama yapmakla yetindi. Bu açıklama yapılan hatayı örtmediği gibi Kılıçdaroğlu gibi milyonların umudu olan bir ismin inandırıcılığına zarar verdi.
Belki küçük bir özür onun da insan olduğu gerçeğini hatırlatacak bir o kadar da erdemli duruşu nedeniyle takdir görmesini sağlayacaktı.
*
Olabilir. İnsanlık hali… Hangimiz küfür etmedik ki hayatımız boyunca? Ya da hangimizin dili sürçmedi? Yanlış bir ifade kullanmadık. Zor durumda kalmadık.
Anlaşılan o ki Kılıçdaroğlu’nu birileri yolsuzlukla itham etmiş.
O da bu duruma çok bozulmuş, kızmış.
Haklı olarak tabi ki…
Yolsuzluk iddiası onurlu bir insan için ağırdır.
Kimi dava açıp yargı yoluyla arar hakkını kimi doğrudan kavgaya tutuşur.
Kılıçdaroğlu’nun tansiyonunu çıkaran da bu iddiaydı.
Tam küfürü basacakken miting alanında milyonların önünde olduğunu anladı. Duraklayıp yutkundu. Muzip bir ifadeyle ‘gerisi getirmeyeyim şimdi’ dedi.
Yolsuzluk suçlamasının parçası haline getirilmeye çalışılan onurlu bir siyasetçinin insan tarafının ortaya çıktığı andı aslında o an.  Ama o özür dileyip olayı kapatmak dururken insan tarafının üstünü örtüp mükemmel adamı oynamayı tercih etti.
Genel seçimin en büyük tartışma konusu da böylece belli olmuş oldu. Şimdi herkes Başbakan Erdoğan’ın buna nasıl yanıt vereceğini merakla bekliyor. Umarım ağır bir ifade kullanıp zaten düşmüş olan seviyeyi iyice yerlere sermez. Ama Erdoğan gibi bir siyaset adamı bunun altında da kalmaz. Her meydanda tepe tepe kullanacaktır bu gafı…
*
Liderlerin/partilerin Türkiye için ürettikleri projeleri konuşmak dururken ortaya çıkan üslubu, düşen seviyeyi konuşmak zorunda kalıyoruz ne yazık ki!
Oysaki CHP için söylenecek çok şey var.
Uzakdoğu esintileriyle süslenmiş kentsel projelerden yoksulluğu ortadan kaldıracak aile sigortasına, çocuk/genç raporlarına kadar.
AK Parti için de söylenecek çok şey var.
Büyük oranda değişen vitrini, 2023 vizyonu, yeni anayasa ve başkanlık sistemi gibi…
Bunları tartışması gereken Türk halkının önüne ‘Kim kime nasıl küfretti? Nasıl madara etti, laf soktu, küçük düşürdü? türünden ortaokul seviyesinde bir üslup koyarsak vay halimize…
12 Haziran’da hangi partinin kazanacağını söylemem size ama… Kaybedenin Türkiye ve Türk halkı olduğunu şimdiden söyleyebilirim.