GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
16 Eylül 2011 Cuma

Memleket manzaraları

Başbakan iş adamlarıyla Mısır’ı, Libya’yı, Tunus’u ziyaret etti. “Filistin’e özgürlük!” dedi. Libya’da, Mısır’da zalimlere başkaldıran müslüman kardeşlerini kutladı, “yanınızdayız” dedi; eski dostlar Hüsnü Mübarek, Kaddafi’nin memleketlerinde..
 
İş adamlarımız, Arap dünyasına demokrasi ve özgürlük ihraç etmenin yöntemini keşfetmiş olmalılar ki, bu ziyarette Başbakana eşlik ettiler.
Gerçi, Fransızlar erken davranıp bir miktar demokrasi ve özgürlük karşılığında petrol imtiyazı satın aldılar. Bizimkilere de bir şeyler kalmıştır herhalde…
 
Başbakan, Arap kardeşlerimize, laiklik ilkesinin aslında iyi bir şey olduğunu söyledi… Laisitenin, Ateizm ile bir ilgisi yokmuş. Günaydın!
Bir dahaki ziyaretinde “Atatürkçü” olduğunu açıklamasını milletçe bekliyoruz.
 
İnternete düşen bir kayıttan, PKK temsilcileri ile T.C. Devleti yetkililerinin görüştüğünü öğrendik. Meğer, “Sayın Öcalan” demek devlet teamülüymüş…
 
MİT’in bile bu kadar rahat dinlendiğini öğrendikten sonra milletçe çok rahatladık!.. Birileri hepimizi eşitlemiş bulunuyor.
 
Bu pazarlığı haber yapmaya korkan yandaş basını tanımlamak için kullanılan “yandaş” sözcüğünün ne kadar yetersiz kaldığını bu vesile ile öğrendik.
 
Kuzey Irak’a kara harekatının, Başbakan Yardımcısına göre yapılmayacağını, Başbakan’a göre yapılacağını duyan düşmanlar meraktan çatladı...
 
Muhalefet konuşmaya başladı, yakında tay tay durmaya da başlar herhalde…
 
Devlet yetkilileri ile Apo’nun sıkı muhabbetini İnternette izleyen BDP’liler, dış kapının mandalı olduklarını öğrenmenin yarattığı düş kırıklığı içindeler.
Morali bozulan BDP’liler, Apo’yu protesto (!) etmek için, her an Meclis’e girip Türkçe yemin edebilirler!..
 
Bu arada, gözle kaş arasında, KHK ile MEB’in yeni görev tanımı yapılırken, Cumhuriyet ve Atatürk kavramları kapının önüne kondu.
 
“Ergenekon” adlı zulüm makinesi yurtseverleri öğütüyor. Orada yaşanmakta olan büyük trajediyi, gıkımız çıkmadan izliyoruz. 12 Eylül döneminde de böyle olmuştu.
 
“Deniz Feneri” davasında, insan hakları ve çağdaş hukuk normları özenle gözetiliyor…
 
Son ekonomik verilere göre, büyüme hızımız itibarıyla Çin’in ardından ikinci sıradayız.
Çin mucizesinin nedenini biliyoruz. Türk mucizesinin de esbabımucibesini öğrenebilsek.
 
İsrail, krizi tırmandırmamak için Erdoğan’ın konuşmasına “şimdilik” göz yumacağını açıkladı. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin seyrüsefer kararı ABD yönetimini kızdırdı.
NATO ve ABD Türkiye’yi uyardı. “Erdoğan’dan ‘artık sakinleşmesi’ istendi.”
 
Hadi hayırlısı!..
 
Bir kere daha eleştiri üzerine kısa bir not.
 
Bir metni nasıl okumak gerektiğine dair sorun yaşadığımızı düşünüyorum.
Son yazımda, ülke genelinde muhalefet partilerinin tutumu üzerine yazdığım ayan beyan ortada iken, ve CHP adı sadece bir yerde geçmiş iken; böyle konuların CHP içinde kalması gerektiğine dair -sözlü/yazılı- uyarılar alıyorum.
Yazdığım ne? Sokaktaki insanın muhalefetten, muhalif siyasetten beklentileri.
Gelen tepki: “Bunlar Parti içinde kalmalı, yazılmamalı.. Ülke diktatörlüğe gidiyor, kenetlenmek lazım.. Yakında bu eleştirileri bile yapmak mümkün olmayacak vs..”
Durum bu kadar vahim ise, ve hala evlerimizde oturup ahkam kesiyorsak, bu tür eleştirilerin anlamı ne olabilir!
Bundan 164 yıl önce, otoriter rejime (Ancien Régime) karşı çıkan Fransızlar sokaklarda barikatlar kurdular. Araplar, otoriter yönetimleri devirmek için aylardır sokaklarda, meydanlarda can veriyorlar.
Buna karşın, son genel seçimlerde, benim de görev yaptığım ilçe örgütünde, sorumluluk alan, parti için çalışan insan sayısı iki elin parmak sayısını ancak geçiyordu.
Boş lafa karnım tok.