GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
8 Eylül 2011 Perşembe

İstanbul’a öykünmeden İzmir’i eleştirmek

İzmir’i eleştirmenin en kolay yolu, İstanbul ile kıyaslamaktır. Ucuz ve zahmetsiz olduğu için tercih edilen bu eleştiri tarzı, İzmir’e vurarak rahatlamak isteyenlere iyi geliyor.
 
Gözü İstanbul’da İzmir eleştirisi yapanları oldum olası sıkıcı bulduğumu söylemeliyim. Her şeyden önce, İstanbul, İzmir’in örnek alması gereken bir şehir midir?
Tarihsel özellikleri, kent dokusu, nüfus yapısı, yaşam tarzı, iklim özelliği, ekonomik öncelikleri ile İzmir İstanbul’a hayli yabancı bir şehirdir.
İstanbul’da kentsel yaşama dair sorunların çözüm modeli oluşturma meselesine gelince; o çözümleri örnek almak her zaman doğru sonuçlar vermez, diye düşünüyorum.
 
İstanbul’u dünya ölçeğinde bir metropol yapan tarihsel koşullar ve jeopolitik konumunun yanı sıra, büyük sermayenin ve burjuvazinin bütün örgütleriyle varolduğu şehir olmak nedeniyle ‘tek olmak’ özelliğine sahiptir.
Türkiye, Ankara-İstanbul ekseninde yönetilir. Servet paylaşımı da bu eksende gerçekleşir. Oysa, İzmir’e, yarattığı katma değerin ancak %20’si geri döner. Bu anlamda, yoksul -bırakılmak istenen- bir kenttir İzmir.
Nedense, Cumhuriyet döneminin son 60 yılında, İzmir üvey evlat muamelesi görmüştür. Gavur olsa yine iyi…
Yani, bu iki şehri karşılaştırırken, “eli kolu bağlı” bir şehir ile, “yediği önünde, yemediği ardında” bir şehri kıyaslamakta olduğumuzu bilmeliyiz.
 
Peki, susup oturacak mıyız?
Hayır, elbet de eleştireceğiz. İzmir’i kötü yönetenleri, yapılan yanlış işleri hem de kıyasıya eleştireceğiz. Sorun, eleştirinin yöntemi, amacı ve tutarlılığı ile ilgilidir.
 
Her gün basında, ekranlarda, kokteyllerde, panel, konferans, basın toplantılarında boy gösteren, İzmir’in ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamında söz sahibi elitler, İzmir halkına hesap vermek durumundadır. Gelin görün ki, bu konumlardaki insanların böyle bir sorumluluk taşıdıklarına dair en ufak emare göremezsiniz.
 
İzmir’in büyük proje fikirleri var. Ne ki, kenti yönetenlerin, kanat önderlerinin, ekonomisine yön verenlerin yetersiz kalmaları nedeniyle, İzmir halkı bu projeler etrafında kenetlenemiyor. Herkes bir tarafa çekiyor, işler ortada kalıyor.
Expo’yu saymazsak, herkes tarafından benimsenmiş, İzmir’e kazandırmak için bütün şehrin kenetlendiği büyük bir yatırım, büyük bir proje bilmiyorum.
Projeden geçtim, Kültürparkı çevreleyen o duvarları yıktırmak için bile bir araya gelemiyor İzmirli. Kenti ikiye bölen Kültürparkı duvarlarından kurtarıp kent yaşamına kazandırmak o kadar da zor olmasa gerek.
 
İzmir kabuğunu kırmak zorunda. Önümüzdeki yıllarda hepimizin ezberini bozacak gelişmeleri art arda yaşamamız ihtimaldir. Ağzı açık İstanbul’u izlemeyi bırakıp önümüze bakmalıyız.
 
İzmir, EXPO 2020 adaylık sürecini iyi yönetirse, önümüzdeki yıl ipi göğüsleyebilir. Kentimiz bu defa şanslı görünüyor.
 
“Her şey dahil” konaklamaya dayalı turizm anlayışına alternatif, zengin turistleri hedef alan turizm anlayışını hayata geçirmek için ‘İzmir merkezli batı Ege’ üzerinde duruluyor. Doğal güzelliklerinin yanı sıra, eşsiz tarihi ve arkeolojik değerlerini ve termal turizm imkanlarını dünyaya açması halinde bu bölge ülkeyi ihya eder.
Yeni turizm destinasyonu olarak İzmir’in seçilmesi ülke için doğru bir tercihtir.
 
Binlerce yıldır Ege’de yaşam kültürünü belirleyen zeytin ve üzüm yeniden hayatımızda önem kazanıyor. Bu iki ürün, İzmir’i dünya ölçeğinde bir kent yapabilir.
 
Doğu Akdeniz’de oluşturulan yeni güvenlik konseptinin komuta merkezinin İzmir’e kaydırılacağına dair önemli işaretler var. (Bu, iyi bir gelişme olarak sayılmayabilir.)
 
Sonuç itibarıyla, İzmir dünyaya açılıyor. Buna karar verilmiş bir kere. Verilmiş ki, yerli veya yabancı büyük sermaye gurupları otel yapmak için arazi ve bina alıp duruyorlar.
Bütün bunlar olup biterken İzmir halkı gelişmelere uzaktan bakmamalı. Ankara’dan ve İstanbul’dan gelen kurtarıcıların eline bakmamalı.
 
İzmir’de hayat kesintisiz olarak 5000 yıldır sürüyor. Belki de 8000 yıldır. Luwi’leri, İonya’yı, Pers’i, Roma İmparatorluğunu, Antik Yunan’ı, Osmanlı İmparatorluğunu görmüş bu şehir hep ayakta kalmış.
Ve yeniden İzmir doğu Akdeniz’in- moda deyimle- yükselen yıldızı olma yolunda.
 
İzmir, İstanbul’a kızanların ve/veya öykünenlerin kenti olarak yoluna devam edemez.  
İzmir’in ve İstanbul’un kanaat önderlerine anlatılması gereken şudur; Türkiye için iyi şeyler yapmak isteniyorsa, bu iki şehir arasında diyalog kurulmalı.
İzmir ve İstanbul konuşmayı, birlikte hareket etmeyi öğrenirse ülkenin önü açılır.