GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Ağustos 2011 Cumartesi

Şimdi putları kırmak zamanıdır

Hepimiz kurtarıcılarımıza medyun yaşıyoruz.
İlahlarımıza adanmış hayatlar, önderlerimize hizalanmış toplum, rol model idollerin ayar verdiği günlük yaşantılar.
 
İktidar zümresinin muktedirleri önünde ellerini ovuşturarak iki büklüm eğilen insan minnettar olup; kendisine verilen her şey için şükretmeyi görev biliyor, verilme ihtimali olan her şey için sebat ediyor.
Bu yüzyılda, kitlesel cemaatleşmenin tüketim kültürü böyle buyuruyor; Biat et! Sebat et! Şükret!..
Böyle buyuruyor, çünkü başlamakta olan dinlerin yüzyılıdır; geçen yüzyılın sonunda ilan edildiği üzere…
Dindarların münzevi hayattan koparak kapitalizm ile buluştuğu yüzyıl…
 
Modern dünyanın insanı, küresel düzen içinde sistemin tarif ettiği bütün ihtiyaçları talep edebilir: Artık tüketim özgürlüktür… Başkaldırı ise, anlamsız bir ritüel…
Bu yüzyılda ve/veya geçen yüzyılda, bütün değerlerini paraya tahvil eden insanın yeni hayatı; tüketerek varolmak. Yaşamın en anlamlı ereği; -olmak değil,- edinmek.
Paradigma çökmesi sonucu, “Parasefal yaratıklar” dönüşen insanlar saçıldı ortalığa.
 
Aydınlana aydınlana geldiğimiz yer; yeniden din savaşları, yeniden paylaşım savaşları… Bir arpa boyu bile yol gitmemişken ilerlediğini düşünen insanın ilerlemeden ve gelişmeden ne anladığı ortada: Parayı bulan gelişir, ilerler… Altta kalanın canı çıksın!
 
Bildiğimiz her şey, bize öğretilmiş ve öğretilmekte olan her bir sözcük, içselleştirmemiz istenen etik değerler, inanç dünyamız ve yeni zamanların dini, bilim; bunların hepsi bizi tabularla donatmıştır.
Tabular korkularımızdır; bizi daha itaatkar, daha munis kılan tabular...
Korkularımız ve bizi kuşatan tabular yüzünden gönüllü tutsağı olduğumuz kurtarıcılarımıza şunu söyleme hakkını verebiliyoruz: “Kitleler kandırılmamıştır. Kimse onları zorlamadı, onlar arzuladılar.”
Gerçek şu ki, kitleler faşizmi aktif biçimde arzulamıştır. Ve bugün benzer arzular içinde olmadığına dair bir bilgimiz yok.
Kitleler kendi arzularıyla otoriter yönetimleri tercih edebiliyorlar. Darbeleri destekleyebiliyorlar. Diktatörlere bağlanabiliyorlar. Burada aldatma/aldanma ilişkisi söz konusu değil. “Aldatılmadılar, arzu ettiler” gerçeğiyle yüzleşmek gerekiyor.
Böyle trajik seçimler yapan insanlığın sorunu ne olabilir? Yetersizlik bilinci mi?
 
Gerçekten kitleler faşizmi arzulamıştır. Burada söz konusu olan ideolojik aldatma değildir. Arzu ideolojiden daha önemlidir. Kitleleri tutsak eden bir güç örgütlenmesi sonucu arzu uyanmıştır. Çıkarlar geri plandadır.
 
Her şeyi bize öğretildiği gibi mi okumalıyız?
Yeni bir banka açılsa, haberlerde ilgiyle izleriz, büyüklüğünü ve gücünü tartışırız.
Bir banka soyulsa, haberlerde, “pişmanım” diyen soyguncuyu ibretle izleriz.
Bertolt Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera”sını izlerken; “Yeni bir bankanın kurulmasının yanında bir banka soygunu nedir ki!” repliğini ayakta alkışlarız.
“Kral çıplak” metaforuna karşılık, Lacan’ın belirttiği gibi, mesele imparatorun ancak elbiselerinin altında çıplak olmasıdır.
 
Marx Kapital’de ideolojiyi şu sözlerle tanımlıyor; “bilmiyorlar, ama yapıyorlar.”
Bize benimsetilen dünya bizim dünyamız olmayabilir. Bize öğretilen kavramlar, yaşamı maskesiz kavramak için pek uygun olmayabilir. Kullandığımız dil, bize hükmedenlerin dili olabilir.
Dünya hızla değişiyor. Kapitalist sistemin bunalımı büyüyerek sürüyor. Bu değişimin insanlığa ne getireceği henüz meçhul. Ancak zihnimizi işgal eden kalıplarla değişenin ve gelmekte olanın algılanması mümkün değil.
İdeolojilerin zihnimize kazıdığı kalıplar bize yeni bir dünyanın kapılarını açmıyor. Ve zaman daralıyor.
Şimdi, putlarımızı kırmak zamanıdır.