GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
13 Eylül 2011 Salı

Lafla peynir gemisi yürütmek…

Muhalefetin kullandığı keskin olduğu kadar yüzeysel muhalefet dili bana zaman zaman, “lafla peynir gemisi yürütmek” deyimini anımsatıyor.
 
Yeryüzü bir tür kıyametin eşiğinde olmasaydı, her şey yolunda giderken, suya sabuna dokunmayarak  yapılan muhalefeti anlamak mümkün olurdu. Ne yazık ki, rutin bozuldu...
Uluslararası sistemde, hayatımızı derinden etkileyecek bir bunalım artarak sürüyor. 
Ülkede kamusal yaşamda din ve ırk normlarının öne çıkması sonucu başlayan yapısal çözülme sürüyor. Değişim politikaları sonucu memleket üç parça…
Dünyanın ve ülkenin ahvali böyle iken, muhalefetin beklentileri karşılamaktan uzak politika yapması çok sinir bozucu.
 
Başbakanın “temiz alnı” ve de ana muhalefet liderinin “lekeli dudakları” ile siyasal magazin yapmak eğlenceli olurdu;
eğer ki, ülke, içeride ve dışarıda hızla savaş ortamına çekiliyor olmasaydı;
eğer ki, dünya, sonu belirsiz bir kriz ortamında sürükleniyor olmasaydı.
 
Ayrıca, bu “fotoroman karesi”nin, siyaset düzeyimiz hakkında son derece aydınlatıcı bir belge niteliğinde olduğunu da söylemek gerekir.
Kahire’de havaalanındaki militan gençler, kimi karşıladıklarını gerçekten biliyor olabilirler mi?
 
Bilmek ihtiyacı içindeyiz; “nasıl bir dünyada, nasıl bir Türkiye?”
Değişim girdabında, yaşantılarımızdan eksileceğini hiç düşünmediğimiz kimi değerler kayıp giderken, bazı şeyler geri dönülmez biçimde değişiyor.
Yitip gidenlerin yerini hangi değerlerin alacağını bilmek istiyoruz.
Yeni değerlerin ortaya çıkış sürecine, yeni yapıların oluşumuna katılmak ve belirleyici olmak, iktidar gurubuna dahil olmayanların da hakkı olmalı.
“Her şey eskisi gibi olacak” vaadi hiç inandırıcı etki yapmıyor.
 
Muhalefet, değişimi ve krizi nasıl yöneteceğini, toplumu ikna ederek anlatmak zorunda; bunu yapmadığı sürece, gidişattan endişe duyan toplum kesimlerinin siyasete katılması mümkün değil.
 
Özellikle CHP’nin kemikleşmiş o malum yapıyı aşarak Parti’yi halka açması ve bir an önce, ülkeyi nasıl bir programa dayanarak yöneteceğini, topluma anlatması gerekiyor. Aksi halde, beklentiler umutsuzluğa, hatta yeni arayışlara dönüşecek.
 
Türkiye Ortadoğu’da geleceğini arıyor. Bu arayış, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel dış politikasına aykırı bir tutum üzerine inşa edilmiştir.
Türkiye, Ortadoğu denen “Gayya Kuyusu”nda neden kendine yer açmaya çalışıyor?
Müslüman kardeşliği bahanesiyle, “Türk dünyası”nın yerini “Arap dünyası”mı alıyor?
Türkiye, dış ticaret açığı artarken ve de borcu büyürken nasıl oluyor da “ekonomisi iyi ülke” oluyor? Ürettiğinden fazlasını harcayan bir ekonomide işler nasıl yolunda gider?
İsrail ile savaşmak için neden bu kadar iştahlıyız?
Bütün bu olan biten, yeni dünya düzeninde Türkiye’ye biçilen rolün gereği midir?
 
Uzayıp giden soruların yanıtlarını verecek, Türkiye’nin geleceğine halkı da katacak politikaları üretecek bir muhalefetin ayağa kalkmasını toplumca bekliyoruz.
 
Atatürk’ün, uluslararası ilişkilerde, Türkiye Cumhuriyeti’ne işaret ettiği doğrultu sorunlu değildi. Bu ilişkilerin neden ve nasıl sorunlu hale getirildiğini anlatacak muhalefete ihtiyaç var.
 
Ey muhalefet, geldiysen üç kere vur!..