GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
10 Eylül 2011 Cumartesi

İktidarın tahammülsüzlüğü hayırlara vesile değil...

“CHP Türkiye’nin Baas Partisi’dir.”
Bunu söyleyen, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik.
Üslup, “Tosun Edebiyatı”ndan hallice…
Belden aşağı vurmayı marifet zannediyorlar. Nasıl olsa halkın %50’si yer…
Gel gör ki, her şey kötü gidiyor.
 
Mavi Marmara” gemisine İsrail’in müdahalesi üzerine gelişen olaylara Hükümetin verdiği tepkilerin havada kaldığını hepimiz yaşayarak göreceğiz.
BM’de Türkiye’nin talebi üzerine kurulan Palmer Komisyonunun hazırladığı rapora göre: Gazze ablukası meşru. Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda yapılan saldırı meşru. İHH, Hamas bağlantısı nedeniyle şaibeli.
Bütün bu olan biteni, AKP’nin izlediği dış politikanın başarısızlığı olarak okuyabiliriz. İsrail istediğini aldı. Türkiye’nin ne aldığı ise meçhul.
 
İktidar çevrelerine göre, bu gerçekleri işaret etmek neredeyse vatana ihanet...
Başarısız bir şekilde sürdürülen Ortadoğu politikalarına, “ulusal politika” yaftası ile dokunulmazlık sağlamaya çalışmak, AKP iktidarına has bir kurnazlık olsa gerek. İktidara  göre, Hükümetin izlediği siyaseti eleştirmek, İsrail’in avukatlığını yapmakla aynı şey. Bu tutum biraz da AKP’nin çaresizliğini işaret ediyor.
Çaresizlik içinde Ortadoğu’da Osmanlı edasıyla meydan okumanın Türkiye’ye geri dönüşü ne olur, iyi düşünmek lazım.
 
Ümit Yaldız’ın aktardığı bir duyuma göre, Suudi Arabistan Kralı Abdullah’a verdiği yanıtta Başbakan; “… bizim de arkamızda Allah var” demiş.
Benim bildiğim, sayın Erdoğan arkasına parayı aldıktan sonra Tanrı kendilerine, “yürü ya kulum!” dedi.
Bu konuda, görüşlerine önem verdiğim sevgili Ümit Yaldız gibi iyimser olmayı gerçekten isterdim.
 
Eğri oturup doğru konuşalım. Türkiye doğu Akdeniz’de tehlikeli sulara açılıyor. Meydan okuyan Türkiye’nin AB ve ABD desteği olmaksızın iman gücüyle bu işlerin altından kalkacağını düşünmek için gerçekten naif olmak lazım.
Türkiye’nin dünya ekonomisinde tuttuğu yer belli, dünya üretiminde bir ağırlığımız yok. Buna karşın, ürettiğinden fazla harcayan borçlu bir ülkeyiz. Sermaye artırımı yetersiz kaldığı için sıcak paraya yüklenmenin elbet de bir bedeli olacak.
İçeride, ulusal birliğimiz açılımlar sonucu çöktü çökecek. Kürtler yarı bağımsız devlet gibi hareket etmeye başladı.
Uçkur dokuz yerinden koparken İsrail’e meydan okumanın, Gazze’nin kurtarıcılığına soyunmanın mantığını anlamak çok zor.
Sayın Erdoğan’ın arkasında gerçekten Allah’ın olduğunu bilmek hepimizi rahatlatır.
 
Kanımca asıl sorun, AKP’nin arkasına aldığı %50’lik desteği nasıl kullanacağını bilememesinden kaynaklanıyor. Devletin bütün teamüllerini aşarak, Cumhuriyet’in geleneklerini yok sayarak ülkeyi yönetebileceğini zanneden iktidarın içine düştüğü gaflet, iktidar mensuplarını tahammülsüz yaptı. En ufak eleştiriye bile dayanamıyorlar.
Bu tahammülsüzlük, denizin bittiğini görmenin verdiği sıkıntı ve kaygıdan kaynaklanıyor olmalı.
 
Türkiye kıldan köprünün üzerinde ilerliyor. En ufak denge kaybı sistemde deprem etkisi yaratabilir. Çok kısa sürede ve hızla, ülkede her şeyin alt üst olması mümkün:
Ekonomide ikinci bahar bitiyor; sıcak paranın faturasının önümüze konması yakın.
Toplumsal mutabakat ve dayanışma çökmüş durumda.
Dış politikada, yakında herkes görecek, vahim hatalar yapılıyor.
Uluslararası sistemde büyüyerek süren bunalım nedeniyle, dış dinamiklerin nasıl işleyeceğini kestirmek hiç olmadığı kadar zor. 
 
İktidarın anlata anlata bitiremediği “başarı hikayeleri”nin aslında “hikaye”den ibaret olduğunu anladığımızda her şey için çok geç olabilir.
Ülkede dokuz yıldır kurulmakta olan yapının, iskambilden bir şato olduğunu çok acı tecrübelerle öğrenmek de var.