GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
30 Temmuz 2012 Pazartesi

İzmir MYK’da yok. Çünkü…

Kemal Kılıçdaroğlu, 2. yılında 5. MYK’sını açıkladı. Tercih ettiği isimlere bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun ne yaptığı ya da ne yapmaya çalıştığı anlaşılıyor.

MYK söz konusu olduğunda eskiden ‘genel sekreterlik’ makamına dikkat kesilir, o koltuğa kimin oturacağı merak edilirdi. Şimdi de o makama tekabül eden ‘örgütlenmeden sorumlu genel başkan yardımcılığı’ akla geliyor. Eski CHP ile Yeni CHP arasındaki en büyük fark tabi ki MYK’nın teşekkülünde gizli.
Eskiden PM üyeleri arasından göstermelik de olsa ‘seçim’ yapılırdı. Şimdilerde PM üyeleri arasından ‘tercih’ yapılıyor. Kaba tabirle karpuz seçer gibi seçiliyorlar.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun son MYK’sına baktığımda çok da rahat olmadığını hatta Baykal gibi ‘denge’ siyasetini her açıdan gözettiğini hissettim. Eski Genel Sekreter, ön seçim şampiyonu Adnan Keskin’in 2. adam konumuna getirilmesi denge hesabının ilk göstergesiydi. Son dönemde hareketlenen Eski Lider Baykal’a ve de 2 yılda 5 kurultay yapmasına neden olan parti içi muhalefete karşı bir nevi emniyet sibobu.
Baykal’ın ‘genel sekreterliğini’ yaptıktan sonra ‘genel başkan adaylığına göz kırpan’ Keskin, örgütleri çok iyi tanıyor. Bu açıdan Baykal’ın sağ kolu Önder Sav’a yakın bir misyon üstlenebilir bu süreçte. Bu açıdan Keskin’e şimdiden Kılıçdaroğlu’nun Önder Sav’ı diyebiliriz.
Örgütler açısından bakıldığında ise;
Yeni CHP sürecinde ‘tasfiye ya da ötekileştirilme’ korkusu yaşayan Eski CHP’liler, Adnan ağabeylerine tutunabilir ve CHP, aradığı/ihtiyacı olan parti içi barışı sağlayabilir.
Önder Sav kadar olmasa da Keskin için de ‘örgütün genel başkanı’ yorumunda bulunmak yanlış olmaz. Örgütleri bu kadar iyi tanıyan anti Baykalcı bir 2. adamla Kılıçdaroğlu’nun rahat edeceğine kuşku yok. Ve de yerel seçimlerde daha sağlıklı/isabetli tercihlerde bulunacağına… Çünkü Adnan Keskin aynı zamanda CHP’nin yaşayan belleği misyonunu da rahatlıkla taşıyabilecek bir isim. Bu açıdan da Sav’ın ardından oluşan önemli bir boşluğu doldurmaya namzet.
 
Nihad Matkap’ın MYK’da tutulması bekleniyordu.
Gökhan Günaydın, Sencer Ayata, Umut Oran, Emrehan Halıcı, Sezgin Tanrıkulu, Bihlun Tamaylıgil, Faik Öztrak, Faruk Loloğlu gibi isimler de ‘sürpriz’ sayılmazdı.
Şafak Pavey’in MYK’ya terfi ettirilmesi başta nüfusun neredeyse yüzde 10’u oluşturan engelliler olmak üzere sosyal politika gerektiren alanlar için doğru bir tercih.
Parti içindeki ‘ulusalcıların’ temsilcilerinden biri olan Haluk Koç’un ‘parti sözcüsü’ olarak MYK’ya alınması da üzerinde durulması gereken bir konu.
Bir önceki Parti Sözcüsü İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in yerine Haluk Koç’un getirilmesi önemli. İkisinin de hitap ettiği ideolojik merkez aynı ama Koç da Keskin gibi bileğinin/yüreğinin gücüyle koltuk/makam sahibi olmuş bir isim. Grup Başkan Vekilliği’nden sonra yıldızı parlayan ve hızını alamayarak Baykal’ın karşısına çıkıp ‘genel başkan adaylığına’ soyunma cesareti gösterdi en azından.
Kurultay’da en fazla oyu alanlardan biri olmayı başaran Koç, çok değil 7-8 ay önce Atatürk’ü Dersim Katliamcısı olarak tanımlayan Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün yüzünden Kılıçdaroğlu ile karşı karşıya gelen 11 vekilden biriydi. Koç’un önce listeye sonra da MYK’ya alınmasıyla birlikte Kılıçdaroğlu hem ‘ulusalcı’ kesime bir mesaj verdi hem de parti içi muhalefetin önemli bir aktörünü saflarına çekmiş oldu.
Gelelim İstanbul Medyası’nın önceliğindeki konuya…
Gürsel Tekin-Erdoğan Toprak kavgası…
İstanbul ölçeğinde başlayan kavgayı genel merkeze taşıyan ve Tekin’in ‘genel merkezde çete var’ diyerek istifasına yol açan kavganın her iki tarafından da vazgeçmedi Kılıçdaroğlu.  
Ne parti içi iktidar davasında omuz omuza savaştığı Gürsel Tekin’i dışarıda bıraktı ne de hemşerisi Erdoğan Toprak’ı… Özellikle İstanbullu gazeteciler açısından ‘medyatik’ bir tarafı olan Tekin’i ‘istifa ettiği’ koltuğa geri oturtan Kılıçdaroğlu’nun Toprak için tenzili rütbe sayılacak ‘patronlardan sorumlu’ genel başkan yardımcılığına getirmesi dikkat çekiciydi sadece. Bu hamleyle Kılıçdaroğlu’nun Toprak ve Tekin’i makamsal ağırlık bakımından eşitlemeye çalıştığı aşikardı.
*
Gelelim İzmir’e…
Dahası Kurultay’da PM’de 8, YDK’da 3 koltuğu doldurarak tarihinin şovunu yapan İzmir’e... Peki, 10 gün önce şov yapan İzmir, MYK’da neden/nasıl ‘sıfır’ çekti?
Ve parti tarihi boyunca tüm MYK’larda şu veya bu biçimde temsil edilen İzmir, bu kez nasıl dışarıda bırakıldı? Ya da MYK listelerinde her türlü dengeyi gözeten Kılıçdaroğlu, partisinin kalesinden bir ismi neden A Takımı’na almadı?
Oysaki PM’de 8 isimle (Alaattin Yüksel, Birgül Ayman Güler, Aytun Çıray, Oğuz Oyan, Hülya Güven, Berrin Dilekçi, Hüseyin Saygılı, Saniye Nazik Işık) temsil edilen ve 60 kişilik Parti Meclisi’nin yüzde 14’ünü oluşturan İzmir, 17 koltuklu MYK’da neden ‘sıfır’ çekti? Kılıçdaroğlu, bu tercihiyle İzmir’e açık bir mesaj mı vermek istiyor?
Eğer mesaj vermek istiyorsa ne demeye çalışıyor?
*
Örgütün önde gelen 3-5 simasıyla sıcağı sıcağına bu konuyu konuştuk. İzmir İl Başkanı Ali Engin’in ‘Biz hazırladık, Kılıçdaroğlu da dolaylı yoldan biliyordu’ dediği sarı liste operasyonundan sonra oluşan PM’nin İzmir ayağındaki denge ya da dengesizlik MYK’daki temsilsizliğin en büyük nedeni onlara göre.
Birkaç ismi saymazsak katı bir Alaattin Yüksel-Aziz Kocaoğlu listesini andıran PM’nin İzmir ayağı, kent siyasetinde ciddi bir rahatsızlık nedeni oldu.
Ve Kurultay’da Ali Engin’in de içinde olduğu sarı liste operasyonundan sonra kendilerini ‘İzmir’in siyasi patronu’ olarak tanımlayanlara Kılıçdaroğlu açık bir yanıt verdi MYK’da. Bazılarına göre Kılıçdaroğlu ‘İzmir’in siyasi patronu sadece benim’ dedi açıkça. Bazılarına göreyse ‘İzmir’in siyasi patronu siz değilsiniz’ demek istedi sadece.
İkisi de aynı kapıya çıkıyor aslında.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yukarıda isimlerini saydığım 8 mümtaz şahsiyeti görmezden gelerek İzmir’i MYK’da temsilcisiz bıraktı sonuçta.
Belki de kurultay sonrası yapılan tartışmalara, oluşan atmosfere bakıldığında doğrusunu da yaptı.
Birkaç gün önce ziyaretime gelen CHP İzmir İl Başkanı Ali Engin’e naçizane bazı tespitlerde bulunmuştum. Siyasetin tabi ki de bir ekiple yapılması gerektiğini ancak ekipçiliğin de abartılmaması gerektiğini örnekler ve rakamlarla hatırlatmıştım. Sanıyorum MYK listesiyle benzer bir hatırlatmayı Kılıçdaroğlu da yapmış oldu.
Öte yandan PM’ye ve MYK’ya seçilen İzmirlilerin ‘İzmir sandığından aldığı’ oylara bakarsanız ‘MYK’da neden temsilcimiz yok’ sorusuna başka bir açıdan da yanıt bulmuş olursunuz.
Umarım İzmir’in siyasi patronluğuna soyunanlar hem il kongresindeki ‘çiziklerden’ hem kurultayın İzmir sandığından çıkan sonuçtan hem de Kılıçdaroğlu’nun MYK tercihinden gereken dersleri alırlar.
Yoksa giderek kendilerini daha fazla marjinalleştirip, Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olanların durumuna düşecekler.   

DEVAM EDECEK…