GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
4 Aralık 2009 Cuma

İşsizlik’… İşten çıkarılmak’… Acıdır, ağlatır’…

Otobüsteyim. Kavşaklarda bükülürken/sollarken, yolcularını sağa doğru çeken körüklü belediye otobüsünde. Aynı güzergahtan, 70 numara ile gidiyorum.
Bugün şanslıyım, oturuyorum, üstelik cam kenarındayım. Üstelik yanımda/karşımda, şişire çatlata sakız çiğneyen biri ya da dinlediği müziği yanındakine de dinletmekte ısrarlı ayaklı müzik seti gibi dolaşan kulağı i-pod’’lu bir genç de yok.’¶
Sakin, huzurlu bir otobüs. Yol güzel, yolcular güzel.
Daha Buca’’dan çıkmadan, Nato durağına yaklaşırken, apartmanlar önünde oluşturulmuş parkımsı bahçenin yanındaki kaldırımda yürüyen kadına takılıyor gözüm.
35 yaş üstü gibi. Türbanlı, mantolu. Bir elinde çanta var, ötekinde sigara. Tüttüre tüttüre yürüyor. Yüzüme kocaman bir gülümse ile şaşkınlık yapışıyor anında.
 
Her daim baca gibi tüten bir hemcinsimi, Alsancak’’ta, ’“yürürken sigara içmemesi’” için nasıl engellediğimi, ’“yolda sigara içmek yakışır mı şimdi sana’” diye başladığım söylevin, nasıl da karşılıklı çatışmaya dönüştüğünü’…
’“Aş bunları kızım’”la yükselen taarruza, ’“kadın/erkek eşitliği’”nin ’“sidik yarışı’” olmadığından, üstelik yolda sigara içen erkeklerden de haz etmediğimle giriştiğime’… Falanı hatırlattı bana türbanlı sigara içen hemşehrim/hemcinsim.
Her zaman indiğim durağa gelene kadar, ne öyküler yazdım üzerine’… Ne çok soru sorup kendime, ne çok cevap verdim.. 
 
* * *
Yağmurlu/gri bir gün.
70 numarada, yine aynı güzergahta. Çankaya’’da bir cebe doğru yanaşırken otobüs’… Fiyakalı arabasını park etmek üzere olan 40’’lı yaşlardaki bir erkeğe takılıyor gözüm. Ayağındaki Wrangler blucinden, üzerinde haki, yarım balıkçı kazaktan, deve tüyü renkli gıcır ayakkabılarından, elindeki minik çantaya kayıyor bakışlarım.
Sefertası taşır gibi tutuyor çantayı genç abi. Ve serçe parmağı havaya kalkık. Ve kırıtır gibi, bi hoş yürüyor. İş hanlarından birine girerken hızlı hızlı o, bizim otobüs yeni yolcularıyla hareket ediyor duraktan.
Kaç yıllardır yediriyorlar bize bu GDO’’lu ucube yiyecekleri diye sorarken buluyorum kendimi’…
Bu yüzden mi erkekler kadınsılaşıyor, kadınlar erkeksileşiyor? Onun için mi küfrediyorum/dilimin freni tutmuyor habire?
 
Ve bir dakikada ne çok/ne gereksiz ayrıntıyı, nasıl/neden hapsediyor beynim?
 
* * *
Aynı güzergahta, ineceğim durağa doğru yaklaşırken dün’… İki-üç durak önce binen bir erkek, az önce boşalan yanımdaki koltuğa oturuyor. Burnunu mu çekiyor, yoksa gözyaşlarını içine mi akıtıyor, anlayamıyorum önce.
Sonra, durağa yaklaşırken kalkıp zile basarken bakıyorum yüzüne.
Kavruk, sırtı kamburlaşmış, 30’’lu yaşlarda (belki daha az) bir genç. Beti benzi atık, sarı. Baktığımı görünce, elindeki mendili burnuna bastırıyor, yüzünü yarı kapatıyor. Ama gözleri açıkta ve o gözler ağlıyor.
’“Grip mi, gözyaşı mı’” diyorum. Öylesine ağzımdan çıkıveriyor soru.
Yüzüme bakmadan ’“Siz hiç işten çıkarıldınız mı?’” diye karşılık veriyor.
’“İki kez’…
Anladım şimdi niye ağladığınızı’… Geçer ama.
Deler, geçer.’”
’“Erkek adam ağlamaz derler ama tutamadım kendimi işte. Mesai arkadaşlarımdan ayrılmak, vedalaşmak çok koydu.’”
’“Niye ağlamazmış erkekler? Boşverin o gerzek lafları. Ağlamak acıyı alır.’”
 
Otobüsten inebildiğimde, ineceğim yeri 3 durak geçmiştim.
Yürüdüm 3 durak. Gözlerimden sicim gibi yaş akıyordu.
Ağlayan insana, hele çocuksa, hele yaşlıysa, hele erkekse dayanamadığımdan mı?
İşten çıkarıldığım o iki günü, kendi gözyaşlarımı hatırladığımdan mı?
O genci hiç tanımasam da, o acıyı iyi tanıdığımdan mı?
 
Adını koyamadan ağladım. Yürüdüm, ağladım.