GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
8 Kasım 2012 Perşembe

İslamcı düşünce, modernite ötesinde geleceğini ararken

Adorno’ya göre; “Zihnin özü gerçek hayat sürecinde, türlerin hayatta kalmalarının yasalarının keşfinde, bu türleri ayakta tutan kaynaklarla ilgili yasaların bilinmesinde aranmaktadır.”
“Özne -‘ben’ olarak- sadece ve sadece ‘ben olmayan’ ile uzlaştığında özgürleştirilebilir.” İdealizmin birincillik ilkesini güçlü bir şekilde alaşağı eden bu derin diyalektiktir. Nesne olmaksızın, özne Hiç’e dönüşür.
Burada Adorno kaba materyalizmin, zihnin özünün dış dünyanın yansıması olduğunu savunan görüşünü çürütmenin yanı sıra, kapitalist sistemin düşünürlerinin “komünizm çöktü” efsanesinin sonu geldiğine dair de güçlü bir işaret veriyor.
Adorno’dan bu alıntıyı yapmamın nedeni, böylesi ucu açık bir meseleyi bu köşede tartışmak değil. Niyetim, İslamcıların postmodernist yaklaşımlarla kendilerine yonttukları birçok fikrin, teorinin aslında din düşüncenin dayandığı felsefi kavramlarla çeliştiğini ve eğreti durduğunu söylemek.
Marks sonrası postmodern dönemde ortaya çıkan felsefi görüşler, kapitalistlerin iddialarının tam aksine, Marksist tezler üzerine yapılan yeni okumalar sonucu Marksist düşüncenin daha da güçlü bir şekilde geri döndüğünü söylüyor. “Marks’ın Hayaletleri” bir anlamda Marks’ın geri dönüşünüdür.
Hâlbuki “dinler çağı”ndan, “medeniyetler arası çatışma”dan dem vuruyordu, Huntington. Fukuyama, “tarihi sonu”nu ilan etmişti.
Oysa görüyoruz ki, insanlığı topyekûn teslim almak için uydurdukları, “ideolojiler öldü, sosyalizm çöktü” yaygaralarına artık kendileri bile inanmıyor.
ABD’nin ortaya attığı Oryantalizmin yeni tezleri, kapitalist sistemin yeni işbirlikçilerini tanımlıyordu aslında.
Uluslararası sistem, ılımlı İslam adı altında, eskinin “Üçüncü dünya“ ülkelerine müdahale etmenin maddi koşullarını oluşturduktan sonra, eski adamlarını yenileriyle değiştirdi.
 
Kapitalizm açısında değişen bir şey yok; kapitalistler bütün dünyayı istiyorlar ve bu hedefe ulaşmak için, emperyalizmin son aşaması olan küreselleşmeye dayalı politikalar oluşturuyorlar. Yani, kapitalistler yollarına devam ediyorlar.
Sosyalistler için ise aynı şeyi söylemek pek mümkün değil; yollarına devam edemiyorlar. Özellikle son otuz yılda, sosyalistlerden boşalan bu alanı Türkiye’de Müslüman entelijansiya doldurdu. Müslüman aydınların dünyayı iyi takip ettiklerini, iyi okuduklarını ve hiç de yabana atılmayacak tahliller yaptıklarını kabul etmek gerekir.
Yine aynı dönem içinde, İslamcı aydınların Postmodern dönem düşünürlerini okudukları ve okuduklarından etkilendikleri; dahası, İslamcı düşünceyi, modernite sonrası ortaya çıkan fikirlerle buluşturmayı denedikleri ve bu amaçla yeni bir dil kurmayı başardıkları, söylenebilir.
 
Ne var ki modernite ötesine dair yapılan okumalar ve bu okumaların üstüne inşa edilen yeni düşünce tarzı, İslamcı düşünceyi, beklenmedik biçimde kapitalist sistemin küresel dönem değerleriyle buluşturdu. Geleneksel tutumları itibarıyla Müslümanlar antikapitalist kampta yer alırken, bu değişim sonucu İslamcılar, solun değerleriyle buluşmak bir yana, kapitalizmin en vahşi döneminin savunuculuğuna, işbirlikçiliğine soyundular.
 
İslamcı düşüncenin feyz aldığı post modern düşünce, en temel meselede, zihnin özünü gerçek hayat sürecinde aramaktadır.
Hal böyle olunca, moderniteye ve ilerleme fikrine karşı çıkan İslamcı düşüncenin, asgari müştereklerde buluştuğu modernite sonrası fikir akımlarıyla yol ayrımına geldiğini de görmek gerekir; solun tezlerine tutunarak gidecekleri bir yer kalmadı. Çünkü biraz daha ileri giderlerse, Tanrı’nın varlığını sorgulamak zorunda kalacaklar.
 
İslamcılar, siyasal islamı kapitalist sisteme entegre etmek için modernite ötesinde tutunacak bir dal arıyorlar. Dal ararken Tanrı’nın ipini de kaybedecekler; tutunacak ne ip ne dal kalacak… Kapitalistlerle dansın sonu yakındır.