GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
24 Ekim 2012 Çarşamba

CHP ve siyaset

CHP’de değişim rüzgârları esmeye başlayınca CHP’ye oy veren nice yurttaş gibi ben de umutlanmıştım. Evlerinden, iş yerlerinden çıkıp CHP saflarında siyasete katılanların arasında ben de yerimi almıştım.
Kollarımızda parti pazubenti, parti saflarında sıra neferi olarak çalışmak gerektiğini; ülkede bu olağan dışı geçiş dönemi başarıyla sonlandığında, görevini yapmış insanların iç huzuruyla evlerimize, işlerimize geri döneceğimizi, bu köşede yazmıştım.
Türkiye’nin içinden geçtiği değişim sürecinde ihtiyaç duyulan sol politikaların ve değişim taleplerine cevap veren bir programın CHP’nin sosyal demokrat kadrolarınca oluşturulacağına dair bir umuttu bu.
Hayal kırıklığı yaşayanların ne düşündüğünü bilemem ama kendi adıma, umduğumu bulduğumu söylemem aşırı iyimserlik olur. Dahası, endişelerim enikonu artmış durumda.
 
İnsan nasıl endişe etmesin! Şu hale bakın;
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi Kürtler, İslamcılar, ulusal azınlıklar, bir kısım Aleviler, liberaller ve “küreselci sol” kesimler tarafından sorgulanıyor.
Bunun anlamı, kamusal yaşamın altüst olması, toplumsal mutabakatın çökmesi, hatta bir adım sonra paradigma çökmesidir.
Çökmekte olan değerler dizgesi, toplumun birçok kesiminde, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini ve ulus devletin varlığını tartışmaya açtı.
Öyle ki;
Başını İslami kurallara göre örten milyonlarca kadın, kamusal alanda başını açmayı ret ediyor.
Milyonlarca Kürt, Kürt kimliğinin devletin kurucu unsuru olarak kabul edilmesini talep ediyor. Kürtler, federal bir yapı içinde yer alacaklarını ilan ediyorlar.
İslamcılar, kamusal yaşam normlarının İslami esaslara göre yeniden oluşturulmasını talep ediyorlar. İslam devleti için mücadele ediyorlar.
Rumların, Ermenilerin ulusal azınlık haklarının revize edilmesi, uluslararası sistemin arzusuyla yakında gündeme geldiğinde kimse şaşırmayacak.
“Büyük Ortadoğu Projesi”nde Türkiye’ye biçilen rol gereği öngörülen federasyonun ulus devletin yerini alması için yapılan baskılar giderek daha çok hissediliyor. Bu konuda Kürtler ve İslamcılar arasında adı konmamış, kendiliğinden bir mutabakat olduğu biliniyor.
Liberal kesim ve küreselci sol, bu Cumhuriyet’in yıkılıp yerine yeni bir Cumhuriyet kurulması fikrini savunuyor.
Aleviler, gördükleri baskı ve zulümle devletin yüzleşmesini istiyorlar.
 
Türkiye Cumhuriyeti’ni derin bir krize sürüklemekte olan bu gelişmeler karşısında toplum üç parçalı bir yapı gibi hareket ediyor. Yani üniter devlet çözülüyor. Ve bu çözülmenin önüne nasıl geçileceği veya çözülmenin durdurulamaması halinde yerine nasıl bir yapı öngörüleceği sosyal demokratlar tarafından doğru dürüst tartışılmıyor. Tartışılmadığı için de topluma bir program çerçevesinde çözüm yolları önerilemiyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal kimliği ve laik yapısı sorunlu alan ilan edildi; özellikle Kürtler ve İslamcılar kendi yollarına gitmek konusunda kararlılar. Bu koşullarda, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini yeni bir mutabakatın zemini olarak görmek olası değil.
Hal böyle iken, CHP’nin öngördüğü toplumsal çözümün, uzlaşma sağlayacak yeni yurttaş kimliğinin, devlette öngördüğü yapısal değişimin ne olduğu toplum tarafından bilinmiyor.
Buna karşın, İslamcı hareket, toplumdaki ayrışmayı din değerlerini öne çıkararak çözmeyi amaçladığını yüksek sesle söylüyor. Ve kamusal alanda bu doğrultuda değişim başladı.
Kürtlerin çözümünün federal devlet olduğunu duymayan kalmadı.
Ne söyleyeceğini bilemeyen tek siyasal yapı, CHP’dir. Ulus devleti ne savunduğunu anlamak mümkün ne de savunmadığını. İnsan haklarının olmazsa olmazı laiklik kavramını CHP’nin lideri ağzına bile almıyor; Aydınlanma düşüncesinin kavramları netliğini kaybetmiş durumda.
Türkiye çok sıkıntılı bir dönemden geçerken, AKP’ye yönelik eleştiriden ibaret siyaset yapmak toplumda olumlu karşılanmıyor.
 
CHP nasıl bir Türkiye tasarlıyor ve bunu hangi program çerçevesinde gerçekleştirecek?
Ulus devleti savunuyorsa, toplumdaki ayrışmayı ulus devlet bünyesinde nasıl çözüme kavuşturacağını, toplumsal mutabakatı nasıl sağlayacağını CHP halka söylemeli.
Yeni bir anlayışla yola çıkan CHP’nin yeni bir programının olmaması vahimdir. Eğitimlerde hala eski program anlatılıyor. Söyleyecek yeni bir şeyleri yok idiyse, yenileşmeden söz ederken neyi kastediyorlardı?
Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinin sorunlu hale geldiği düşünülüyorsa, bunun da açık bir dille ifade edilmesi gerekir. Şu an için sokaktaki insan, AKP’ye yönelttiği dostlar alışverişte görsün kabilinden eleştiriler dışında, CHP’nin ne söylediğini bilmiyor. Şahsen ben de söylenenlerden bir anlam çıkarabilmiş değilim.
 
Evrensel değerlerden söz ediyoruz ama sosyal demokrat düşüncenin modernite sonrasında nasıl bir değişim geçirdiği nedense tartışılmıyor. Hâlbuki İkinci Enternasyonal’in, Marks sonrası gelişmeler ışığında yeniden ele alındığını, yeni bir okuma yapıldığını biliyoruz. Dünyada sol bunları konuşuyor; CHP’de konuşulmuyor.
Sosyal devleti yeniden ayağa kaldıracak mali kaynaklar artık uluslararası sistemde mevcut değil. Sistemde böyle bir para yok. Nedense bu mesele de yok sayılıyor.
En önemlisi, ülkede yaşanmakta olan ayrışmanın önünü kesecek ve çözüm üretecek teorik zenginlik tam olarak sol düşüncede mevcut iken ve CHP, solun bu imkânını topluma sunmakla yükümlüyken, inadına anlaşılmaz şeyler söylüyor.
AKP ise, sorunların çözümünün anahtarının kendinde olduğuna toplumun hiç değilse yarısını ikna etmiş. Üstelik Sünnileri, Alevileri, Kürtleri, Atatürkçüleri birbirine düşüre düşüre…
 
Uzun sözün kısası, memleketin CHP’ye ihtiyacı var. Gelin görün ki, CHP örgütleri içe dönük küçük hesaplar peşinde koşmaktan bu ihtiyaca yanıt verecek yeni bir yapılanmaya zaman bulamıyor. Tepedekiler ise, salt iktidarın gündeminin peşine takılmak suretiyle kolaycılığa kaçarak siyaset yapıyorlar. Bu gidiş, CHP’ye umut bağlayanların onayladığı gidiş değil.