GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
22 Mart 2012 Perşembe

Hangi cumhuriyet?

Yeni siyasetin parametrelerine göre; Cumhuriyet’in yapısına ve kuruluş felsefesine ya karşı çıkacaksınız ya da savunacaksınız.
Cumhuriyet karşısında alınan tutum bağlamında şekillenen yeni siyaset geleneksel sağ/sol eksenli siyasetin yerini aldıktan sonra, siyasetin de ekseni kaydı.
 
Bu yüzyılın başında oluşan yeni siyasal dengelere göre;
Yeni Cumhuriyet talep eden muhafazakarlar, liberaller, İslamcılar, sosyalistlerin bir kesimi, milliyetçilerin bir kesimi tarafından oluşturulan blok, AKP’nin öncülüğünde siyaset yapıyor. BDP bu cenahta Kürtleri temsil eden partidir.
Buna karşılık, mevcut Cumhuriyet ile yola devam etmek isteyen ulusalcılar, Kemalistler, merkez sağın bir kesimi, sosyalistlerin bir kesimi, milliyetçiler, sosyal demokratlar ağırlıklı olarak CHP, İşçi Partisi, MHP ve diğer sol partilerin saflarında yer alıyorlar.
 
Sağ ve sol eksenli siyaset anlayışı terk edilerek Cumhuriyet’in niteliğine dayalı tartışmaların eksenini oluşturduğu bir siyaset anlayışına geçişin anlamı ne?
Her şeyden evvel bunun tarihsel bir hesaplaşma olduğunu görmek lazım.
Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde kurulan Türk devletinin geçen yüzyılın başında sağladığı toplumsal mutabakat bu yüzyılın başında bozuldu. İslamcılar ve Kürtler artık kendi yoluna gitmek istiyor. Dolayısıyla siyaset ulus meselesine, Cumhuriyet’in niteliklerine odaklı yapılıyor. Kamusal alanda yaşam normları tartışılıyor.
Yeni siyasette ciddi bir yöntem sorunu yaşandığından olsa gerek, tartışmalar, sağırlar diyalogunu andırıyor.
Yaşanan paradigma çökmesi bağlamında ortaya çıkan nasıl bir Cumhuriyet, nasıl bir devlet tartışmalarının problematiği oluşturulduğunda, ülke siyaseti, sorunu sağlıklı bir zeminde tartışma olanağına kavuşacak.
 
Cumhuriyet’i dönüştürmek için AKP’nin izlediği politikalar son derece netameli.
AKP yatırım yaparak, istihdam sağlayarak kapitalizmin yoksullaştırdığı halk tabakalarının refahtan pay almalarını sağlamak yerine, yoksulları hibe ekonomisiyle geçinmeye mahkum etmeyi tercih ediyor. Hibe ve sadaka bir geçim yolu olarak benimsetiliyor.
Dolayısıyla, devletin ve cemaatlerin fonlarından geçimi sağlanan yoksul ve cahil bırakılmış toplum kesimlerinin siyasal tercihleri, kendilerine sadaka veren efendilerine yöneliyor. Ve bu yöneliş, o efendiler tarafından İslamcı bir rejimin inşası için kullanılıyor.
Ne yazık ki, sadaka ve hibeyle geçinen insanları, laik Cumhuriyet, sosyal refah devleti pek ilgilendirmiyor. Çalışmak, üretime katılmak yerine oturduğu yerden bakılmak tercih ediliyor.
Yurttaş olmayı değil de efendisinin kulu kölesi olmayı seçen insanların ülkesinde, cumhuriyetin nitelikleri, devletin yapısı kimin umurunda!
Ülkenin yarısı AKP’nin yeni dünya düzeniyle uyumlu İslamcı politikalarını desteklerken, Cumhuriyetin Aydınlanma fikrinin varlığını sürdürmesi hiç kolay değil.
Önündeki engelleri bir bir ortadan kaldıran AKP artık İslam Cumhuriyeti’ni kurmak için gün sayıyor.
İnançların söz konusu olduğu yerde, halkın yoksul kesimleri sadaka ve hibeyle geçinmeye alıştırılmışken, onları laik Cumhuriyet’in çatısı altında, sosyal refah ve hukuk devletinde yaşamak için toplumsal mutabakata ikna etmenin zor olduğu aşikar.
 
70 yıldır bu ülkenin doğru dürüst yönetilmediğini bilmekle beraber Cumhuriyet Aydınlanmasının sürdürülmesini isteyen laik Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, islam Cumhuriyeti talep edenlerle ve bağımsız Kürdistan isteyenlerle karşı karşıya getirilmek isteniyor. Ayrıştırıcı açılımların ülkeyi getireceği yerde çatışmadan başka bir şey yok.
Ayrışmakta olan halkı yeniden bir araya getirecek siyaset anlayışını ve konsensüs arayan çözüm önerilerini bir an önce siyasal yaşama kazandırmak, tarihsel bir görev olarak siyasal partilerin önünde duruyor.
Nasıl bir Cumhuriyet istediğimize dair hep birlikte konuşmayı başardığımızda, toplumsal barışın Kaf dağının ardında olmadığını göreceğiz.
Tabuları kırmak gerek.