GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
22 Şubat 2012 Çarşamba

AKP’nin çevreden merkeze taşıdığı mütedeyyinler

AKP iktidara gelince aşamalı olarak başlatılan islamlaştırma politikalarının yol açtığı toplumsal değişim yeni bir sınıf yarattı.
Sünni dindarlardan oluşan bu yeni sınıf, genellikle doğu toplumlarına özgü karakteristiğiyle öne çıkıyor.
 
Cumhuriyet devrimi sonrasında çağdaş batı normlarına göre düzenlenen kamusal yaşam, batı kültürünü yansıtan sanat ve edebiyat, sosyal aktiviteler, kent mobilyaları, giyim kuşam, mekanlar, Aydınlanma düşüncesinin izlerini taşıyor.
Din normlarına dayalı hayat ve sokaklarda görmeye alıştığımız islami giyim kuşam, gösterişli camiler, islamcı ideoloji üstüne inşa edilmiş yeni bir Cumhuriyet istemini simgeliyor.
Kamusal alanda yaşam, kutuplaşan bu iki kitlenin talep çatışmasına bağlı olarak sorunlu hale gelmiş bulunuyor.
 
Servetin el değiştirmesi sonucu ortaya çıkan yeni sınıfın durumunu ve tam olarak ne istediğini anlamak için, sorunlu alana ön yargısız bakarak olan biteni kendi koşulları içinde anlamlandırmaya çalışmakta büyük yarar var; eğer ki, hep birlikte yaşamak istiyorsak...
 
Sistemin dışladığı ve ‘çevre’ olarak adlandırdığımız toplum kesimleri din normlarına göre yeniden düzenlenmekte olan kamusal yaşam alanlarında ve iş dünyasında kendine yer bulmaya başladıktan sonra, yaşam tarzlarının ve değer yargılarının değişmeye başladığını görüyoruz. Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, onlar da değişiyor.
 
İslamcı çevrelerin içinden geçtiği değişim sürecini doğru okumak ve çevreden merkeze yönelen dışlanmışların veya moda deyimle ‘ötekilerin’ sisteme dahil oldukları bu süreçte, korkularını bir kenara bırakıp bu süreci yönetmeye aday olan sosyal demokrat hareket daha dikkatle izlenmeli.
Merkeze yönelen din guruplarını ve radikal unsurları sistemle barışık modern toplum bireylerine dönüştürecek politikaları oluşturabilecek birikime sahip, uzlaşma kültürünü benimsemiş sosyal demokratlar, Türkiye’de toplumsal mutabakatı yeniden sağlamayı başarabilirler.
 
Çevreden merkeze yönelen ve fakat aynı zamanda iktidar tarafından inançları islamcı ideolojiye dönüştürülmekte olan dindar kesimler ile konuşmak bir zorunluluktur; bunun için de ortak bir dile ihtiyaç var.
Dindarlar ve laikler olarak toplumu ayrıştıran islamcı muhafazakar siyaset anlayışı ile baş edebilmenin ve toplumsal nefretin önüne geçebilmenin yolu diyalogdan geçiyor.
Yükselmekte olan yeni sınıfı çağdaş ve modern dünya ile buluşturmak sosyal demokratların üstüne görev olmalı.
Demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin nasıl gerçekleşeceği ve bu kavramların kaynakları hakkında, dindarlar olarak kategorize edilen toplum kesimlerinin doğru bilgilendirilmesi, sürekli gündemde kalması gereken siyasal bir görev olmalı.
Bu kavramlar, inanç sistemleri referans alındığında gerçek anlamından sapıyor ve sapma sonucu yeniden anlamlandırılan demokrasi, insan hakları ve özgürlükler sadece bir grubun yararını gözeten kavramlara dönüşüyor. Toplumsal barış son buluyor.
Siyasal islamdan medet umanların, bu gidişin otokratik bir yönetime yol açacağını, otokratik yönetimlerde özgürlüklerin, demokrasinin ve insan haklarının mümkün olmadığını anlaması lazım.
İnanç sistemlerine dayalı siyasal yapılanmaların otoriter rejimleri beslediği tarihsel bir gerçektir.
Ülkeyi bile bile yapısal bir çöküşe sürükleyenlerle mücadele etmek, dindarların da, başı örtülü kadının da meselesi olmalı.