GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
26 Ocak 2012 Perşembe

Halkın örgütlü gücü

Bir zamanlar, halkın örgütlü gücüne olan inancımız tamdı. O gücün yenilmezliği devrimcilerin esin kaynağı olmuştu.
Seksenli yıllara kadar ben de o gücün büyüsüne kapılmış sosyalistlerden biriydim; 12 Eylül askeri darbesinin ardından yerle bir olan ve o gün bu gündür halkın bir an olsun eksikliğini sorgulamadığı o gücün…
 
Artık halkın örgütlü gücünün yerini, sisteme karşı sesini asla yükseltmeyen STK’lar aldı. Bunlar, yeni dünya düzeninde öne çıkartılan sivil toplum kuruluşlarıdır.
STK’lar halkın örgütlü gücü olmaktan ziyade, çoğunlukla egemen sınıfların örgütlediği sınırlı etkili ve kontrollü organizasyonlardır.
Küresel dünya düzeninin uzantısı gibi davranan STK’ların etki alanı dışında kalan toplum katmanlarındaki boşluğu ise dini örgütlenmeler, cemaatler doldurdu.
İslamcı kesim, camileriyle, imam hatipleriyle, cemaatleriyle, dergileriyle toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz etti.
Laik Cumhuriyet yanlısı orta sınıflar, aydınlar, seçkinler, sosyal demokratlar, ulusalcılar, Atatürkçüler çocuklarını siyasetten ve siyasal örgütlerden uzak tutarken, islamcılar hiç durmadan halkın içinde çalıştılar.
Cumhuriyet aydınlanmasını savunanlar sadece dost meclislerinde, içki masalarında konuştular, oturdukları yerden eleştirdiler.
Oturduğu yerden konuşmayı çok seven ama sadece konuşan Cumhuriyetçiler, İslamcıların ve Kürtlerin talepleri doğrultusunda Türkiye değişirken yine aynı şeyi yapıyorlar; oturdukları yerden konuşuyorlar.
İktidarın nasırına basanlar içeride, gerisi muhabbette; “Ne olacak bizim halimiz?” diyerek dertleniyor.
Halk ise seyredilene raptedilmiş seyreden…
 
Aktif siyasete burun kıvıran orta sınıflar, aydınlar, seçkinler bu tutumlarının kendilerine nasıl geri döndüğünü görünce tedirgin oldular. Bu durum, “Beyaz Türkler tedirgin” sözleriyle özetlendi.
Görünen o ki, ‘tedirginler’ yerlerinden hiç kıpırdamadan tedirginlikleriyle yaşamaya alıştılar bile. Konuşuyorlar, kızıyorlar, eleştiriyorlar ama örgütlenmeyi, mevcut örgütlere katılmayı akıllarından bile geçirmiyorlar.
Laik Cumhuriyet için, insan hakları ve demokrasi için siyasal mücadeleye katılmak gerekirken, kendi siyasal örgütlerine sırt çevirenlerin yaptıkları muhalefet pek anlamlı olmuyor. 
Sokağa çıkıp örgütlenmekten, örgütlerine sahip çıkmaktan aciz olanların Cumhuriyet devrimini savunamayacakları bir gerçektir.
 
Laisite ve sekülerite, çağdaşlığın, demokrasinin, insan haklarının ve özgürlüklerin herkes için olmasını sağlayan ilkelerdir. Bu ilkeleri savunmak için, Cumhuriyet devrimini çağın getirdikleriyle buluşturmak için, sistemde yaşanan değişime uyum reformlarını gerçekleştirmek için mücadele etmek gerekiyor.
Mücadelenin öncü gücü CHP olmak gerekir. Rahatımızı bozar, evlerimizden, iş yerlerimizden, üniversitelerimizden çıkıp CHP örgütlerinde yerlerimizi alırsak, parti pazubentlerini kolumuza takıp parti saflarında sıra neferi olmayı başarabilirsek, ülkenin geleceğinde söz sahibi olabiliriz.
 
Laik hukuk devletini, sosyal refah devletini arzulayan halkın taleplerini kazanıma dönüştürecek örgütlü gücü yok.
Halkın örgütlü gücünü oluşturmak ancak sosyal demokrasi fikriyle barışık CHP’nin üstesinden gelebileceği bir görevdir.
Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin çatısı altında, insan haklarına dayalı hukuk devletinde yaşamını sürdürmek isteyen yurttaşların görevi de siyasete katılmaktır.
 
Siyasete ve siyasetçiye tepeden bakmanın çıkar yol olmadığını artık anlamak lazım.
Örgütsüz halkın çok kolay teslim alınabildiğini artık görmek lazım.
Halk için halkla birlikte siyaset yapmanın tek çıkar yol olduğunu artık anlamak lazım.