GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Ocak 2012 Cuma

Hangi faşizm?

İslamcı ideolojinin mümtaz savunucuları, Kemalist ideolojinin faşizmle özdeş olduğunu her fırsatta söylüyorlar.
Son olarak, stadyumlarda yapılan 19 Mayıs kutlamalarının faşizmin kitle ruhu anlayışından esinlendiğini söyleyerek Atatürk’e saldırdılar.
Tek komut ile binlerce insan aynı hareketi yaparak kitlesel itaati öğreniyormuş…
 
Yirminci yüzyılın ilk yarısında emperyal yapıların çöküşünün ardından başlayan ulus devletler döneminde otoriter rejimlerin oluştuğu kimsenin meçhulü değil. İki dünya savaşının yaşandığı bir dönemden söz ederken çok dikkatli olmak lazım
Batı Akdeniz boyunca İspanya’da, Portekiz’de, İtalya’da, Yugoslavya’da, Yunanistan’da demokratik yönetim biçimleri yoktu. Orta Avrupa’da ve Balkanlar’da ha keza demokrasiden eser yoktu. Uzakdoğu’da da durum farklı değildi.
Alman faşizmi, -nasyonal sosyalizm- ve Sovyetik sosyalizm, batıdan doğuya, kuzeyden güneye eski dünyayı kuşatıyordu. Ortadoğu’da Baas rejimleri kuruluyordu.
Böyle bir dünyanın ortalık yerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, laik hukuk devletini inşa ederken, kurumlarını oluştururken, yasalarını yaparken elbet de içinde yer aldığı dünyadan etkilenecekti. Bazı kurumların, bazı yasaların o dönem için faşizmi çağrıştırıyor olmasının neresi tuhaf bunu anlamak mümkün değil. Sanki yeryüzünde demokrasi vardı da Türkiye sırt çevirdi.
Kaldı ki, kimi ritüeller, törenler o dönemin otoriter anlayışını temsil etse bile, toplumsal belleği oluşturan renklerden biri olarak pekala korunabilir. Bu kimseyi faşist yapmaz.
 
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Atatürk faşizmi hiç düşünmedi. Sosyalizmi de düşünmedi. Diktatör olmayı istemedi. Modern ve çağdaş olmayı hedefleyen akılcı ve pragmatist özelliklerin öne çıktığı, ülkeyi uluslararası sisteme dahil etmeyi amaçlayan politikalar izledi.
Atatürk, batı normlarında modern bir cumhuriyet kurmayı hedeflemişti; bunu başardı.
Mustafa Kemal, İslamcıların söylediği gibi bir lider olsaydı, ona sövüp sayanların soyu sopu bugünleri göremezdi.
 
Böyle içten pazarlıklı eleştiriler yapanların, bir padişahın doğum yıldönümü TBMM’de kutlanırken suspus olmaları belleklerden silinmedi.
Halkı tebaa olarak gören bir hanedanın saltanatını göklere çıkarırken, çöken imparatorluğun yıkıntılarından modern Türkiye Cumhuriyeti’ni ortaya çıkaranları yerden yere vuranlara ne demeli bilemiyorum. Alçaklığın böylesini tanımlayan sözcük sözlüklerde mevcut değil.
 
Dini inançları siyasallaştırarak kitleleri tek tip düşünmeye, tek tip davranmaya zorlayanlar, günümüzün faşistleridir.
İslamcı ideolojiyi sürgit iktidar yapmak için halkı yoksullaştırmayı ve cahil bırakmayı göze alanlar, yoksul halkın sadaka ve hibe ile geçinmesini içine sindirenler, cahil kesimleri inançlarından teslim alanlar; bu insanlık suçunun altında, bu büyük günahın altında debelendikçe batıyorlar. Battıkça da Cumhuriyet devrimine saldırıyorlar.
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında faşizm sezenlerin, burunlarının dibindeki darbe yıllarını aratmayan uygulamaları görmezden gelmeleri, ancak kötü niyetle açıklanabilir.
 
Bir eski imamın arkasında beyinleriyle “rap, rap” edenlerin, bayramlarda ayaklarıyla“rap, rap” edenleri eleştirmesine söyleyecek söz bulmakta zorlanıyorum.